Ve ben yine buradaydım. Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin bir şey değişmemişti. Ölmem gerekiyordu.
Geçen seferkine kıyasla daha tatlıydı ölüm. Yüzüme önceki gibi sert bir rüzgar vurmuyordu. Aksine, çok tatlı esiyordu. Savaşmanın canımı yakacağımı söylemiştim zamandında. Aslında çok yanılmışım. Savaşmak gerekiyormuş hayatta. Karşı koymak, başını dikleştirmek gerekiyormuş.
Gözümden bir damla yaş aktı. Yaşamak istiyorum ama benim için yaşaması daha önemli olan biri vardı.
Aşkın böyle olduğunu bilemezdim. Can yakıyor ama tatlı da. Üzüyor ama üzgünken bile güldürüyor. Kalbe güzel hisler veriyor ama kırıyor da. Fakat çok mutluyum. Onun sayesinde.
Sonunda ona yardım edebileceğim için çok mutluyum. Hep o bana yardım etmişti, sıra bendeydi.
Seni seviyorum Elliott. Umarım bunu hep hatırlarsın.
Kendimi köprüden aşağı bırakacağım esnada biri kolumdan yakaladı.
"Dur!"
Aniden yere düştüm. Beni durduran kişinin üstüne düşmüşüm. Yüzünü bana çevirince şokla mırıldandım.
"Evan?"
Hemen ayağa kalktım.
"Sen neden..."
"Aptal mısın sen!? Neden böyle bir şey yapmaya kalktın?" Sözümü kesmişti ve çok öfkeli görünüyordu.
"Her şeyi öğrendim Evan. Benim yüzümden abin ölmemeli! Ben onu çok seviyorum ve bunu yapmasına izin veremem. Ben ölürsem o da geri döner ve... Ve her şey hallolur işte!"
"Yöntem doğru ama daha insancıl yöntemler olduğuna eminim. Bir daha böyle bir şeye kalkışmasan iyi edersin. Yoksa seni hapsederim."
Ellerimi belime koydum.
"Beni hapis mi e..."
Yine sözümü kesip ses tonunu yumuşattı.
"Düşerken bir yerini incittin mi?"
"Hayır. Konumuz bu değil ama. Beni neden hapsedesin ki? Abini kurtarmaya çalışıyorum burada."
Kolumdan tuttu ve bana biraz daha yaklaştı.
"Sana bir şey olursa abimin neler hissedeceğini ve ne yapacağını düşünmek bile istemiyorum. Tamam, belki geri döner ama kalbi ölür. Ruhu ölür."
Söylediği şeyler kalbimi kırmıştı.
"Söylesene öyleyse, ne yapmalıyım? Tanrı ne istiyor bizden? Ne yapmamızı istiyor!? Neden bir insanın günlük yaşantısı bizim için büyük bir hayal? Bize bunu neden yapıyor!? Biz bunları hak etmedik. Kimseye bir şey yapmamışken... Neden bunları yaşıyoruz?"
Duraksadım. Ağlamamalısın, olmaz.
"Tanrı çok acımasız..." Dedim ardından.
"Öyle söyleme." Dedi o da sadece.
"Ne diyeyim o zaman Evan, sen söyle. Anlamıyorsun. Bu işten başka bir şekilde çıkamayız. Başka bir yolu yok!"
Son cümlede sesim titremişti.
"O yaşamalı, ben ölmeliyim. Bugün beni durdurman bir işe yaramadı. Yarın yine yaparım, sonraki gün de, ondan sonraki gün de. Ama Elliott'ın göz göre göre benim için ölmesine izin veremem!"
"Kapat gözlerini."
"Ne?"
"Gözlerini kapat dedim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1930's
Fantasyİntihar edip ölen Laure, 1932 sabahında uyanır. Neler olduğunu ve buraya nasıl geldiğini anlamaya çalışırken bilinmeyen nedenlerle onu birkaç dakika öncesi yerine 92 yıl geriye yollayan ölüm meleğiyle beraber 1932 yılında sıkıştığını öğrenir. İkili...