"Nasıl gidiyor?" Ben henüz duyduklarımı sindirememişken, hakkında uyarıldığım kişi arkamda belirmişti.
"İyi sayılır, sen?"
"Sevgilimin zamanı az kaldı, yani biraz moralsizim."
Birden neden bunu söylemişti ki? "Hasta mı?"
"Aksine çok sağlıklı ama bana kıyasla ömrü çok kısa. Düzenli olarak zaman ilave etmem gerekiyor." Gözlerinden mor bir ışık geçti gibi oldu.
"Nasıl yani?" Sesim titremişti, bu kadar hızlı herşeyi ortaya dökmesini beklemiyordum.
Gözleri yavaşça siyahtan kırmızıya gerçekten irkildi ve kapıya doğru döndü, birkaç saniye içinde de içeriye Kagami girmişti. "Seninle sonra konuşuruz." Yanımdan kalkıp, Kagami'ye samimi ve gülen yüzüyle selam verdi ve dolaptan bir dosyayı çekip ofisten çıktı.
"Adrian sorun nedir?" Kagami yanıma yaklaşıp biraz eğilerek bana bakmıştı. "Yüzün bembeyaz olmuş, eğer hastaysan yerine bakarım."
"Teşekkürler Kagami bu çok iyi olur." Kekeleyerek söylediğim cümlenin sonunda gülümsemeye çalışmış ama başaramamıştım.
"İyice dinlen, ben profesöre bir şeyler söylerim." Gülümsedi ve yanımdan ayrılıp işine devam etti. Ben ise hızlıca çantamı toplayıp hastaneden çıkmıştım.
***
Eve vardığımda tüm duvarlar üzerime geliyor gibiydi, içimde tarif edilemez bir korku vardı. Gözleri siyahtan kırmızıya dönmek üzereydi ve Kagami gelmeseydi asıl kimliğini bana açıklayacaktı. O neydi bir şeytan mı, yada başka bir şey? Bunu düşünmek hem beni korkutuyor hem de geriyordu.
"Çaresiz insanlara yardım eden bir meleğe nasıl şeytan dersin?" Lütfen bu sesi gerçekten duyuyor olmayayım! "Sonra konuşuruz demiştim hatırlıyor musun?" Korkarak kafamı sesin geldiği yöne doğru çevirdim. Karşımda devasa gri kanatlarıyla Youngnam duruyordu, gözlerinden biri kırmızıyken diğeri maviydi. Salonumdaki koltuğa oturmuş gülümseyerek bana bakıyordu.
"Sen nesin?" Evet çok klişe ama bir yandan da sorulacak en doğru soruydu.
"İblis ve melek melezi aşık bir baş büyücü?" Hissettiğim korku katlanıyordu sanki. "Bu kadar gerilme, melek kanı yüzünden kimseyi öldüremiyorum." Yani bunun korkumu uçurtması mi gerekiyordu? Ayağa kalktı ve bana yaklaştı. Normalde her insan geriye kaçardı ama ben şaşkınlıktan dona kalmıştım. "Ancak anlaşma yapabiliriz."
"Ne?" Konuşmak neden bu kadar zordu ki!?
"Marinette'in kaderinde iyileşmek yok." Bu cümleyle mi başlayacaktı? "Ya Yuri yüzünden kendini öldürecek yada Uğur Böceği olduğuna inanıp hastahanenin tepesinden atlayacak, tabii bunlar tek sebep değil, bir sürü şey daha var." Biraz durakladı, gözlerini gözlerime sabitledi. "Yor'un seni öldürdüğü bir senaryo da var. Baban ona hiç açılmamış, araya bir sürü insan sokarak raporunu iptal ettirip onu hapse tıkmış, ah ve tabii sonunda yine Yuri yüzünden intihar etmiş." Yüzünde yapmacık bir üzüntü belirdi. "Ne bahtsız bir kız, hayatının başından beri acı çekiyor, ilgisiz bir aile, istismar, piskolojik sorunlar ve sonucu -bir durum hariç- ölüm, hepsini açık bir kitap gibi görüyorum."
Bir anda hareket edecek kadar heyecanlanmıştım. "O bir durum nedir!?"
"Benimle yaptığın anlaşma," beni kolumdan tutup az önce oturduğu koltuğa oturttu. "benim zamana ihtiyacım var Adrian, sevdiğim kadının ölmesini istemiyorum ve senin zamanın var."
"Ama eğer zamanımı verirsen ben ölmez miyim?" Hani insan öldüremiyordu?
"Bu kadar güce rağmen zaman çalamıyorum, melek kanı beni bağlıyor ama eğer anlaşmamı kabul ederlerse o zaman durum değişiyor. Zaten tüm zamanını almayacağım, kırk yaşından sonraki zamanını istiyorum." Yüzünde umut, aşk, hüzün hepsi karışmıştı. "Sizin için on sekiz yıl kalıyor."
"Ama sevgilin ölünce zaten öteki dünyada onu göremez misin?"
Önüne döndü ve bacak bacak üstüne attı. "O iş öyle yürümüyor, cehennemin iki bölümü var. Bir kısmı sadece İblislerin girebildiği diğeri ise sadece ruhların girebildiği. Ruh bölümüne geçmeye kalkarsam ben de ölürüm, hem sevgilimin cehennem kısmında olup olmayacağı bilemeyiz. Kısaca buna mecburum." Arkasına yaslandı ve derin bir iç çekti. "Sana çoklu kişilik bozukluğunun asıl nedenini anlamak istiyorum Adrian."
