☣13

146 23 54
                                    

"Benimle neden görüşmek istediniz?" Dedi Elliott.

Yaşlı ve bilge melek Elliott'a yaklaştı.

"Sana bir haber vereceğim. O kız hakkında."

Elliott, Laure'den bahsettiğini anladığı anda pür dikkat meleğin ağzından çıkanları dinlemeye koyuldu.

"Ve bir şey daha... Bir yol biliyorum. O kızı o evrenden çıkaracak bir yol."

"Nedir o?"

"Kızın üzerindeki lanet kalktı."

Elliott sevinçle adama baktı.

"Gerçekten mi? O zaman kendi evrenine dönebilir!"

"Hayır. Sadece sonsuza dek öleceği laneti kalktı. Onu çıkarmanın bir yolu var evet."

Adam derin bir nefes aldı.

"Kendini kurban et."

"Ne?" Dedi Elliott şaşkınlıkla.

"Bir insan ait olmadığı bir evrendeyse, ait olduğu evrene geçişini sadece melekler sağlayabilir. Ancak bu ağır bir sorumluluktur. Dengeler bozulur. Bu nedenle ya o insan ölür, melek yaşar ya da melek kendini kurban eder, insan yaşar. Mahkeme gününden beri bunu araştırıyorum. Bahsettikleri gibi ikiniz de ölmek zorunda değilsiniz, eğer ona samimiyetini dile getirirsen Tanrı seni affeder. O yüzden geri dön."

"Dönmeyeceğim. Dönemem. Hiçbiriniz anlamıyorsunuz ama ona geri dönülemez bir biçimde bağlandım. Onu geride bırakamam. Bunu yaparsam, yok olana kadar pişmanlıkla yaşayacağım."

"Biliyorsun, o kız kendi evreninde şuan ölü. Burada da ölü birinin bedeninde. İşlerin ne kadar karışık hale geldiğini görmüyor musun? O sadece bir insan. Bırak ölsün. Ruhu huzura ersin. Dur artık."

Yaşlı meleğin sözü, Elliott'ın kafasında defalarca kez yankılandı.

Ruhu huzura ersin...


Saat gerçekten çok geç olmuştu ve Elliott'tan hiç haber alamamıştım. İyice endişelenmeye başlıyordum.

Yatağımda bir sağa bir sola döndüm. Böyle olmayacak. Bu gidişle bayılacağım şurada.

"Elliott! Neredesin? Seninle bugün en az yüz kez iletişim kurmaya çalıştım."

"Yine cevap vermeyeceksin tabii. Beni görmezden geliyorsun."

"Yanına gelebilir miyim?"

Aniden ondan gelen yanıtla birlikte yataktan fırladım.

"Gel bakalım."

Yalnızca birkaç saniye geçmişti ki karşımda belirdi. Çok üzgün görünüyordu. Ama ne olursa olsun ona çok sinirliyim ve bu onu affetmeme yetmez.

"Neredeydin tüm gün? Ne kadar endişelendiğim hakkında bir fikrin var mı? Bana bunu yapmaya hakkın yok!"

"Üzgünüm..." Diye mırıldandı. Sesi boğuk geliyordu.

Kalbime bir acı saplandı o an. Onun üzgün olması beni iki kat üzmüştü.

"Neyin var?"

"Sadece yorucu bir gündü..."

1930'sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin