"Acilen savcıma ulaşmamız lazım, Tuğçe öldürecek bizi yoksa." diyen Furkan'la hissettiğim tarif edilemez acıya rağmen ona döndüm.
"Öldürmek mi ? Ben ölüyorum burda Furkan şu an ! Efe'yi bulun getirin onsuz hiç bir yere gitmem !" dedim oturduğum yerden zar zor nefes alarak.
İzinde olduğum halde babamı ve mesai arkadaşlarımı görmek için emniyete uğramıştım ama eğer burada doğumunun başlayacağını bilseydim, büyük ihtimalle evimde kalırdım.
Yedi ay önce, hayatımın en güzel ve en önemli haberini almıştım. Bir bebek. Sevdiğim adamdan, eşimden, çok güzel olacağına emin olduğum bir bebek. Kızımız.
Evde yalnız başıma test yapıp bunu öğrendiğimde, içimi tarif edilemez bir korku da sarmıştı. Şu an babamın odasında doğum sancılarıyla uğraşırken, aklıma o an ne hissettiklerim ve bu haberi sevdiğim iki adama nasıl verdiğim geldi.
7 ay önce
Elimdeki testle yerde oturuyordum. İki küçük çizgi bir insanın hayatını ne kadar değiştirebilirdi ki ? Değiştiyormuş işte. O iki çizgi içimde olduğunu bilmediğim duygular tattırdı bana bir kaç dakika içerisinde. Hem bu kadar mutlu olup, hem de bu kadar korkmak mümkün müydü ? Normal miydi ?
Bu kötü dünyaya minicik bir çocuk getirmek mantıklı mıydı ?Ya onu koruyamazsam ? Ya iyi bir anne olamazsam ? İkimizin de işi tehlikeli, ya başımıza bir şey gelirse ve o yalnız kalırsa ? Ya beni sevmezse ?
Cevabın verebileceğim tek soru şuydu : ya Efe istemezse ? Aklımdan geçtiği anda cevabını bildiğim bu soruyla kendi kendime gülüp aynı anda ağlamaya başladım. Efe'nin en büyük hayaliydi bir aile kurmak. Baba olmak dünyada en çok ona yakışacaktı, hiç şüphem yoktu. Evlendiğimizden beri, hatta evlenmeden önce bile her zaman 'kalabalık aile yakışır bence bize, 3-4 çocuk iyi olur sanki' derdi dalga geçerek ama bu şakanın altında bir gerçeklik payı olduğunu ikimizde çok iyi biliyorduk.
Ben bu sorularla savaşırken, eve gelen sevgilimi duymamıştım. Odaya girip beni yerde otururken bulunca ve büyük ihtimalle yüzümdeki karmaşık ifadeyi ve yaşları görünce, aniden önümde eğildiğinde geldiğinin farkına vardım.
"Tuğçe'm ne oldu ? Ne bu halin ? Birine bir şey mi olmuş ? Hasta mısın ? Hastaneye gidelim mi ?"
"Efe."
"Söyle sevgilim, ne oldu ? Neden ağlıyorsun ?"
"Bak." dedim ona elimdeki testi gösterirken. Bir insanın yüzünden kısa süre içinde ne kadar farklı ifadeler geçebilirse o kadarı geçmişti.
Önce elime baktı, kaşlarını çattı.
Sonra elimi tuttu, daha yakından baktı.
Yetmedi, testi kendi eline alıp baktı.
O güzel gözleriyle yüzüme bakıp yine teste baktı.
Testi elime bırakıp biraz geriledi.
Kravatını çıkarıp gömleğinin ilk bir kaç düğmesini açtı.
Sonra yine bana baktı."Galiba nefes alamıyorum." dedi.
"Ne ?" dedim şaşırmış bir şekilde. İlk tepkisi bu muydu yani ?
"Nefes alamıyorum Tuğçe."
"Efe saçmalama alıyorsun ya işte, bir şey söyle lütfen."
"Yok yok, öldüm ben bence. Kesin öldüm ya da ölüyor muyum acaba ?"
"Bir şey demeyecek misin ?" dedim korkmaya başlayarak. Tepkisi iyi miydi köyü müydü tam kavrayamadığım için, gözlerimden yaşlar tekrar akmaya başladı.
"Gerçek mi bu Tuğçe ? Şaka değil, gerçek her şey ?"
"Gerçek tabii ki Efe, neden şaka yapayım ? Görmüyor musun ne halde olduğumu ?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EfTuğ - OneShot
Romantizmdizide göremediğimiz minnoş çiftimiz için tek bölümlük hikayeler