KUZEYİN NİHAİ UYANIŞI 1

88 17 9
                                    

Acı, katliam, soykırım, zulüm

"Kaybedecek birşey kalmadı"

"Öfkelen" "Bağır" "Savaş"

İnsanoğlunun hiyerarşik zulmünün doruk noktasını yaşayan bir dünya var. Acı ve hüzün algılarının değiştiği bir dünya var. Umudun ve başkaldırışın kuzgunlara karşı yumurtasından yeni çıkmış bir serçe yavrusunun direnişi kadar saçma ve değersiz olduğu bir dünya var. Huzurun rafa kaldırıldığı bir dünya var. İradenin unutulduğu, spesiyalliğin yok sayıldığı bir dünya var. Kırgın kalpleri hapsetmiş zalim beyinler var. Ama halen dünyada birileri var; kafasındaki koca dünyayı ufacık gök kubbeye sığdırmaya çalışan birileri var. Bilmek isteyenler var, değiştirmek isteyenler var, intikam isteyenler var. Kutupların kanlı karlarında çiçek açmak isteyenler var.

BİRİNCİ SEZON : KUZEYİN NİHAİ UYANIŞI

Kulüm ülkesi, Voredytika Kıtası'nın kuzeydoğusunda kalan, küçük yüzölçümlü, nüfusu az bir ülkeydi. Soğuk ve kurak bir iklime sahip olan Kulüm'de sınırlı sayıda tarım ürünü yetişebiliyor ve sınırlı sayıda canlı yaşayabiliyordu. Herhangi bir madenin, verimli toprağın okmadığı Kulüm Ülkesi'nin halkının büyük bir bölümü yalnızca yaşamaya çalışan insanlardı. Sadece yaşamak için yaşayan o kesim. Üç kurala dayalı ölüm yaşamına bağlı kesim. Sorgulamaktan acizdi bu kesim. Sorgulamayı bir kenara bırakarak bu yıkık dökük, hizmetsiz şehirlerde yaşıyordu insanlar. Bulundukları yerlerden gitmelerine devlet izin vermiyordu. Bazı insanlar sorgulama kuralını o kadar çok hayatlarına uygulamışlardı ki bıraksınlar bir ömür geçirmeyi sadece bir yıl bile geçirmenin imkansıza yakın olduğu bu ülkeyi kaderi kabul etmişlerdi. Sorgulamaya ve karşı çıkmaya kalkışan küçük kesim ise hiyerarşinin başı tarafından susturuluyordu. Yanıbaşlarında yıllarca yaşamış insanları dakikalarda unutan o kesim. Sessizliği her daim koruyordu insanlar olanlara karşı. Devletin en ufaktan en büyük kararına kadar, birine bile karşı çıkmıyorlardı. Bu, çevresindeki ve yakınlarındaki insanları öldürmek olsa bile. Şiş kendi karınlarına sokulana kadar bağırmıyorlardı. Koyun gibi aynı olan, bukalemun gibi kamufle olan, it gibi uyum sağlayan o kesim.

Kulüm'deki şehirlerde birçok yer yıkık döküktü. Şehir denmeyecek kadar kötü haldeydi yaşam alanları. Yalnızca hastaneler iyi durumdaydı. Üzerinden yıllar geçen Büyük Kulüm İsyanı'nın izleri hala temizlenmemişti. Saraylarında yemekleri eksik olmayan o zalim beyinler adeta geçmişi unutturmamak için temizlemiyordu hiçbir şeyi. Temizlenme ihtiyacı da duyulmuyordu aslında. Ne de olsa iyi kötü herkes burada yaşamak zorundaydı. Hizmet sektörü rezalet durumdaydı. Hükümet eline geçen hiçbir şeyi halkın mutluluğu için kullanmıyordu. Ülke genelinde sadece bazı önlemler adına sağlık sisteminden faydalanabiliyorlardı insanlar. Kimse onca çalışmanın nereye gittiğini bilmiyordu. Tabii ayrıca sorgulanmıyordu bu konu kimse tarafından. Her ne kadar berbat bir yönetim olsa da halk, hükümetin vereceği bir birim paraya, bir somun ekmeğe bile muhtaçtı. Bu yüzden zorla tutulsalar dahi isteselerde kaçamıyorlardı bu sistemden. İşte bu ülkenin bir çocuğu; bir seksen boylarında, uzun saçlı, esmer tenli, sakalları hafif çıkmış, on altı yaşında, ağır yaşam mücadelesinden dolayı kasları parçalanmış bir çocuk; Danny Pugnator.

Babasını Büyük Kulüm İsyanı'nda kaybetmişti, geriye annesi ve iki kardeşi kalmıştı Danny'nin. Babası olmadığı için geride kalan aileye evin en büyük erkeği olarak onun bakması gerekiyordu. Pugnator Ailesi şehir merkezinden uzakta Kulüm'ün ıssız kuzey kesimlerinde, yüksek bir dağın yanında, ormanın uzağında, çayırlık bir arazide yaşıyordu. Büyük Kulüm İsyanı'ndan sonra halkın çok az bir bölümü şehirlerden uzaklaşmıştı. Yaşanan izdiham ve keder insanların bazılarını şehirden uzaklaştırmıştı. Her ne kadar şehre muhtaç olsalarda. İsyandaki kaos Kulüm Hükümeti'nin insanların kaçmasına engel olamamasına neden olmuştu. Kaçabilen küçük kesim olsa da bu insanların da büyük bir kısmı çok geçmeden ya ağır yaşam koşullarından dolayı hayattan silinmişlerdi ya da devlet güçleri tarafından tarafından infazlarına hüküm verilmişti. Danny Büyük Kulüm İsyanı yaşanırken henüz bir çocuktu. Babasının ölümünü kendi gözleri ile gördüğünde küçücük yaşında dünyası başına yıkılmıştı. Ölümün acısını atlattığında ailesini zorla şehirin dışına, ormanlarda yaşamaya götürmüştü. Şehri terk ediyorlarken isyan devam ediyordu. Yaşanan arbedenn içerisinde kaçmayı başarmışlardı. Küçücük yaşında onun bile canına tak etmişti bu sistem. O, iklimin en tehlikeli ve sert yaşandığı bir yerde vahşi hayvanlarla dolu ormanlarda avlanmayı, kendi elleriyle kendi evini yapmayı, şehirde yaşamaya yeğlemişti. Başlarda annesi Emma, Danny'nin küçük kardeşlerinin geleceği için şehirde yaşamayı istese de Danny'nin kararlılığının önüne geçememişti. Öyle bir yerde nasıl bir gelecek umut edilebilirdi ki? Nasıl çocuk olabilir, nasıl yetişkin olabilir, nasıl genç olabilirdi? Bastığı her adımdan birinde babasının mezarına basma ihtimali vardı. Annesi ise Danny'nin ve kardeşleri Ben ve Kitty'nin ölüme gitmelerini istemiyordu. Şehirlerden uzakta yaşamak basitçe intihar etmek demekti. Ya doğa sizi alıp götürecek ya da devlet. Hükümet kendi belirlediği noktalarda yaşamayanları ölümle cezalandırıyordu. Hükümetin bu politikası insanları şehirlerde yaşamaya zorlamıştı. Yine de şehrin dışında yaşama seçimi yapan insanlar, evini kendi elleriyle yapmak zorundaydı. Avını kendi bulup, ekinini kendi büyütmek zorundaydı. Üstelik Kulüm'ün iklimi birçok sebze ve meyve için pek uygun değildi. Sadece birkaç besin yetiştirilebiliyordu. Bunlar yetmezmiş gibi devletten de gizlenmek zorundalardı. Bu seçimi yapanlar ya bunların hepsine göğüs gerecek ya da telef olup gideceklerdi. Bu ihtimallerin hepsini bilmesine rağmen Danny, kardeşlerinin gözünün önünde masum insanların ölümünü seyretmesini istemediği için, korkarak yaşamaktansa ailesiyle birlikte tek başına bir dağ evinde yaşamayı tercih etmişti. Danny yola yalnızca babasının baltası ve babası öldüğünde üzerinde olan kürkü ile yola çıkmıştı. Annesi Emma ise bir çuvala evinde işe yarar ve varsa tıkıp götürmeyi denemişti. Fakat rakım arttıkça onları da yolun üzerinde bırakmak zorunda kalacaklardı. Şehirden kaçtıkları ilk