"Ama ben nedenini biliyorum."
"Okulda öğretilenden farklı bir durum var, eğer ki Marinettein kişilikler üç dört tane olsaydı senin dediğin doğru olurdu fakat çok daha fazlası var. Dokuz ayrı kişilik demek dokuz ayrı boyutun o kızın üzerinde çalıştığı anlamına geliyor." Bu pek de mantıklı gelmiyordu. "İnanmadın değil mi?" O kadar belli oluyor muydu? Yüzündeki bu ifadeye bakılırsa belli oluyordu.
Elini boşlukta yana doğru kaydırdığında, elinin geçtiği yerde bir görüntü belirdi. "Bak bu Uğur Böceği ile Kara Kedi'nin boyutu, her gün ikisi birlikte şehri kurtarıyor ve düşman da senin babandı."
"Babam asla böyle bir şey yapmaz." Yüzüne inanmazca ve babama güvendiğim belli eden bir ifadeyle baktım.
"Annen yüzünden yapıyordu ama sonunda baban da öldü. O boyutta hiç tanışmadık." Gözlerim oluşturduğu görüntüye takılı kalmıştı.
"Keşke bu hayatı yaşasaydık."
"Bunu söylemem ironik çünkü o evrende de sen Marinette'e olan aşkını çok geç fark ediyorsun ve Uğur Böceği'ne takintilisin ama Uğur Böceği de Kara Kedi'yi değil Adrian'ı sevdiği için seni reddediyor."
Yüzümde memnuniyetsiz bir ifade oluştu. "Ama ikisi de benim."
"Siz bunu bilmiyordunuz." Sinirli bir tavırla elini salladı ve görüntüyü yok etti. "Bu örnekteki gibi çoğu kişiliği üzerindeki kırılma yüzünden oluştu. En basta normal bir çoklu kişilik sendromuydu fakat ailesi bunun üzerine gidip onu doktora götürmedi ve kişilik bozukluğu dallanıp budaklandi. Marinette'in her evrende üzerinde bir baskı vardı fakat buradaki çok ağır geldi ve kişiliği kırıldı. Şu an iyileşmesi imkansıza yakın, tabii benim teklifimi kabul etmezsen."
"Bunların doğru olduğunu nereden bileceğim? Belki de beni kandırmak için bunları uydurdum, sonuçta sen de benim gibi kişiliklerinin tüm detaylarını biliyorsun." Bu kadar şüpheci olmam bana kalırsa çok doğaldı.
"Marinette kötü adamın baban olduğunu hiç söylemedi, o evrende bir mucize ile yaratılmış bir his canavarı olduğunu da. O evrende sen yoksun bile." Gözlerinde şeytani bir parıltı, bir anlığına parlamıştı.
"O beni ilgilendirmez, beni ilgilendiren şey benim Marinetteim."
Yüzünde keyifli bir gülümseme oluştu. "Çoklu evreni kabul ettin bile, her neyse ben teklifimi sunayım sen karar verirsin." Boğazını temizledi. "Teklifim şu; önümüzdeki bir yıl boyunca Marinette hızla iyileşir ki kişiliklerin gidiş sırası en tehlikeliden en zararsıza doğru olacak, senin vereceğin ise kırk yaşından sonraki tüm zamanın, yaklaşık elli yıl ediyor. İstediğin kadar düşünebilirsin ama zaman işliyor Adrian, anlaşmayı kabul ettiğinde bir yıl başlayacak ve gelecek yıl tam bu saatte Marinette tamamen sağlıklı olacak." Aslında iyi bir teklifti, ama ya Marinette beni reddederse? Hayır bunun bir önemi yok, onu seviyorum... "Marinette ruh eşin."
"Ha?" Düşüncelerimi okuyabiliyor muydu?
"Melek kanı sayesinde görebiliyorum Agreste." Kafasını arkaya doğru yatırdı.
"Kendi aşkını da görebiliyor musun?"
"Evet, yine de bu kadar geç doğması biraz sinir bozucu, sekiz yüz yıldır onu bekliyorum ama o bir insan. Belki de annemlerin günahının bedelidir." Bunlari saki bana değil kendisine anlatıyor gibiydi, iç çekti ve kafasını kaldırdı. "Ama siz ikiniz cidden talihsiz aşıklarsınız, sevgilimin ihtiyacı olmasaydı karşılıksız yardım etmeyi bile düşünürdüm. Ama ihtiyacı var ne yazık."
1014 kelime
Selammm
İlk başta böyle bir şey düşünmüyordum fakat Alice her şeyi yönettiği gibi bjnu da yönetiyor jsjsjsjjsbshs
Şaka şaka
Youngnam aslında iyi biri ama hep bu tür roller ona kalıyor TT
Gelecek bölümü pazartesi sabah atarım gibi duruyor. Henüz sonunu yazmadım ama önümüzde güzel bolumler var hehe
Neyse sonraki bölümde görüşürüz 👋💜🍭
ŞİMDİ OKUDUĞUN
More & More [Adrinette]
FanfictionÇoklu kişilik bozukluğu olan Marinette ve Hasta bir kıza aşık olan Adrian'ın hikayesi. ~~~ "Onu ölüme terk edersin yada anlaşmayı kabul edersin." "..."