Yazılmamış Hikayeler

Yaralar, Yarınlar ve Ya Sonralar

Peki ya kaçırılan çocuk Alaz Soysalan olsaydı?

Okumanız, beğenmeniz ve en önemlisi yorumlarınızı esirgememeniz dileğiyle. 

....................................................

Üzerindeki kaşenin yakalarını kaldırıp kulaklarını soğuktan korumaya çalıştı Alaz, sert rüzgar yerini yaklaşık beş dakika kadar önce sulu sepken yağan bir kara bırakmıştı. Soğuk insanın içine işliyor içtiği sigaranın kesik nefeslerini bile ciğerine tam ulaşmadan kristalleştiriyordu sanki ama az ileride denize doğru konmuş berjerlerden birinde oturan genç kadın hiç üşümüyormuş gibi duruyordu. Biraz ilerisinde yanan kızıl alevlerin gölgesi yüzüne vururken bile Alaz sadece birkaç haftadır tanıdığı bu kadının bir şeyleri kafaya taktığını görebiliyor dahası bunu merak ediyordu. Zaten onu, buraya getiren de merakı olmuştu. O yarı loş sokakta yanından öylece yürüyüp geçmişti Asi, halbuki genç kadının mütemadiyen tetikte olduğuna, gözünden hiçbir şeyin kaçmadığına ve hoşlanmadığı biri ya da bir şey ile karşılaştığında kaşlarını hafifçe çattığına öncesinde şahit olmuştu. Yani birbirlerine bir şey yapmazken bile yanından öylece geçip gidecek biri değildi Asi ancak geçip gitmişti işte ve Alaz kendisine hakim olamamıştı.

Buraya gelerek aptallık ettiğini biliyordu ama çok da umursamıyordu, sadece Asi'yi takip etmek ve merakını gidermek istemişti. Belki de genç kadının onu nihayetinde Cesur'a getireceğini umut etmişti. Cesur denen yavşak günlerdir ortalarda yoktu, hayır bu yanlış bir tabirdi. Cesur denen yavşak beraberinde Alaz'a ait olan yarım kilo mal ile birlikte ortada yoktu. Alaz adamı bulduğu yerde öldürecekti. Öyle öldüresiye dövmek, gözdağı falan vermekten bahsetmiyordu. Gerçekten öldürecekti ama içindeki bir yan kendisinin farkında dahi olmadan denizi izleyen kızın bundan ne denli etkileneceğini bilmek istiyordu. Asi gibi birinin o adından zerre kadar nasiplenmemiş Cesur denen tırsak ile ne işi olduğunu bilmiyor ve dahası anlayamıyordu. Aynı evde yaşıyorlardı ancak Alaz ikili arasındaki ilişkinin adını koyamıyordu. Bazen iki sevgili bazen de iki kardeş gibi olduklarını düşünüyordu yine de içinden bir yan kadın ile gerçekten kan bağı taşımadıkça ona kardeş gözüyle bakmanın oldukça zor olduğunu söylüyordu. Haddinden fazla güzel olmakla ile birlikte Asi gördüğü en güzel kadın değildi ama güzelliğini perçinleyen cesareti, öfkesi ve asiliği ile Alaz'ın bir bütün halinde gördüğü en güzel şeydi. Şimdi örülü saçlarının açığa çıkardığı silüetini yalayıp geçen alevlerin aydınlattığı her bir yüz hattı bir heykeli andırıyordu. Ve Alaz'da uzanıp o yüze dokunma isteği uyandırıyordu.

Parmaklarının arasındaki, neredeyse tamamı küle dönmüş sigarasını ayağının altında çiğneyip bir yenisini yaktı. Genç kadını izlerken sigarasını içmeyi dahi unutmuştu, bu hali sinir bozucu bir gülüş olarak can buldu dudaklarında. Beş altı kez gördüğü, düşmanı olan bir herifle aralarında ne olduğunu bile bilmediği psikopat bir hatundan bu kadar etkilenmesinde komik olan bir şey yoktu ama bir yandan da daha önce hiç böyle bir duygunun heyecanını yaşamamış olan Alaz'a komik geliyordu. Kendisini yeni yetme bir ergen gibi hissediyordu ve bu aynı zamanda içindeki o hırçın yanı besleyen bir öfkeye sebebiyet veriyordu.

Derin bir nefes daha aldı sigarasından. Asi'nin üzerinde göbeğini açık bırakan bir beyaz tişörtün üzerine geçirdiği monttan bozma bir ceket varken nasıl dakikalardır kıpırdamadan durduğunu merak ediyordu. Elbette genç kadının, sokakta büyüyen diğer tüm çocuklar gibi soğuğa karşı bir bağışıklığı olduğunu biliyordu ancak Alaz'a kalırsa Asi genel olarak da soğuğu seviyordu. Bir nefes daha çekti ciğerlerine, üzerine oturduğu varilden sıyrılıp ayaklarını yağan yağmur ile iyice çamurlaşmış zemine basarken niyeti buradan çıkıp gitmekti. Ancak Alaz belayı kokusundan tanırdı ve kızın arkasından kalan dört silüetin pek de hayra alamet olmadığını biliyordu. Keskin gözleri adamlardan birinin elinde parıldayan o parlak metali seçtiğinde zaten çoktan genç kadına doğru adımlamaya başlamıştı.