yıllar Pugnator Ailesi'ne bir zulümdü adeta hayat. Kimi zaman üç beş çalının içerisinde gizlenerek günler geçirdiler, kimi zaman içerisinde ne yaşadığını bilmedikleri mağaralarda ısındılar. Hem vahşi doğadan hemde beşeri zulümden kaçıyorlardı. Danny, gözleri önünde ailesinin ölümüne sebep olmamak için her gün bir önceki günden daha fazla çaba gösteriyordu yaşamak adına. Kendisi kurtların avlayıp karnını doyurduktan sonra bıraktığı leşleri yiyor, ailesi için ise özellikle hayvan avlıyor ve onu getiriyordu. Danny ne kadar tüm sorumluluğu üstüne alsa dahi Emma bu süreçte birçok kez kumar oynamıştı. Bu Danny'nin işi olmasına rağmen birçok kez Ben ve Kitty'i yalnız başına bırakıp doğadaki besinleri toplamış, ateş yakmak adına çalılar toplamış, hayvan avlamıştı birçok kez. Danny avlanmanın dışında bir çok kez yaşam alanı oluşturmayı denedi defalarca. Bir kulübe oluşturmak adına bir çok kez taş ve odunlardan dört duvar oluşturmuştu lakin her oluşturduğunda ya vahşi bir hayvan tarafından saldırıya uğrayıp kulübeyi olduğu gibi bırakıp kaçmalarına neden olmuş ya da kaçan nufüsu bulmaya çalışan görevlilerden saklanmak için kulübeyi yıkmak zorunda kalmışlardı. Kimi gördükleri insanlar aynı onlar gibi devletten kaçmaya çalışıyordu ama Pugnator ailesi bu riski almamak adına her türlü insandan kaçıyordu. Şanslarını birçok kez mağalarda denediler fakat orda da aynı nedenlerden ötürü başarılı olamadılar. Pugnator ailesi yaşam mücadelesi veriyorken Büyük Kulüm İsyanı cani bir şekilde ve hızla sonlandırılmıştı. İsyandan sonra kaybolan nufüsü arama çalışmaları artmıştı. Şehrin dışında gizlice kaçan insanlar bulunup tek tek öldürülüyordu. Hızlı ve ani, sorgusuz ve sualsiz. Danny dağlarda avlanırken birçok kez acı çığlıklara şahit oldu. Bir çok kez görevlileri görüp ailesini farklı noktalara taşıdı. İsyandan aylar geçtikten sonra artık görevliler yavaş yavaş aramaları bırakıyordu. Bunu fırsat bilen Danny artık kuytu köşede, risk içinde geceleri geçirmektense her zaman yaşayabileceği bir ev yapmak için malzeme toplamaya başlamıştı. Bir hafta içerisinde birçok taş ve odun toplayıp unutmayacağı bir mağaraya sakladı. Hem bu süre içerisinde görevliler iyice ortalığı terk etmiş olur diye düşünmüştü Danny. Lakin işler istediği gibi gitmedi. Yapacağı ev için, son gün gerekli olan tüm malzemeleri toplamıştı Danny. Günün yorgunluğu ile ağzına bir lokma dahi almadan çalıların üstüne attı kendini. Dikenlerle dolu o çalılar o an ona yumuşacık bir yatak gibi gelmişti adeta. Evvelsi gün evin yapımına başlayacaktı normalde annesi ateşi yakmış olur ve Danny'i sakince kaldırırdı. Fakat o gün hiç olmadığı kadar ani uyandı Danny. Hemde o kadar yorgun olmasına rağmen gece vakti kalktı. Gözlerini açtığında gördüğü manzara karşısında ne yapacağını şaşırdı. O zamana kadarki hayatının en büyük şokunu yaşadı orada.

Muhtemel Olmayan Seçimler : Mutlak Kavga - Kuzeyin Nihai UyanışıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin