4

9K 436 44
                                    


İyi okumalar 💕

🧷🧷🧷🧷🧷

Odaya toplanan Yaklaşık yirmi kişinin heyecanlı bakışları üzerimde dolanırken utanmamak elde değildi.

Lanet adam resmen görücüye çıkarmıştı beni!
Neyse ki bedenime sardığı örtüyü insanlar görmeden önce tüm vücuduma elbise gibi dolayıp düzgünce bağlamıştı.

Diğerlerinden birkaç merdiven yukarıda bulunan tahtına kurulmuş bu dev, beni de köpeği gibi dizinin dibine, yere oturtmuş ara ara saçımı seviyordu.

Ve ben gıkımı bile çıkaramıyordum!
Rüyada mıyım diye sürekli kendimi cimciklediğim için bacağımda bir kaç morluk oluştuğundan emin olsam da tekrardan sıkmadan edemedim.

Bir saattir yaşadıklarımın başka ne tür bir açıklaması olabilirdi ki..
Yanlışlıkla paralel evrene mi geçmiştim acaba?..

"İlk defa Kralın hediyesi canlı birisi oldu. Bunu fani gözlerimle gördüğüm için çok mutluyum..."

"Cariye mi olacak?"

"Kraliçemiz olarak gönderildiğine yemin edebilirim, o kadar narin ki.."

"Ama krallar nadiren erkekle evlenir çocuk doğuramaz..."

"Tanrının hediyesi çocuk doğurabiliyordur belki.."

"Doğurmasa da bir sorun teşkil etmez. Off çok naif ve güzel."

Herkes birbiriyle tartışıp farklı yorumlar yaparken,
ara ara kulağıma çalınan cümlelerden bir çıkarıma ulaşmaya çalışsam da pek mümkün olmamıştı..

Ve ne? Bu kaslı, uzun bedene kim narin ve zarif diyebilirdi, Tanrım...

Gerçi karşımda duran kadınların bile benden beş - on santim uzun ve iri olduğunu varsayarsak onlara göre çocuk olduğumu düşünmemeleri bile yeterdi sanırım.

Herkes 'tanrıdan gelen bir hediye' olduğumda hemfikir gibiydi.
Kral olduğunu öğrendiğim bu adam bile koynuna gizlice girmiş olabileceğim seçeneğini düşünmeden sadece 'hediye' gözüyle bakıyordu bana..
Aslında, düşünse ne olacaktı ki..
Odanın önündeki muhafızlardan geçemezdim.
Bu dünyada görülen en küçük yetişkin erkek de bendim heralde. Burada doğup büyüsem dedikodum her yere yayılırdı. Tenim de baya baya açık bir renkti onlar için.

Kral hariç odadaki herkesin gözleri mavinin değişik bir tonuyken benim gözlerim de oldukça soluk bir kahverengiydi aynı zamanda.

Sadece bu farklar bile onların dünyasından olmadığımı açıkça gözler önüne seriyordu..

Titrek bir nefes alıp gözlerimi yanımdaki kaslı bacaklardan yukarıya taşıyarak krala baktım. (Oturunca daralan ince pantolonun, kasılmış adeleleri saklama konusunda iyi bir iş çıkaramadığı belliydi. Ahh.. )

Kralın gözleri benim üzerimdeydi.
Buradaki insanların (!) kalabalığından rahatsız olduğumu belli eder gibi buğulu gözlerimle suratına baktığımda koca elleri bu sefer saçım yerine yüzümü bulmuş ve parmakları yanaklarımda dolanmıştı..

"Hediyemin adı nedir?" dedi, ilk defa beni muhatap alarak.

Boğazımı temizleyip bir anda sessizleşen salonda gözlerimi gezdirerek krala baktım.

"Benim adım.. Timur."

"Timur..." diyerek beni tekrar etti..

(Ben.. onların dilinde konuşmuştum..)

Kalabalıktaki gürültü yeniden yükselirken bu sefer adımı söyleyip heyecanlı sesler çıkararak yorum yapmaya başladılar.

Bu yeni kargaşayı bıçak gibi kesen Kralın tahtından kalkması oldu.
O kalkınca sersemlemiş bir halde ben de ayaklandım.

Kral elini belimden ve bacaklarımdan geçirirken odadakilerin hayranlık dolu bakışları ikimiz arasında gidip geliyordu.
Aralarından geçerken ikiye ayrılıp saygıyla başlarını eğerek geçmemiz beklediler.

Odadaki en iri insan Kraldı, sanırım 2.50 falan vardı bu adam..
Diğer erkekler de oldukça iriydi aslında ama on santim de olsa daha uzun ve geniş bir bedeni vardı..

Koridor boyunca ikimiz de sessizdik. Kenarlara belirli aralıklarla dizilmiş muhafızlar uyandığım odanın kapısına geldiğimizde çoğalmıştı.

Kafalarını eğen muhafızlar eşliğinde odaya girer girmez beni devasa yatağa bıraktı.

Pencere önündeki geniş masaya vardığında normalden büyük olan bardağa su doldurup yanıma gelmiş ve elime vermeden kendi içirmeye başlamıştı.

O içirene kadar farketmesem de çok susamıştım. Yarısından fazlasını içip doyduğumda elimi bardağı tutan eline koyarak yeterli olduğunu anlatmaya çalıştım.
Mesajımı alıp bardağı çekerek yatağın yanındaki sehpaya bıraktı.
Yan tarafıma oturup sürekli yaptığı gibi gözlerini her yerimde gezdirdi.

"Timur" dedi kendi kendine.
Bana seslenmek için değil de ismime alışmak için söylemiş gibiydi.

"Sizin adınız ne, kimsiniz? "

(Konuştuğum dilin Türkçe olmadığının farkındaydım ama çok doğal bir şekilde, ana dilim gibi rahatça akıyordu cümleler..)

Soru ağzımdan çekingen bir şekilde çıksa da onunla konuşmamdan memnun bakışlarını gördüğümde rahatladım.

"Fersan Kralı Razgar."

Güçlü ve gururlu sesi içimi titretmişti. (Kral olduğunu anlamıştım ama kendinden duymak farklı gelmişti.)
"Razgar." diye tekrar ettim.

Yüzünde büyük bir gülümseme oluştuğunda neye güldüğünü anlamasam da ben de güldüm.

"Bundan sonra bana sadece Razgar de."

Kafamda dank eden gerçekle koskoca krala adıyla seslendiğimi farkedip utanarak başımı eğdim.
Neyse ki hoşuna gitmişti.

Fersan Kralı Razgarın..

🧷🧷🧷🧷

Merabayın 🌹

Hata varsa affola
Okuduğunuz için teşekkürler 💞

FERSAN B×BHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin