UMUDUN KOKUSU

9 5 0
                                    

General Lena Pulchra başını kaldırdığında devlet ordularının yaptığı düzeni farketti. Bağıra bağıra düşmanı kovalayan askerler, aslında bağıra bağıra ölüme koşuyorlardı. General bunu farkeder farketmez sorumlusu olduğu altıncı kola seslendi :
-Herkes yavaşlasın! Altıncı kol, Herkes yavaşlasın!

O kadar yoğun bir muharebe gerçekleşiyordu ki Lena'nın emri birçok asker tarafından anlaşılmamıştı bile. Lena'nın yanında olanlar emri duymuş lakin yavaşlayamamışkardı. Düzen o kadar sıktı ki yavaşlamanız arkanızda bir mızrak saplanmasına sebep olabilirdi. Lena sinirle arkasına dönerek borazancılara seslendi bağırarak. Tüm kola duyurmanın tek çaresi buydu :
-Geri çekilme notası! Tekrar ediyorum geri çekilme notası!

Borazancı başı ne olduğunu anlayamadı. Böylesine avantajlı bir durumdayken neden geri çekilme emri verilsin ki? Lenaya şaşkın şaşkın baktı borazancı başı. Lena emri yerine getirilmeyince o kalabalığın içinde kılıcını çekip arkasına doğru sert bir bakış attı, kılıcını havaya kaldırıp haykırdı "Hemen" diye. Borazancı emiri yerine getirip geri çekilme notasını çaldı. Hırstan deliye dönmüş vaziyette düşmana saldıran örgüt askerlerinin kulağına bu ses geldiğinde çok şaşırmışlardı. Neredeyse hepsi bağırışını bıraktı. Bir taraftan kol komutanı Lena'ya bir taraftan etrafa bakıyordu askerler. En öndeki askerler kafasını kaldırınca olan biteni daha iyi anlamışlardı. Lena bağırışlar sona erince tekrar bağırdı :
-Altıncı kol, yavaşla!

Bu emirle birlikte askerler yavaşlamaya başladı ama beşinci kol halen durumun farkında değildi. Lena bir yandan Fatih'in farketmezi için tekrar borazanlara üflenmesi gerektiğini söylüyor bir yandan altıncı kolu durdurmaya çalışıyordu. Borazancı başının emriyle tekrar borazanlara üfledi altıncı kol. Fatih bu sefer sesi işitmişti. Yüzünü altıncı kola döndüğünde Lena'nın telaşlı bir şekilde aşağıyı işaret ettiğini gördü. Fatih, ordunun arasından kafasını iyice kaldırıp aşağıya baktığında aradaki mesafe çok azalmıştı. Fatih soğukkanlılığını koruyup hemen beşinci koldaki borazancılara geri çekilme notasını emretti. Lakin beşinci kol o kadar hızlı ve yoğun geliyordu ki bu orduyu durdurmak neredeyse imkansızdı. Bu durumı aşağıdaki Restebirli komutanlar kendilerinden emin bir şekilde seyrediyorlardı. Plan işlerse burada tüm örgüt telef olacaktı. Lakin hesap etmedikleri bir şey daha vardı; Yedinci kol. Restebirliler tamamen kendilerine doğru hızla gelen koca orduya karşı duvar oluşturmanın odağındaydı ki arkalarından oklar yağmaya başladı. Yedinci kol, Fatih'in emrini almış ve ancak yetişebilmişti savaş meydanına. Hükümet komutanları belki de ilk kez hissediyordu çaresizliği ve korkuyu. Komutanlar her ne olursa olsun duvar düzenini bozmamaları gerektiğini emretti askerlerine. Yedinci kol okları, mızrakları, kılıçları ile tüm hızıyla geliyordu duvar düzenini bozmak için. Lena'nın emrindeki altıncı kol yavaşlatabilmişti ama beşinci kol yavaşlamak için çok geç kalmıştı. Mesafe o kadar yakındı ki artık onlar için duvar düzeninin bozulması dışında hiçbir çare yoktu. Yedinci kol komutanı Ailbe bu durumu farketmiş ve beşinci kolun gittiği noktadaki duvarı yıkmak adına ok yağmuruna tutuyordu. Yapılan duvar yalnızca bir taraflıydı. Dağa bakan kısım bir çizik bile almayacak vaziyette oturtulmuşken arka taraf tamamen savunmasızdı. Saniyeler geçiyor, zaman daralıyor, yaklaşıyordu çarpışma. Yedinci kol altıncı kolun altındaki duvara hucüm ediyor, beşinci kolun altındaki duvara ise yalnızca uzak mesafe atışlar yapıyordu. Çünkü beşinci kola saldırırlarsa kendi askerleri onları ezecekti. Beşinci kolun altındaki duvara yapılan ok yağmuru işe yaramamaya başladı. Restebirli komutanlar bu duvarın ne kadar kritik olduğunu biliyordu. Bu yüzden ok yağmuruna karşı kalkan duvarının arka tarafına bir set dizilmesi emrini vermişlerdi. Buradaki askerler okları engelliyordu. Bu kaosun ortasında Fatih gözlerini kapadı çarpışmaya saniyeler kala. Ailbe'yi hatırladı. Ona tamda bu an için inanmıştı. Ailbe yedinci kolda süvari olarak görev alıyordu ve ordunun orta kısmındaydı. Beşinci kola karşı siper alan duvar onca oka rağmen halen ayaktaydı. Ailbe kafasını kaldırıp beşinci kola göz gezdirdi. Fatih'in gözlerini kapadığını farketti. Ailbe'nin zihninden Fatih'le olan anıları geçti. Onu kurtarmak zorundaydı. Yalnızca onu değil beşinci kolu kurtarmak zorundaydı. Zamanının ne kadar kısıtlı olduğunun farkındaydı. Ailbe o an stratejiyi, taktiği herşeyi bir kenara attı kafasında. Yanında örgütün tek teğmeni olan Eramef Ekspert, Onbaşı Ermanho Forza, Onbaşı Samira Gök, Çavuş Ertuğrul Öz ve Binbaşı Salahaddin Alsaeb bulunuyordu. Hepsi de aynı Ailbe gibi süvari idi. Ailbe kılıcını çekti ve bu beş isme seslendi. Hucüm eden beş isim Ailbe'ye baktı. Ailbe onlara, kendisini takip etmelerini emretti. Ailbe'nin yüzü üzerine bir dağ düşüyormuşçasına tedirgin, yüzlerce kişiye meydan okuyabilecek kadar cesur, haksız yere işkenceye maruz bırakılmış kadar öfkeli gözüküyordu. Böylesine bir surat ifadesine etkilenmemek elde değildi. Beş süvari emiri sorgulamadan Ailbe'yi takip etmeye başladı kılıçlarını çekerek. Yedinci kolun hucümü altıncı kola iken Ailbe onları takip eden beş süvari ile beraber yönünü değiştirip beşinci kolun aşağısında yapılan asker yığınına çevirdi. Okçulara ateşi kesme emri verdi. Ailbe yedinci kolun hucümundan ayrıldıktan sonra bağırmaya başladı kılıcını öne çekerek. Herkes şaşkındı. Ailbe atına son süratini kazandırarak kalkan duvarına doğru ilerliyordu. Arkadaki beş süvari ailbe'yi aynı süratle takip ediyordu. Fatih kapalı gözlerini açtığında Ailbe'nin saldırısını farketti. İçinden bunun ne akıllıca olduğunu ne de salakça olduğunu ne yapması gerektiğini ne de yapmaması gerektiğini düşünüyordu Ailbe'nin. Dağdan aşağı gelenler, devlet komutanları, dağın tepesindeki okçular, yedinci kol herkes bu altı süvariye bakıyordu. Kalkan duvarı arkasına okçular için bir destek ekibi göndermişti lakin yakın dövüş için arkalarını koruyacakları bir destek yoktu. Yedinci kol, kalkan duvarının hepsine eşit oranda saldırsaydı Restebirliler buna karşı bir önlem alacaklardı. Lakin Ailbe ani bir kararla kendini feda edercesine aradan sıyrılıp kalkan duvarının diğer yüzüne saldırıyordu. Duvarın arka tarafına dizilmiş askerler altı süvarinin kendilerine doğru gelişi karşısında ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Restebir komutanları bir karar alıp uygulamaya kalkmadan altı süvari kalkan duvarına ulaşmıştı bile. Ailbe duvara gelince kılıcını duvara doğru sert ve uzunca bir darbe indirdi. Ailbe o kadar hızlı gelmişti ve o kadar kusursuzca sallamıştı ki kılıcını tam on devlet askerinin kafasını uçurmuştu. Öldürdüğü askerler düşünce duvarda bir boşluk açılmıştı. Arkadan gelen tüm süvariler cesaretlendi. Kalkanları tutan tüm askerler şaşkın ve korku içerisinde Ailbe'yi seyrediyordu. Eramef Ekspert açılan boşluğa dalıverdi, arkasından Salahaddin onu takip etti. Herşey çok rastgele gelişiyordu altı süvarinin kafasında hiçbir plan yoktu ama bir şekilde bu duvarı bozmak zorundaydılar. Eramef ve Salahaddin yüzlerce kalkanlının karşısında kalmışlardı. Eramef ve Salahaddin göz göze geldi. Arkalarında koca bir ordu üstlerine doğru geliyor diğer taraflarında ise koca bir kayadan sert bir sert bir set bulunuyordu. Üstüne üstlük mızraklarla dolu. Eramef ve Salahaddin bekliyorken kalkan duvarının arka tarafında halen dört süvari vardı. Ailbe ilk vuruşu kadar etkili olamasa da duvarın direncini kırmaya çalışıyor ama devlet askerleri büyük bir dikkatle savunuyordu kalkanları. Arkadan gelen üç süvari Subliliter'in deviremediği askerlere tekrar bir darbe vurmak adına hızla çarpışmaya katıldı. Ertuğrul, Samira ve Ermanho tüm hızlarını kılıçlarına verip duvarda uzunca bir yara açmayı hedefledi. Hepsi başarılı bir vuruş yaptı ama duvar hala sağlamdı. Yalnızca dirençlerini kırabilmişlerdi. Altıncı kol komutanı Lena olanları büyük bir dikkat ve endişe ile seyrediyordu. Birinci koldaki Esteban ölen arkadaşlarının arasında sürünerek bir düzlüğe çıkmış gözyaşlarını durduramadan bakıyordu aşağıya. Üçüncü kolun komutanı Adolf ve dördüncü kol komutanı Ethel görevlerini tamamlamışlardı. Bu noktada yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Oraya asker götürmek çarpışmayı daha da büyütmek olurdu, yeni bir ok yağmuru yapamazlardı çünkü kim kimin askeri ayırt edilmiyordu bile. Onlar da çaresizce bakıyordu aşağıya. Duvarın direnci kırılınca Eramef hızla duvara doğru atıldı atıyla birlikte. Kılıcı ile mızrakların ucunu kesti ve atıyla toslayıp duvarın üzerinden atladı. Bu etkiyle beraber kalkanlıların bir düzine asker yere serildi. Salahaddin bundan cesaret alarak Eramef'in yaptığının aynısını yaptı. Birkaç kişiyi de o indirdi yere. Duvarın direnci gittikçe azalıyordu. Ailbe düz bir çizgi halinde inanılmaz bir özveriyle biçiyordu askerleri. Arkasından gelen tüm askerler hasarı arttırıyor ve direnci kırıyorlardı. Kısa bir süre içerisinde kalkanın büyük bir bölümü yıkılmıştı. Ailbe devam ettikçe öndeki kalkancılar korku içine düşüyordu. Fazla geçmeden kalkancılar Restebir ve Kulümlü askerlerin tüm emirlerine rağmen duvar düzenini bozmaya başladılar. Ailbe bunu farkedince başardığını hissetti. Fakat dağa doğru bakınca gözleri büyüdü. Binlerce kişi üstünden geçmek üzereydi. Kılıcını yukarı kaldırıp "Geri" diye bağırdı tüm gücüyle. Bunu duyan diğer süvariler hızla geri çekilmeye başladılar. Kalkan duvarı etkinliğini kaybetmiş ve binlerce kişinin üstlerine gelmesini seyrediyor, bir yandan kaçışıyorlardı. Yedinci kol duvarın diğer kısmına hucüm ederken bir yandan onlara bakıyordu. Büyük bir gürültü ile çarpışma gerçekleşti. Heryer bir çığ düşmüşçesine kar bulutuna döndü. Lena altıncı kolu durdurmuş, aşağıyı izliyor lakin hiçbir şey farkedilmiyordu. Birkaç saniye geçtikten sonra Restebir ve Kulümlü komutanların kaçtığını farketti. Aynı zamanda kılıç sesleri geliyordu kar bulutunun olduğu yerden. Kar bulutu kalktığında inanılmaz bir görüntü vardı. Dağdan geri çekiliyor olan Restebir ve Kulümlüler kendi duvarlarına toslamış, kendi mızraklarına saplanmış örgüt askerleri gelmeden yerle bir olmuştu kalkan duvarı. Binlerce kişi ölmüştü çarpışma olur olmaz. Beşinci kol çarpışmanın etkisinden kıl payı kurtulmuştu. Aşağılarında kalan tek tük kalkancıları Restebir ve Kulüm askerleri ezip geçmişti. Beşinci kol ise onları. Yaşayanlar savaşmaya devam ediyordu. Bunu gören Lena, Ailbe, Adolf ve Ethel hucüm emrini verdi tüm örgüte. Komutanlarının yokluğunda Külüm ve Restebir ittifakının kalan ordusu kısa süre içerisinde bozguna uğratıldı Son Özgürlük Savaşçıları tarafından. Nihayetinde örgüt, tarihlerinin en ihtişamlı zaferini elde etti. Bu savaş belki de devlet orduları için de en ağır yaralardan birisi ve nihai uyanışın başlangıcı olacaktı. Savaş bittiğinde Fatih askerlerine bir araya gelmelerini söyledi. Ardından yüksek bir kayaya çıkarak askerlerine seslendi yüzünde hiç olmadığı kadar mutlu bir hal vardı :
-Sevinin askerlerim! Bu bizim ya son savaşımız olacaktı ya da dirilme savaşımız, işte dirilme savaşımız oldu. Sevinin askerlerim! Zafer sizindir! Zafer hepimizindir!

Muhtemel Olmayan Seçimler : Mutlak Kavga - Kuzeyin Nihai UyanışıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin