☣3

203 30 102
                                    

"100 günümüz var."

"Ne için?"

"Kendi zamanına dönmen için. Yoksa evren seni kabul etmeyecek ve burada kaldığın her gün tekrar tekrar öleceksin."

Düşüncesi bile ürkmeme sebep oldu. O ne demekti şimdi?

"Yani evren seni kabul etmeyecek ve defalarca kez seni yok etmeye çalışacak. Sen de sürekli aynı yerde uyanacaksın. Sonsuza kadar aynı acıyla ölüp yeniden aynı yerde dirileceksin."

"Korkunç... " Diye mırıldandım.

"Korkma. Bir yol bulup gideceğiz."

"Ya sen burada 100 gün kalsan? Sen ölümsüzsün tahmin ettiğime göre. Sana ne olacak?"

"Yok olacağım."

Yutkundum. Bu işin sonu ne olacaktı acaba? Sonsuza dek defalarca kez ölmek istemiyordum.

"Ne olacak şimdi?"

"Bilmiyorum. Belki yardım çağırabilirim."

"Yeni bir melek mi?" Dedim heyecanla.

"Neden bu kadar çok heyecanlandın?"

"İkinci kez bir melek göreceğim. Onun için!"

"Çok da meraklı olma."

Hoşnutsuz bir yüz ifadesiyle bana bakınca ben de ona aynı şekilde baktım.

"Bu kadar gıcık olmak yormuyor mu?" Dedim.

"Hiç."

"Neyse. Ben gidiyorum. "

"Ne? Daha fazla şey öğrenmek istemiyor musun?"

Çok istiyordum ama ölesiye korkuyordum.

"Bir şey öğrenmekten korkuyorsun sen." Kahkaha attığında kaşlarımı çattım.

Zihnimi mi okumuştu o?

"Zihin okuyabiliyor musun? Neden zihnimi okudun?" Dedim gözlerimi kısarak.

"Öyle bir şey yok. Zihin okuyamıyorum. Dünya üzerinde hiçbir varlık bunu yapamaz."

"Peki."

Ama hiç inandırıcı gelmemişti. Bir kez daha aklımdan geçen şeyi söylemişti çünkü.

Emin olmalıyım. Ona gözlerimi kısarak baktım.

Aptal melek. Salak!

Yüz ifadesinde bir değişiklik yoktu.

Kendini bir şey sanan egolu salağın tekisin. Man kafa!

Hala bir değişiklik yoktu. Bana garip garip bakıyordu, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Beceriksiz!

Birden gök gürültülü bir şekilde gürleyince hemen başımı yukarı kaldırdım.

Çok üzgünüm Tanrı'm ama test etmem gerekiyordu.

"İçinden bana ne dedin sen?" Dedi sinirle.

"Hiç. Hiçbir şey."

"Umarım öyledir."

Hiç inanmamıştı. Bıyık altından gülüp yüzümü kapıya çevirdim.

"Adın ne bu arada?"

"Ne yapacaksın adımı? Bilmesen de olur."

"İş ortağıyız sonuçta. Sana hep melek bey diye mi seslenmemi istersin?"

"Lauretta!"

Ev arkadaşımın seslenişiyle ayağa fırladım. Tam melek beyi gönderecekken o çoktan kaybolmuştu bile.

1930'sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin