Yaralar, Yarınlar ve Ya Sonralar Part 17

2.3K 135 39
                                    

Herkese iyi geceler, iyi günler veya iyi öğlenler.
Bildiğiniz üzere hikayenin girişinde öyle uzun uzadıya konuşmalar yapmak, sizleri yormak ya da iki fanfic okuyup kafa boşaltacağımız mecrada kafa açmak adetim değildir ancak bugün sizinle biraz dertleşmek istiyorum.

Öncelikle senin derdini seveyim diyebilirsiniz, saygı duyarım. Zira bende bu aşırı saçmalığa kaçmak üzere olan açıklamam yüzünden kendimle dalga geçiyorum. Ancak bu dalga geçilesi açıklama sanırım benim için artık zaruri bir durumda.

Yaptığımız bu işin zaten maddi bir getiri beklentisi yok ve benim bu süreç işinde yorumlarınız dışında en ufak bir manevi beklentim de olmadı. Çünkü ben zaten amatörü olduğum bu şeyi yalnızca kendim zevk almak, sizlerle Aslaz üzerine konuşmak ve kendimi az da olsa gerçek dünyanın dışında tutmak için yapıyorum. Yani biraz da olsa mutlu olmak ve kafamı boşaltmak temel gayem.

Yazdıklarımı sevmeyebilirsiniz. Kötü bulabilirsiniz veyahut yazdığım herhangi bir şeyi bir diğerinden daha fazla sevebilirsiniz. Benim bile kendi kurgularım arasında favorilerim oluyor ki siz favorimi henüz okumadınız ama şunu bilmenizi isterim birden fazla şey beni yavaşlatan değil aksine hızlandıran bir şey. Yani tüm diğer kurgular yazılmamış olsaydı YYvYS daha hızlı gelmeyecekti. Aksine tek bir hikayede saplanıp kalmak benim zihnimi körelteceği için belki de çoktan bırakmış olacaktım bu işi ki henüz bırakmak istemiyorum çünkü yazmak konusunda hevesli olduğum cümlelerim var. O yüzden elbette sevmediğiniz kurgular olabilir ancak onların YYvYS ile herhangi bir alakası olmadığını bilmenizi ve sevmediğiniz kurguları es geçmenizi rica ediyorum.

Bununla birlikte çok durağan ama sevdiğim bir bölüm oldu. Sizlerin de sevmenizi dilerim.


Okumanız, sevmeniz ve yorumlarınıza yanımda olmanız dileğiyle.






Derin bir nefes alıp bakışlarını, sırtını ameliyathane kapısının karşısında kalan koltuklarda başını duvara yaslayarak oturmuş ikizine çevirdi kadın. Alaz ağlıyordu ve Çağla kardeşinin bunun farkında olup olmadığından emin olamıyordu. Kıyafetleri, ellerinin tamamı yüzünün ise bir kısmı kan içindeydi ve ağlıyordu Alaz. Gözyaşları kanla boyanmış yüzünden ince çizgiler halinde süzülüp geride kızıl bir toprağı yarıp geçen bir nehir misali izler bırakıyordu.
Uzanmak ve sarılmak istiyordu Çağla, kollarını ikizine dolayıp her şeyin iyi olacağını söylemek istiyordu. Ancak Alaz, Çağla'yı korkutacak kadar bir cesedi andırıyordu. Ölüler ağlayamaz diyordu bir yanı ve Alaz ağlıyordu ama aynı zamanda bir buz kütlesine dönüşmüş gibi görünüyordu Alaz.
Hastaneye nasıl geldiklerini hatırlamıyordu Çağla. Bağırışlar, konuşmalar, annesinin Asi'ye ilk müdahalesini yaptığı sırada nereden gediği anlaşılmayan birkaç el silah sesi daha ve üzerlerine çullanan korumalar. Can pazarı... Çağla bunun çok edebi bir benzetme olduğunu ve yalnızca Cumhuriyet dönemi romanlarında kullanıldığını düşünürdü, böyle şeyleri komik bulurdu kadın. Bu tarz ağdalı benzetmeleri abisi ve Rüya severdi. Çağla dışarıdan bakan herkesin tek bakışta anlayabileceği üzere sosyal medya kızlarındandı. En azından dışarıya çizdiği izlenimin bu olduğunu biliyordu ve buna izin veriyordu ama tam da şu anda gerçekten öyle bir kız olmayı diliyordu Çağla. Bir şey vardı çünkü ikizinin gözlerinde ve Çağla bu bakışın ne olduğunu anlayamayacak kadar toz pembe bir ruha sahip olmak isterdi. Alaz'ın yaşlar ile buğu oturmuş bakışlarındaki ölümü görebiliyordu Çağla. Annesi ve diğer tüm meslektaşları şu an yalnızca Asi'nin hayatını kurtarmaya çalışmıyorlardı aynı zamanda Alaz'ın hayatını ellerinde tutuyorlardı. Acaba annesi bunu biliyor olsa daha özverili olur mu diye düşünen iğrenç bir yanı vardı ama annesinin zaten elinden gelenden fazlasını yapacağına inanan tarafı bu düşünceyi dile dökmesine izin vermeyecek kadar baskındı. Belki de annesi bunu zaten hiç bilmemeli ve kendisini baskı altında hissetmemeliydi ama Alaz bakışlarında bir ölüm taşıyordu ve Çağla bunu annesine söyleyemezken bununla ne yapacağını bilemiyordu.
Asi için korkuyordu üstelik. Yine de içinde bir yan Alaz için daha çok korkuyordu ve Çağla bunu itiraf etmekten de gocunmuyordu zira geçen hafta Alaz delirmiş gibi bakan gözlerle odasına girdiğinde Asi/ye bir şey olması halinde Alaz/ı nasıl toparlayacaklarını düşünerek hata ettiğini biliyordu. Bu öyle bir şey değildi. Alaz'ı toplamak diye bir şey yoktu. Alaz'ın varlığının Asi'ye bağlı olduğunu ikizinin gözyaşlarına bakarken daha iyi anlıyordu.

Koca bir koridoru yalnızca ikisi paylaşıyordu ve Çağla içten içe bundan memnundur. Alaz'ın tam da şu anda etrafında bir kaosa ihtiyacı yoktu gerçi aksi olsa da farkında olur muydu emin olamıyordu.

'Alaz.' Dedi en nihayetinde kendisinde biraz cesaret bulabildiğinde adamın yanındaki boş koltuğa oturup. Elleri titriyordu Çağla'nın. Asi'yi öyle kanlar içinde Alaz'ın kucağında gördüğünden beri hiç kesilmemişti zaten ellerinin titremesi. Nefesi de titriyordu ve konuştuğunda anlaşıldığı üzere sesi de titriyordu. Asi, Alaz'ın kollarında kırmızı mürekkeple bulanmış bir bez bebeği andırırken ne yapacağını bilememişti Çağla. Sadece beyninin şok anlarında mantıklı düşünmeyi becerebilecek kadar hasta olduğuna inandığı o soğuk kanlı yanının Asi, Alaz ve annesini taşıyan arabanın ardından bakarken merdivenleri yıkamalıyız diye düşündüğünü hatırlıyordu. Birazdan Ece eve gelecekti ve Çağla bahçedeki kanın temizlenmesi gerektiğini biliyordu. Onu durduran güvenlik şefleri olmuştu. Olay yeri incelemenin bundan hoşlanmayacağını söylemişti. Çağla iki katı olan adamı çıplak elleriyle öldürmek istemişti. Madem işinizde bu kadar detaysınız o halde Asi neden kanlar içinde yatıyor diye bağırmıştı adamın yüzüne karşı ama o an öncelikleri bambaşkaydı. Önce Ali'yi aramış ve Ece'nin neden eve getirilemeyeceğini anlatmıştı. Anında ona ayak uydurmuştu Ali. Yaaa demişti öyle mi der gibi. Yetişmeyen bir sürpriz için Ece'nin neden Şebnemler'e götürüldüğünü sanki çaktırmıyormuş gibi gayet açık bir şekilde küçük kız kardeşine beyan etmişti. Tüm dehşeti, korkusu ve acısına rağmen Çağla, Ali'nin bu doğuştan sahip olduğu abilik hissine gülümsemeden edememişti. Abisini yanında istediğini fark etmişti tam da o anda. Ali'nin güvenli kollarının arasına sığınıp abisine sıkıca sarılmak istemişti. Ali'nin yanındayken kimse kendisine bir şey yapamazmış gibi hissediyordu Çağla ve tam da o anda Çağla'nın öyle hissetmeye ihtiyacı vardı. Belki Asi'de öyle hissetmeye ihtiyaç duyuyordu. Bu düşünce kızı kilitlendiği noktadan ayırmaya yetmişti. Cesur... Çağla'nın Asi ve Alaz ile vakit geçirdikçe gördüğü garip bir adamdı. Sarıya çalan kıvırcık saçları, sarışın tenindeki belirgin gamzeleri ve sert olmaktan uzak yüz hatları ile Cesur'u gören biri çok rahat bir şekilde onun kendi çevrelerinden biri olduğunu düşünebilirdi tabii her an bir yerleri yakacakmış gibi duran ve çoğu zaman kızarık olan o bakışları olmasaydı. Adamın bakışları aleni bir şekilde bela diye bağıran cinstendi yine de Çağla adamdan çekinmemiş, korkmamış ve hatta onu garipsememişti. Cesur'un ona eğlenceli gelen bir yanı vardı. Yine de adama olup biteni anlatmak Çağla'nın bile soğuk kanlılığına aykırıydı. Hastanenin girişinde karşılaştığı adam Alaz'dan daha bitik durumdaydı ve Çağla şimdi bunun nedenini anlıyordu. Çünkü eğer Asi'ye bir şey olursa Cesur yaşamaya devam edecekti ve yaşadıkça taşıyacağı acının yükü onun omuzlarını düşürüyordu. Oysa Alaz'ın yanaklarından süzülen yaşların aksine garip bir teslimiyeti vardı. Öldürecek kendisini diye çığırıyordu bir yanı. Daha Asi'nin bedeninin soğumasına dahi izin vermeden kendi canından vazgeçecek çünkü o yüzden Asi olmadan yaşayacağı bir hayatın acısını taşımıyor omuzlarında.

'Alaz.' Dedi bir kez daha. Sesini ikizine duyurabilmek için bu kez daha güçlü bir tonlama ile.

'Efendim?' diye karşılık verdi Alaz, sesi usulca akan gözyaşları yüzünden çatallaşmış olmakla birlikte Çağla'nın koluna dokunmak üzere olan elini donduran bir donukluk taşıyordu. İçi çekilmiş gibi hissediyordu Alaz. Asi'nin dudaklarından dökülen o acı dolu inilti, kuşların ürkütücü bir çığlık sesine dönüşen kanat seslerine karıştığı andan beri bir şey hissetmiyordu zaten Alaz. Korku, endişe, acı, dehşet, öfke... İçinde sarılacağı bir duygu arıyor ama hiçbir şey bulamıyordu. Asi.. Asi içeride soğuk bir ameliyathanede ölüm ile yaşam arasında bir mücadele veriyordu ancak Alaz sanki tüm o narkoz kendisine verilmiş gibi hissediyordu. Ne yapacağını bilmiyor değildi. Kabzasında kükreyen bir aslan motifinin olduğu ruhsatsız silahını yatak odasına şifonyere ait en alt çekmecenin en arka kısmında tutuyordu Alaz. Çok uzun zaman boyunca girişteki vestiyer çekmecesinde, torpidosunda ya da doğrudan belinde taşıdığı soğuk metalin varlığının Alaz için bir mecburiyet olduğunu bilecek kadar zeki bir kadındı Asi, bu sebeple bu konu üzerine hiç konuşmamışlardı zaten ama Alaz'da bu gerçeği Asi'nin gözüne sokmamamın ikisi içinde daha sağlıklı olacağına kanaat getirmişti. Eve gitmesi gerekecekti. Silah şifonyerin en alt çekmecenin en arkasında diye hatırlattı bir kez daha kendisine. Şarjöründe namlusuna sürmeye yetecek sekiz mermi olduğunu hatırlıyordu ama bir tanesi de işini görürdü. Sorun Alaz'ın kıymetsiz hayatı değildi zaten ama ya Asi? Ya Asi'ye bir şey olursa? Ya Asi gözlerini bir daha hiç açamazsa? Ya Asi saçlarına aklar düşmeden sonsuz bir uykuya dalarsa? Ya Asi'nin yüzüne hiç kırışıklıklar oturmazsa? Ya Asi ölürse? Göğüs kafesine sert bir tekme yemiş gibi kesildi Alaz'ın zaten yarım olan nefesi.
Asi yaşamalıydı. Asi sonsuz seneler boyunca yaşamalı, şarkılar söyleyip, kahkahalar atmalıydı. Dünya kötülüğe batan bir yer olmasın diye bile Asi yaşamalıydı, tüm dünyayı ve haftanın en az dört günü yemek götürdüğü o düntanın en güzel çocukları aç uyumasın diye Asi yaşamalıydı. Ailesini hiç tanımadan büyümüş bir oğlan çocuğu ve dünya üzerindeki ne kadar günaha batmış değersiz bir adam için yaşamalıydı. Asi yaşamalıydı.

Çünkü... Asi yaşamalıydı işte.
Çünkü Asi daha çok gençti ve dünya üzerindeki en güzel şeydi.
Çünkü her sokak çocuğu gibi muhtemelen Asi'nin de henüz karnı tok, kendini sıcak bir yatakta güven içinde uyurken geçirdiği geceler tek başına ve korku içinde geçirdiği gecelerin sayısını geçmemişti.
Çünkü Asi, Asi'ydi işte.

"Alaz." dedi bir kez daha Çağla, kardeşinin zaten düzensiz olan nefesleri daha da düzensiz hala gelirken. Ne diyeceğini bilemediğinden bir kez daha "Alaz." dedi.

"Çağla." dedi en nihayetinde Alaz, sesi Neslihan'a seslendiğinde olduğu gibi insanı endişelendirecek kadar sakindi. "Asi'nin küpesi." dedi sağ avucunu açıp içindekiğ kana bulanmış ucundan ufak bir kuş sallanan metal aksesuarı göstererek. "Kan olmuş."

İlk defa o an bir hıçkırık firar etti Çağla'nın dudaklarından. Bak Çağla kuşları vurmuşlar, der gibiydi sesi. Bak Çağla kuşların kanatlarını kırmışlar.

"Gel buraya." dedi ikizinin hareket etmesine fırsat vermeden onu kollarının arasına çekerken. Canı yanıyordu Çağla'nın. Belki o şehir efsanesi doğruydu ve ikizinin acısını kendi bedeninde hissediyordu. Belki de fark etmeden Asi'ye karşı içinde büyüttüğü derin sevgi onu kaybetme korkusu ve Alaz'ın çaresizliği ile perçinleniyordu. Her halükarda nefret ediyordu Çağla bulundukları andan. bu hastaneden, kan kokusundan... Canı o kadar yanıyordu ki... Bambaşka bir evrede içerideki sedyede yatan kişinin kendisini olmak isterdi Çağla. Böylece doktorlar onun dikilebilecek yaralarını dikerken burada hiç dikilemeyecek yaralar ile mücadele etmek zorunda kalmazdı. Böylece Alaz'ınyanında Asi olurdu, o kollarını dolardı Alaz'a belki de sevgilisini öylece omzuna dolardı Asi. Çağla emindi kş çok daha kolay bir avuntu bulurdu Alaz sevgilisinin kollarında. Zaten Asi'den başka birinin o ameliyathanede yatıyor olması Alaz'ı bu kadar dağıtır mı ondan emin değildi. Bir hıçkırık daha döküldü dudaklarından.

"Geçecek." dedi, bir yanı ikizine haksızlık ettiğini kabul ederek. Alaz o Asi'den başkasına umursamazmış gibi görünen tavırlarının altında kalpsiz bir adam değildi. Elbette onlardan birinin başına bir şey gelecek olsa da Alaz'ın canı yanardı ama bu sadece canının yanması değil diye hatırlattı kendisine. Alaz hayatını öylece Asi'nin hayatına bağlamıştı. "İyi olacak Asi." dedi, inandığı her şeye yakarışlarını sunarken ama hemen sonrasında hızla düzeltti. "İyi olacaksınız. Çok iyi olacaksınız. Hem yıkarız Asi'nin küpelerini, geçer. Hemen geçer Alaz."

Kıza inanmak istiyordu Alaz ya da çocuk gibi avutulmak. Asi'yi istiyordu. Sadece Asi'yi.

"Çağla." dedi sessiz gözyaşlarına bir hıçkırık eklenirken. "Ben Asi'yi çok seviyorum."

"Biliyorum." dedi Çağla, biliyordu. Zaten Alaz'ı Asi'ye bakarken gören herhangi birinin bunu bilmemesine olanak yoktu. Başlarda Alaz'ın Asi'ye olan sevgisini kıskandığını inkar etmiyor ve artık bu kıskançlığı komik buluyordu. Alaz, Asi'yi öyle bir insanın bir başkasının sevdiği yerden basit bir hisle sevmiyordu ki. "O da seni çok seviyor Alaz." diye devam etti.

Göğsüne bir kurşun daha saplanmış gibi hissetti Alaz.

"Benim neyimi sevdi ki?" diye soludu Alaz. "Çağla, Asi beni niye sevdi?" diye veryansın etti bir kez daha. Bedenini ikizinden ayırmış oturduğu yerden kalkmıştı. "Benim yüzümden vuruldu. Orada olmasa, benimle olmasa... Çağla Asi'nin benimle ne işi var?"

"Yapma." diye veryansın etti Çağla, ikizinin küpeyi tutan sağ eli hala sıkı bir yumruk halindeydi ama boştaki sol eli her soruyla birlikte hedefin kim olduğunu belli edercesine sert bir şekilde iniyordu göğüs kafesinin üzerine. "Asi seni böyle görse ne kadar üzülür Alaz." dedi kardeşini sakinleştirecek başka hiçbir yol olmadığını biliyordu. "Senin canının yandığını bilse ne kadar canı yanar Alaz."

"Beni seviyor çünkü." diye sitem etti Alaz, Asi'nin emin olduğu sevgisi ilk defa koca bir hezeyanla birlikte bir zafer yerine yenilgi yüklüyordu Alaz'ın omuzlarına. "Beni sevmesin Çağla." diye devam etti sitemi bir yakarışa dönüşürken. "Ne olur söyle Asi'ye beni sevmesin." Sonra durdu, sesindeki o muhtaç yakarış mümkünmüş gibi daha büyük bir acıya dönüşürken. "Ya benden nefret ederse?" diye sordu olduğu yere çökerken. Onun yüzünden az kalsın canından oluyordu Asi, onun yüzünden ölümle cebelleşiyordu ya ben ne yapıyorum Alaz ile diye sorarsa ne yapardı Alaz o zaman? "Ya beni hiç sevmezse bir daha? Çağla Asi'ye söyle ne olur beni sevsin."

Dudaklarından firar eden hıçkırıklar ile birlikte ikizinin hemen önünde fayansların üzerine çöktü Çağla'da kardeşini bir kez daha kendisine çekerken "Şttttt." diyordu ha bire Alaz'ın saçlarının arasında kondurduğu öpücüklerden fırsat buldukça. "Asi seni çok seviyor Alaz. Unuttun mu Asi sana ne demişti. Seni kendime aldım Alaz, bana anlattığında ben bile düştüm oğlum ben bile unutmadım. Sen nasıl unuttun?"

"Unutmadım ki." diye kendisini savunda Alaz çocukça bir çekince ile. "Unutmadım, unutamam ki Çağla."

"Unutmazsın tabii." dedi kadın gözyaşları kardeşinin saçlarının arasına karışırken. "Unutmazsın, biliyorum ben." diye devam etti. "Hadi ağla, Asi çıkıncaya kadar izin veriyorum sana, şimdi ağla sonra seni ağlarken görmesin."

Öyle yaptı Alaz'da. Yaklaşık iki saat sonra ameliyathanenin kapısı açılıp da anneleri yüzünde yorgun bir gülüşle göründüğü zamana kadar ağladı. Çocuklarının onu fark edişinden önce Neslihan fark etti çocuklarını. Ece ameliyathanedeyken kendisin çöküp kaldığı yerde şimdi oğlu duruyordu akmak için an kovalayan gözyaşlarını görmezden gelerek ilerledi çocuklarına Çağla'nın hemen yanına diz çökerken. "Oğlum." dedi. Elleri çoktan bakışlarını sabitlemek için Alaz'ın Çağla'nın boynuna gömdüğü ıslak yüzüne gitmişti bile.

Sorarcasına baktı Çağla annesine. Gözlerindeki o rahatlatıcı cevabı alınca da Alaz'ı annesinin ellerine bırakarak kalktı oturduğu yerden.

"Asi?" dedi Alaz daha fazlasını konuşmaya cesareti olmadığından.

Gözyaşları oğlunun çaresiz bakışları altında akmaya başlarken kocaman bir gülümseme ile başını salladı Neslihan. "İyi." dedi çatlamaması için uğraştığı sesiyle. "Çok daha iyi olacak. Hayati bir tehlikesi yok. Kurşun sağ kürek kemiğini parçaladığı için platin yerleştirmek zorunda kaldık ama şimdi çok iyi. Daha da iyi olacak." diye yineledi. Alaz'ın tam da şu anda tüm bu detayları anladığından bile emin değildi ama biraz mesleki bir alışkanlıktan biraz da tam şu anda oğluyla konuşmaya ihtiyacı olduğundan anlatıyordu Neslihan. "Bu gece yoğun bakımda kalacak ama yarın normal odaya alacağız. Kurşun hiçbir organına zarar vermemiş sadece kürek kemiği, bir süre boyunca sağ kolunu kullanmakta zorluk yaşayacak ama biz yanındayız, biz ona destek olacağız. İyileştireceğiz onu."

Çağla annelerinin anlattıklarını bir kukla gibi dinleyip hızla başını sallayan ikizine nihayet bariz bir rahatlama ile baktıktan sonra.

"Anne." dedi sakin bir sesle. Annesi kendisini duyduğunu belli edercesine başını hafifçe Çağla'dan yana çevirdi ama çok kısa bir an sonra yine Alaz'a döndü. Buna bozulmadı kadın, annesine hak veriyordu. "Ben Cesur'u bulacayım." diye devam etti, Alaz'ı ona emanet ettiğinin üstü kapalı bir bildirisiydi bu. "Burada bekleyemedi, bilmesi gerek."

Neslihan başını sallayarak kızını onaylarken hala daha Alaz'a onu rahatlatacak şeyler söylüyordu. Üzerinden büyük bir yükün kalktığını hissediyordu Çağla ve bu da onun daha berrak daha sağlıklı düşünmesine sebep oluyordu. Mesela koridorda tek olmaları iyi bir şeydi aslında ama tüm bunlar olup biterken dedesi ve babası neredeydi ki?

Cesur'u nerede bulacağını bilemediğinden asansörü es geçip merdivenlere yönelirken cebindeki telefonu çıkarıp babasını aradı Çağla.

"Çağla, kızım." diye açıldı telefon daha ikinci çalışta, babasının sesinde bariz bir endişe ve hatta korku vardı. Asi için ama daha çok Alaz için diye düşündü Çağla. "Asi iyi mi? Bitti mi ameliyat."

"Bitti." dedi Çağla bir alt katın balkonlarına göz gezdirirken. "Asi iyi, omzuna platin takmak zorunda kalmışlar ama siz neredesiniz baba Allah aşkına?"

Babasının derin bir nefes verdiğini duydu Çağla, muhtemelen o da kendisi gibi Asi'ye bir şey olması halinde Alaz'ın geleceği halden korkuyordu. "Çağla, güzel kızım." dedi Serhan anlık bir duraksamadan sonra. Söyleyip söylememek konusunda kararsızdı ama bunun saklanacak bir tarafı da yok sayılırdı. Üstelik şu an Alaz'a göz kulak olabilecek tek kişi Çağla gibi duruyordu. "Alaz bunun üzerine düşünmeye başlamadan önce bizim Zafer ve Rüzgar'ı bulmamız gerek."

Üzerine hiç düşünmediği bu gerçek bir tokat gibi suratına çarparken baba olmak böyle bir şey olmalı diye düşündü Çağla, en kötü durumun içinde daha kötü bir durumu düşünüp evladını korumaya çalışmak yani.

"Baba." dedi sevgi ve birazda mahcubiyet dolu bir sesle. "Ben Rüzgar'ın tüm bunları yapacağını bilmiyordum, biliyorsun değil mi?"

"Çağla'm, babacığım, benim güzel kızım." diye sıraladı Serhan sevgi ve merhametten yoğurulan kelimelerini. "Elbette biliyorum, biliyoruz. Sen hiçbir şeyi kafana takma olur mu? Sadece kardeşinin yanında ol. Bende birkaç saate yanınıza geleceğim."

"Tamam." dedi Çağla, babasının sesini duymak bile dünyayı daha kolay bir yer yapmıştı sanki. "Baba seni çok seviyorum, iyi ki varsın."

Anlık bir sessizlik oldu hattın diğer ucunda, Çağla babasının bunu her duyduğunda olduğu gibi bir anlığına yüzünü kaplayan o gülüşü ve ne diyeceğini bilemeyecek kadar mutlu olduğu halini düşünerek gülümsedi.

"Bende seni seviyorum canım kızım benim."

Başka bir şey duymaya ihtiyacı yoktu Çağla'nın o yüzden bahçeye inen tüm katları didik didik arayarak inerken telefon konuşmasını daha fazla uzatmadı zaten şarjı da bitmek üzereydi. Nihayet on beş dakika sonra adamı hastanenin arka bahçesinde, köşedeki banklardan birinde sigara içerken buldu.

"Geçmiş olsun." dedi, adam varlığını dahi fark etmeyecek kadar dalgınken bankın diğer ucuna oturarak. "Ameliyat bitti, Asi iyi. Sabah normal odaya alacaklarını söyledi annem."

Cesur'un ağlamadığı halde kan çanağına dönmüş gözleri anlık bir ışıltıyla parıldarken parmaklarının arasındaki sigaraya aldırış etmeden sıvazladı yüzünü ardından ciğerlerine derin bir nefes doldurup içten bir şükür zikretti. En nihayetinde döndü ona dünyanın en büyük müjdesini getiren kadına. Kendisinin aksine Çağla'nın ağladığı güzel yeşil gözlerinden ve akan makyajından belli oluyordu. Açık pembe incecik gömleğinin üzerindeki belirli belirsiz kırmızılıklar gömleğe ait bir desenmiş gibi dursa da Cesur hastaneye geldiklerinde Çağla'nın üzerinde olmayan bu izlerin Alaz ile temas etmekten olduğunu biliyordu.

"Alaz nasıl?" diye sordu o katta Alaz ile beklemek Cesur'a ağır gelmişti. Alaz hayatını Asi'nin hayatına bağlamışken orada durup Asi'den sonra bok gibi bir hayat yaşayacak olsa da bir şekilde bu hayata tutunabileceği gerçeği ile yüzleşmek göğüs kafesine bir darbe olarak inerken kendisinden hem utanmış hem de nefret etmişti.

"Ameliyat bitti, Asi iyi. Sabah normal odaya alacaklar." diye az önceki cümlelerini tekrar etti Çağla. "Yani Alaz'da iyi olacak."

Anladığını belli edercesine başını salladı Cesur sonra bir süre öylece sessiz kaldılar. Cesur'un hala parmakları arasında duran ve içilmeyi unutan yarım sigarası izmarite dönerken çöken akşamın tenhalaştırdığı hastane bahçesinde arka koruluktan gelen ağustos böceklerinin seslerini dinleyerek sustular. En nihayetinde derin sessizliği ve adamın hiç hesaplaşmasını bölen Çağla oldu.

"Bana da bir dal verir misin?" diye sordu. Adamın parmakları arasındaki izmariti fark ettirmekti asıl niyeti ama gerçekten nikotine de ihtiyacı vardı.

İstemsizce yüzüne yayılan bir şaşkınlık ile baktı yanında oturan kadına. Çağla Soysalan o kadar ulaşılmaz, o kadar fildişi kulelerinde yaşayan ve o kadar tüm kötülüklerden uzak bir görünüş çiziyordu ki Cesur kadının sigara istemesine şaşırmasının hakkı olduğunu düşündü.

Yazılmamış HikayelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin