YASAK AŞK
Komutan Altair, Kral Aras'ın komutan QDR ile baş başa plan yapmalarını fırsat bilip hızlı adımlarla bahçeye indi. Güneş, sarayın yüksek duvarlarına vuran ışığıyla bahçeyi altın bir parıltıya bürümüştü. Kral Aras'ın eşi Asena, bahçenin merkezindeki fıskiyenin yanında duruyordu, etrafını saran hizmetkarları ve danışmanlarıyla konuşuyordu. Altair'in gelişiyle, Asena hemen yanındakileri gönderdi ve onlar sessizce çekilirken, bahçede bir sessizlik hâkim oldu. Asena, orta boylu, beyaz tenli ve doğal bir zarafete sahip bir kadındı. Gözleri, düşünceli ve zeki bir bakışa sahipti. Gülümsemesi, içten ve samimiydi.
Altair, Asena'ya yaklaştı ve başını saygıyla eğerek selam verdi. "Majesteleri," dedi, "Kral Aras, diğer krallıklara elçiler göndermemizi emretti. Kara Ordu'nun yükselişi ve Eldoria'nın düşüşü hakkında onları bilgilendireceğiz."
Asena, endişeyle sordu, "Ve şehirdeki isyan?"
"Küçük bir isyan vardı, ancak hızla bastırıldı," diye yanıtladı Altair. "Halk arasında huzursuzluk olsa da, şimdi kontrol altında."
Asena'nın gözleri, Altair'in sözlerinde bir anlam arıyormuş gibi onun yüzüne dikkatle baktı. "Ve sen, Altair, nasıl hissediyorsun?" diye sordu, sesinde bir titreme varmış gibi.
Altair, bir an tereddüt etti, sonra içini çekerek, "Savaşın gölgesi altında, hislerimiz ikinci planda kalıyor, Majesteleri. Ama sizinle konuşmak, her zaman bir rahatlama."
Asena, bir adım daha yaklaştı ve düşük bir sesle, "Bizim aramızdaki bu... bu yasak aşk, herkesin gözünden kaçmıyor, Altair. Eğer bu duygularımız ortaya çıkarsa, her şeyi riske atabiliriz."
Altair, Asena'nın elini tuttu ve ona yakın fısıldadı, "Aşkımız, bu karanlık zamanlarda bir ışık gibi. Evet, tehlikeli, ama aynı zamanda bu zorluklara karşı bir direniş. Sana olan sevgim, her türlü tehlikeye değer."
Asena, gözlerinde yaşlarla, "O zaman, ne olursa olsun, bu savaşı birlikte yüzleşeceğiz," dedi. "Seninle birlikte, belki de umut bir şans bulur."
İkisi de, bahçenin gizli köşelerine doğru yürüdüler. Asena, bahçede yürürken, komutan Altair'e dönüp sordu: "Altair, halk arasında senin başka kadınlarla yattığın söyleniyor. Bu dedikoduların gerçek olduğunu söyleme bana."
Altair, Asena'nın gözlerinin içine bakarak, "Hayır, Majesteleri," dedi. "Bu dedikodular yalnızca kıskanç dillerden çıkan asılsız sözler. Sana olan bağlılığım tam ve sarsılmaz. Benim sadakatim, sadece sizin ve krallığın hizmetindedir."
Asena, bir an için Altair'in sözlerini düşündü, sonra yavaşça, "İnanmak istiyorum, Altair. Ama eğer bu söylentiler doğruysa, bu sadece benim kalbimi kırmakla kalmaz, aynı zamanda krallığın istikrarını da tehlikeye atar," dedi.
Altair, Asena'nın elini tuttu ve ona yakınlaşarak, "Söz veriyorum, bu dedikoduların hiçbiri gerçek değil. Ve eğer bir gün gerçek olursa, beni affetmen için ne gerekiyorsa yaparım," diye fısıldadı.
Asena, Altair'in sözlerine inanmak istese de, halkın fısıltıları kafasında dönüp duruyordu. Ancak şimdilik, onun sözlerine güvenmeye karar verdi ve ikisi, sarayın bahçesindeki gizli yollarında yürümeye devam ettiler.
BEKLENMEDİK DAVET
Ciyes, şehrin kalabalık sokaklarında, en yakın arkadaşları Ekysod ve Hope ile birlikte yürüyordu. Güneş batmak üzereydi ve gökyüzü turuncu ve mor tonlarıyla boyanmıştı. Şehrin pazar yerindeki tezgahlar yavaş yavaş toplanıyor, satıcılar günün kazancını sayıyordu. Ciyes, Ekysod'un son macerasını dinlerken gülümsüyordu; Hope ise onların hikayelerine kahkahalarla katılıyordu.
Tam o sırada, kalabalığın arasından bir figür belirdi. Komutan QDR, kararlı adımlarla onlara doğru ilerliyordu. Üzerindeki zırh, son ışıklar altında parlıyordu ve yüzünde acil bir durum olduğunu belirten bir ifade vardı. Ciyes, komutanın bu beklenmedik ziyaretinin sebebini merak etti.
"QDR, burada ne arıyorsun?" diye sordu Ciyes, şaşkınlıkla.
Komutan QDR, derin bir nefes aldı ve başladı anlatmaya: "Ciyes, durum ciddi. Kral Aras, Kara Ordu'nun yükselişi ve Eldoria'nın düşüşü hakkında bilgi vermemizi istiyor. Diğer altı krallığa elçiler gönderiyoruz. Senin de bu göreve katılmanı istiyoruz."
Ciyes, alnını kırıştırarak sordu: "Kara Ordu kim? Neden Eldoria düşüyor?"
QDR, gözlerini Ciyes'in gözlerine dikti ve anlattı: "Kara Ordu, karanlık bir gücün meydana gelmesiyle oluşmuş bir tehdit. Kara Büyü Savaşı'nı duymuşsundur. İşte Kara Büyü yeniden yükseliyor, ben sana detaylarını sarayda anlatacağım. Eldoria, onların ilk hedefi oldu ve şimdi düşmek üzere. Eğer birleşmezsek, tüm krallıklar teker teker düşecek."
Ciyes, bu sözleri duyunca içini çekti. "Peki, ne yapmamız gerekiyor?" diye sordu.
"İlk olarak, saraya gelmen ve biraz orada kalman gerekiyor," dedi QDR. "Hazırlıklarımızı yapacağız ve diğer krallıklara en güvenilir elçilerimizi göndereceğiz. Gehenna Krallığı'na ise ikimiz gideceğiz. Malum, herkesi aralarına almıyorlar ve bizim onlarla muhabbetimiz belli bir seviyede."
Ciyes, Ekysod ve Hope'a baktı. Onlar da bu görevin önemini anlamışlardı.
"Anladım, QDR. Hazırlıklara başlayalım," dedi Ciyes kararlılıkla. Ciyes, "Arkadaşlar, benim bu yolculuğa tek başıma çıkmam gerekiyor," dedi.
Ekysod, Ciyes'in omzuna vurarak, "Seninle gurur duyuyoruz. Eldoria ve tüm krallıklar adına," diye yanıtladı. Hope ise gülümseyerek ekledi, "Dönüşünü sabırsızlıkla bekleyeceğiz. Güvende ol."
Ciyes, arkadaşlarının desteğiyle güç buldu ve onlara son bir kez sarıldı. "Sizsiz de olsa, sizin verdiğiniz cesaretle hareket edeceğim," dedi. "Görüşmek üzere." Ve böylece, Ciyes, saraya doğru yalnız başına yürümeye başladı, arkasında iki değerli dostunu ve önünde büyük bir görevi bırakarak.
Sarayda QDR, Ciyes'e olayları anlattı. Kara Ordu'nun yükselişi, Eldoria'nın düşüşü ve diğer krallıkların durumu hakkında detaylı bilgiler verdi. İkisi, Gehenna Krallığı'na gitmek üzere planlar yapmaya başladılar. Yolculukları zorlu olacaktı, ancak birlikte hareket etmek, umutlarını daha da güçlendirmişti. QDR, Ciyes'e güven verdi ve beraber yola çıkmaya hazır olduklarını belirtti. İkisi, sarayın koridorlarında, geleceğe dair belirsizliklerle dolu bir macera için hazırlıklara başladılar. Bu beklenmedik davet, onların hayatlarını sonsuza dek değiştirecekti.
Bütün günün ardından herkes yataklarına geçti ve uyudu. Gecenin sessizliği, sarayın koridorlarında yankılanan adımlarla bölündü. Ciyes, heyecan ve endişe dolu bir bekleyişin ardından, yıldızların altında yürüyüşe çıkmıştı. Ayak sesleri, taş duvarlarda kaybolurken, bir melodi dikkatini çekti. Tanıdık bir şarkı, merdivenlerin aşağısından yükseliyordu, sanki onu çağırıyordu.
Merdivenlerin soğuk basamaklarını dikkatlice indi Ciyes. Her adımda, şarkının melodisi daha da belirginleşiyordu. Nihayet, kapının önünde duran muhafızın silueti belirdi. Ciyes, muhafıza yaklaştı, sesinde bir kararlılıkla sordu: "İçerde ne oluyor?"
Muhafız, gözlerini daraltarak yanıtladı: "Burada hücreler var. Suçluları tutuyoruz."
Ciyes, içgüdüsel bir telaşla içeri girmek istedi, ancak muhafız katı bir şekilde engel oldu. O anda, koridorun derinliklerinden gelen adımlar duyuldu. Komutan QDR, otoriter bir duruşla Ciyes'in yanına geldi. "Neden içeri girmek istiyorsun?" diye sordu.
Ciyes, "Arkadaşımın sesini duydum," dedi, sesinde bir umut vardı. "Merinda burada olabilir. Onu görmeliyim."
QDR, muhafıza bir işaret yaptı ve kapı açıldı. Ciyes, hücrelerin arasında ilerledi, gözleri karanlıkta bir yol bulmaya çalışıyordu. Sonunda, bir hücreden yükselen tanıdık bir ses duydu. "Ciyes, bu sen misin?" diye sordu bir ses.
Ciyes, şaşkınlık içinde hücreye yaklaştı. Karşısında, demir parmaklıkların ardında, Merinda'yı gördü. Yorgun ama mutlu bir ifadeyle Ciyes'e baktı ve "Seni bekliyordum," dedi. "Hoş geldin, eski dostum."
Merinda'nın yüzünde yorgunluk ve maceraların izleri vardı, ama gözlerindeki ışık hâlâ parlak. "Nasıl burada bulunduğunu anlatmalısın," dedi Ciyes, hücrenin soğuk demirine dokunarak.
Merinda, "Hazine avından döndüm şehirde gezerken komutan Altair'e denk geldim. Uzun zamandır beni rahatsız ediyordu. Sürekli bana aşık olduğunu onun olmamı söyleyip duruyordu. En son karşılaştığımızda kendimi tutamayıp sesimi yükselttim herkesin ortasında. O da kendine bunları yediremeyip muhafızlarına beni hapsetmeleri için emir verdi ve sonrasında buradayım işte." dedi, gülümseyerek. "Ama seni burada görmek, tüm bu karanlık hücreyi aydınlatıyor."
Ciyes, Merinda'nın elini sıkıca tuttu. "Seni buradan çıkaracağım," dedi kararlılıkla. "Birlikte, bu karanlık zamanlarda ışık olacağız."
Ciyes, gururla çantasından çıkardığı eski haritayı Merinda'ya uzattı. "Bak ne buldum," dedi gülümseyerek. "Büyücü bir kızdan kaçırdım, ama ne olduğunu ya da üzerinde ne yazdığını anlayamıyorum."
Merinda, Ciyes'in heyecanını görmezden gelerek, haritayı hızlıca onun elinden çekti ve ters çevirdi. "Ciyes, sen de biliyorsun ki, bazen dünyayı başka bir açıdan görmek gerekir," dedi kıkırdayarak. "Haritayı ters tutuyordun."
Ciyes, şaşkınlık içinde Merinda'ya baktı. "Nasıl yani? Sen... sen bunu nasıl okuyabiliyorsun?"
Merinda, haritaya dikkatle baktı ve parmağıyla satırları takip etti. "Bu büyücü el yazısı," dedi. "Ve senin de bildiğin gibi, büyücülükte az çok bilgim var. Bak, burada 'Hayalet Kasaba Hazineleri' yazıyor ve bu işaretler, gizli bir geçidi gösteriyor olabilir."
Ciyes, Merinda'nın bilgisine hayranlıkla baktı. "Hayalet Kasaba mı? Ben.. Ben bunu rüyamda görmüştüm.''
Merinda, ''Nasıl yani? Nasıl gördün?'' diye sordu.
Ciyes, ''Sonra anlatırım. Sen devam et. Bu harita bizi nereye götürecek?" diye sordu.
Merinda, haritayı soğuk zeminin üzerine yaydı dizlerinin üstüne çöktü ve üzerindeki işaretleri incelemeye başladı. "Eğer doğruysa, bu harita bizi unutulmuş bir krallığın kalıntılarına, belki de büyük bir hazineye götürebilir," dedi. "Ama bu yolculuk tehlikeli olacak. Hazır mısın?"
Ciyes, elindeki haritayı dikkatle katlarken, Merinda'ya dönüp derin bir nefes aldı. "Merinda, bu macerayı şimdilik ertelememiz gerekecek," dedi ciddiyetle. "Komutan QDR ile çok önemli bir yolculuğa çıkacağım. Kara Ordu'nun yükselişi ve Eldoria'nın düşüşü hakkında diğer krallıklara haber vermeliyiz."
Merinda, Ciyes'in sözlerini dinlerken haritaya göz ucuyla bir kez daha baktı ve birden fark ettiği bir şey üzerine gözleri parladı. "Bekle," dedi, "Bu harita sadece bir hazine haritası değil!"
Ciyes, şaşkınlıkla ona baktı. "Ne demek istiyorsun?" Merinda, haritayı yavaşça açtı ve üzerindeki sembolleri işaret etti. "Bu, efsanevi Güneş Taşı'nın haritası," dedi gizemli bir tonla. "Kara Büyü'yü yenmek için kullanılan antik bir artefakt. Eğer bu doğruysa, bu taş bize Kara Ordu'ya karşı büyük bir avantaj sağlayabilir."
Ciyes, haritayı dikkatle inceledi. "Peki, bu Güneş Taşı nerede?" diye sordu.
Merinda, haritadaki işaretleri takip ederek, "Görünüşe göre, bu taş gizli bir tapınakta saklanıyor," dedi. "Ve bu işaretler, tapınağın yerini gösteriyor. Ancak bu yolculuk tehlikeli olacak. Tapınağın koruyucuları, taşı arayan herkesi test edecektir."
Ciyes, kararlılıkla başını salladı. "O zaman, bu yolculuğa çıkmadan önce Güneş Taşı'nı bulmalıyız. Bu taş, Kara Ordu'yu durdurmanın anahtarı olabilir."
Merinda, "Anladım," dedi. "Ama önce seninle QDR'ye bu durumu anlatmalıyız. Belki bu yolculukta size eşlik edebilirim."
Ciyes, "Haklısın," dedi. "Güneş Taşı'nı bulmak ve Kara Büyü'yü yenmek, tüm krallıkların geleceği için hayati önem taşıyor."
Ciyes haritayı alıp odasına doğru düşünceli bir şekilde gitti. Sarayın iç avlusunda, güneşin ilk ışıkları yavaşça yükselirken, Ciyes ve komutan QDR, ağır adımlarla kralın odasına doğru ilerlediler. Ciyes'in yüzünde kararlılık, komutan QDR'nin yüzünde ise merak vardı. Onlar için bu yolculuk, sadece bir ittifak kurmak değil, aynı zamanda karanlık bir tehdidi sona erdirecek efsanevi Güneş Taşı'nı bulmak anlamına geliyordu.
Kral Aras'ın Odası
Kral Aras, geniş pencerelerden içeri süzülen sabah ışığında, tahtının üzerinde oturuyordu. Ciyes ve komutan QDR içeri girerken, kral onları ciddi bir ifadeyle karşıladı.
Komutan QDR, "Majesteleri," diye başladı, "Gehenna Krallığı ile ittifak kurmak ve bütün bu diyarın güvenliğini sağlamak üzere yola çıkmadan önce, sizinle son kez konuşmak istedik."
Kral Aras, "Bu yolculuğun zorluklarına hazır olun," dedi. "Gehenna Krallığı'nın liderleriyle ittifak görüşmeleri kolay olmayacak. Ancak diyarın geleceği için bu adımı atmalıyız."
Ciyes, sessizce durdu ve komutan QDR'nin sözlerine devam etti. "Majesteleri, biz de bu zorlukların farkındayız. Ancak, bu yolculuğun bir başka amacı daha var. Efsanevi Güneş Taşı'nı bulmak..."
Kral Aras, şaşkınlıkla Ciyes'e baktı. "Güneş Taşı mı? Bu konuda daha önce hiçbir şey duymadım. Bu ne anlama geliyor?"
Ciyes, "Bu bilgiyi sadece sizinle ve komutan QDR ile paylaşıyorum. Güneş Taşı, Kara Büyü'yü yenmek için kullanılan antik bir artefakt. Eğer bulabilirsek, bu taş bize büyük bir avantaj sağlayacak. Ancak bu bilgiyi sadece Merinda ve ben biliyoruz. Bu görevi yerine getirmek için her türlü tehlikeyi göze aldık."
Kral Aras, düşünceli bir ifadeyle, "Anladım. Bu yolculukta sana ve komutan QDR'ye güveniyorum, Ciyes. Gehenna Krallığı ile ittifak kurmak ve Güneş Taşı'nı bulmak için elimizden geleni yapın."
Ciyes ve komutan QDR, kralın huzurundan ayrıldıktan sonra, sarayın kapısına doğru ilerlediler. Ciyes, yanına iki muhafız alarak, planını uygulamaya koydu. Merinda'yı gizlice saraydan çıkarmak için yaşlı bir bahçıvanın at arabasını kullanmıştı. Her şey planlandığı gibi gitmişti. Sarayın kapısında, Kral Aras, komutan Altair ve komutan X ile vedalaştılar. Ciyes ve komutan QDR, sarayın kapısından ayrıldılar ve at arabasının yanına geldiler. Yaşlı bahçıvan, onları bekliyordu.
Ciyes, arabaya yaklaştı ve samanların arasına gizlenmiş Merinda'ya işaret etti. "Plan işe yaradı," dedi gülümseyerek. "Şimdi, Güneş Taşı'nı bulma zamanı."
Merinda, samanların arasından çıkarken, "Ciyes, senin planın işe yaradı. Zindandan kaçmayı başardım ve kimse fark etmedi," dedi gülümseyerek.
Komutan QDR, şaşkınlık içinde Merinda'ya baktı. "Merinda! Sen nasıl... Burada ne arıyorsun?" diye sordu.
Ciyes, "Bu, Merinda'nın kaçma planının bir parçasıydı. Onu zindandan çıkarmak zorundaydım. Güneş Taşı'nı bulmak ve Kara Büyü'yü yenmek için onun bilgisi ve yardımı şart," dedi.
Komutan QDR, durumu anladığını belirten bir baş hareketiyle, "O zaman, yola devam edelim. Güneş Taşı'nı bulmak ve Kara Büyü'yü yenmek için çok az zamanımız var," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALET KASABA
Fantasy(Yenilendi ve daha kapsamlı hale getirildi) 9 krallık.. Büyük bir savaş ve kara büyü.. Geçmişte kara büyüye verilen savaşı kazanan bütün diyarın orduları şimdi tekrardan aynı tehlikenin içerisinde. Tek yol Güneş Taşı'nı kullanmak. Kahramanımız Ciyes...