21. Bölüm

49 5 78
                                    

"Yor ne zaman gidecek?"

"Üzerinde çalışıyorum Adrian ama bana biraz daha zaman gerekiyor."

"Çoktan bir ay geçti unutma! Madem onu bulamıyorsun diğerleriyle ilgilen."

"Eğer Yor gitmeden önce diğerlerini gönderirsem Yor daha kolay hakimiyeti eline alır. Erkenden ölmek istiyorum diyorsan senin dediğin gibi yapayım?"

"Her neyse... Sadece onu o şekilde görmek beni üzüyor."

Gözleri benim üzerimden arkama kayınca bir an dönüp bakmak istedim. "Arkana bakma."

"Ne oldu? Kim var orada?"

"Profesör seni izliyor, deli gibi görünmek istemiyorsan telefonunla konuşuyor gibi yap."

Göz devirmeden edemedim, boş bir odada olsak da neden beni predelemediğini anlayamıyordum. "Neden perdeleri kapatmadın?" Sesimde öfkeli bir tını vardı. Hafifçe yana döndüm ve elimdeki telefona baktım, sanki kulaklığımdan konuşuyor gibi yapıyordum.

Youngnam bunu kendisine söylediğimi anlayınca göz devirdi. "Böyle bir şey olacağını düşünmüyordum."

"Evimin temizliğini yapman için seni işe aldım." Gözlerim camın önünde duran Youngnamın üzerindeydi.

"Evin çok dağınık, zaman alıyor Agreste." O da hafiften sinirlenmeye başlamıştı.

Yavaşça arkama doğru dönüp kapıya doğru baktım. "Sonra görüşürüz bayan." Birkaç adım kapıya doğru attım. "Sanki biri beni izliyor gibi geliyor." Ve birkaç adım sesi duyuldu. "Cidden bizi dinliyor muydu?"

"Senin için endişe ediyor olmalı ve sadece dinlemiyordu."

"Cidden izliyor muydu?"

"Onun birkaç sırrı var gibi görünüyor, kimse benim gibi açık bir kitap değil sonuçta." Güldüğünde göz devirdim.

"Sen açık bir kitap falan değilsin, sadece bir bölümünü okumama izin verdin." Haklısın dercesine kafasını salladı.

"Ama tüm romanı okumak senin için bir zaman kaybından başka bir şey değil." Mesâi saatleri bitmişti ve biz sadece birkaç şeyi konuşmak için buluşmuştuk.

"Ben de çok merak etmiyorum."

"Sekiz yüz yıl sonuçta anlat anlat bitmez." Gülümsedi ve yine pencerenin içinden geçerek kendini Paris'in gökyüzüne bıraktı.

Derin bir iç çektim. Yor'un bir an önce gitmesini istiyordum fakat bu biraz zaman alacak gibiydi. Çantamı alıp aşağı indim, ofisin olduğu katta ise profesör beni bekliyordu.

"Agreste seninle tekrar konuşmak istiyorum."

"Peki profesör." Başka bir şey demeden ofise girdim, anlaşma yaptığım gün beni uyarmak için konuştuğunda yaptığı gibi masadan bir sandalye çekti ve oturmami işaret etti.

"O iblisle anlaşma yaptın." Sorar gibi değil de kendinden emin bir şekilde söyledi bunu.

"İblis diyerek kimden bahsettiğiniz bilmiyorum profesör." Anlaşmada gizlilik esastı, eğer birine söylersem ne olur bilmiyordum, sadece bir gün Marinette'e söyleyebileceğim konusunda söz almıştım fakat söylemeli miydim o konuda pek emin değildim.

Derin bir iç çekti, muhtemelen her şey kendi kafasında kesindi. "Ben gençken," ellerini çenesine dayadı. "Ölümcül bir hastalığım vardı, ben işe başladıktan sonra bu hastalığı fark etmiştik. Ama inanılmaz bir şekilde hızla iyileştim, doktorlar benim yaşayacağımı düşünmüyordu ama görüyorsun çok sağlıklı bir şekilde karşındayım." Duraksadı ve gözlerini kaçırdı. "İblisle anlaşma yapan sevgilim öldüğünde bu gerçeği öğrendim. Tam kırkıncı doğum gününde kollarımın arasında can verdi." Yüzündeki öfkeyi görebiliyordum. "Benim öğrendiğimi fark edince iblis de yanıma geldi..."

"Anlaşma bozulmadı fakat bu ne kadar doğru?" Onaylamaz bakışları bu adamın üzerindeydi. "Bu konuda onunla hiç konuşmamıştık." İblis birkaç adım attı ve cansız bedene yaklaştı. Sevgilisinin ani ölümüyle şok yaşayan adam kollarını sevdiği kadının bedenine sardı. "O çoktan buradan gitti." Orta yaşlı adamın gözleri doldu.

"Hayır... Bunu yapmasını istemiyorum."

"Çoktan anlaşmalar imzalandı profesör, ama senden bir iyilik istemek zorundayım." Acısı taze olan adam  bu sözlerle kaşlarını çattı. "Psikoloji bölümünde çalışmak istiyorum, tabii senin ekibinde."

"Asla! Yüzünü bir daha görmek istemiyorum!" Hâlâ kucağında sevgilisinin ölü bedeniyle, doğum günü için hazırladığı odada şöminenin önünde çaresizce oturuyordu.

"Hayır hayır böyle düşünme, size yaptığım iyiliğin karşılığı olarak düşün."

"Zaten 'iyiliğin'in karşılığını canıyla ödemedi mi?"

"Sana söylemek için benden izin almadı yani ruhunu lanetleyebilirim, tabii isteğimi kabul edersen işler değişir." Yüzündeki gülümseme, acısında boğulan adamın yüzünü burusturmasına yol açmıştı.

"Tamam." Dedi isteksizce.

"Bu konuşmanın üzerinden yaklaşık on beş yıl geçti, ilk önce gelmeyince kurtulduğumu düşünmüştüm fakat beş yıl önce gelip artık yanımda çalışacağını söyledi. Çok bilgili fakat bir o kadar da tehlikeli ve ürkütücü."

"Marinette'in hastaneye yatırıldığı yıl." Mırıldandım fakat profesör bunu duymuştu.

"Öncesinden beri Marinette'i izliyor olmalı ve seni gözüne kestirmiş."

"Tam olarak öyle, Marinette'in üzerine boyutlar çöktüğünde ve o gün seni gördüğümde her şeyi yapacağını biliyordum." İkimizin de bakışları kapıya yaşlanmış iblise döndü.

"Gittiğini sanıyordum." Profesör sert sesiyle konuştu, kaşları çatılmış ve Youngnamı gördüğüne hiç memnun değildi. Ben ise hiç bir şey söylemeden onları izliyordum.

"Benim hakkımda dedikodu yaptığınızı duyunca geri döndüm." Kapıya yaşlanmayı kesti ve ortaya doğru birkaç adım attı. "İyi idare ettin Adrian." Yüzünde küçük bir gülümseme oluştu. Gözlerini benden ayırıp profesöre çevirdi. "Asıl hikayeyi anlatmak istiyorum..."

711 kelime

Selamm

Nasılsınız?

Bu kurguyu ne zaman sona ulaştırabileceğimi merak etmeye başladım cidden. Ve bir tık tıkanmış durumdayım ama iki bölüm daha var elimde onlardan sonra hâlâ yazamamış olursam bölümlerin gecikme ihtimali var.

Neyseeee umarım bölümü beğenmişsinizdir diyroum ve kaçıyorummm

Sondaki bölümde görüşürüz 👋🍭💜

More & More [Adrinette] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin