YIKIM

37 3 1
                                    

Rüzgarın esintisiyle sallanan paslı tabelaların gıcırtısı ile gözlerini yavaş yavaş açmaya başladı Ciyes. İlk gördüğü şey bembeyaz bulutların arasından sızan güneşin ışığıydı. Kendine gelmeye çalışırken "Güneş Taşı? Astro nerde?" diye birden ayıflandı. Yavaş bir şekilde yerden kalktı. Etrafına bakınmaya ve ağır adımlarla dolaşmaya başladı. Kasabanın ana caddesinde, çatlaklarla dolu ve yabani otların arasından sıyrılan toprak bir yolda yalın ayak ilerlerken boş ve yıkık dökük binaların siluetleri gözüne çarptı. Bir zamanlar canlılıkla dolup taşan bu yerler, şimdi sessizliğin ve terk edilmişliğin hüküm sürdüğü bir manzaraya dönüşmüştü.

Eski bir salonun önünden geçerken, solmuş ve yırtık afişlerin rüzgarda hafifçe uçuştuğunu gördü. İçeride, tozla kaplı bir piyano ve kırık sandalyeler, geçmişteki eğlenceli gecelerin anılarını saklıyor gibiydi. Karşısında, camları kırık, kapısı çarpık duran bir genel mağaza, bir zamanlar kasabanın kalbi olduğunu düşündürdü.

Bir köşede, yıkılmak üzere olan bir kilisenin çan kulesi, gökyüzüne doğru yalnızca birkaç metre yükselirken, çanın sesi çoktan kaybolmuş, sadece rüzgarın fısıltısı duyuluyordu. Yavaş yavaş yolun sonuna doğru ilerledi. Kasabanın dışında, içinde saklı hikayeleri ve unutulmuş hayalleri ile sessizce bekleyen, eski bir maden gördü. Neler olduğunu anlamakta zorlandı.  

Kendi kendine, "Neredeyim ben öldüm mü yoksa? Etrafta kimse yok. Cehennem bu kadar sakin olmamalı." dediği sırada arkasından gelen bir sesle irkildi. 

"Burası birazdan cehennemimiz olacak. Ama sen bunu tersine çevirebilirsin." dedi küçük kız. 

Ciyes, arkasını döndüğünde Hayalet Kasaba'da geçmişte kendisinden kaybolduğu için yardım isteyen kız çocuğunu gördü. Kız, Ciyes'in elinden tuttu ve gülümsedi, "Tekrardan hoş geldin, bende seni bekliyordum. Benim adım Helios, ama ablam hep Galatea, diyerekten seslenirdi. Bu ismi bana Kader Pusulası dediği bir pusulaya baktıktan sonra koymuştu ama neden olduğunu bilmiyorum " dedi.

Ciyes, şaşkınlıkla etrafına bakındı ve içinden,"Galatea.. Kader Pusulası?" diye geçirdi ve Helios'a dönüp "Geçen seferkinden daha aydınlık ve daha sakin. Her şey düzeldi mi?" diye sordu.

Helios, "Hayır. Aksine daha kötü olacak ama sen bizi kurtarırsın değil mi?"

Ciyes, "Ben? Bunu nasıl yapacağım? Güneş Taşı'nı kaybettim, onu benden çaldılar." diye söylendi pişmanlıkla dolu ses tonuyla. 

Helios, "Daha hiçbir şey bitmedi. Hem onlarda olmayan bir şey var, FEDAKARLIK. Fedakarlık olmadan savaş kazanılmaz."

Ciyes, "Burası neresi ve ben neden buradayım? Artık öğrenmek istiyorum." dedi. 

Helios, "Burası Hayalet Kasaba, bir zamanlar umut ve hayallerle dolu olan insanların hikayelerini anlatır. Şimdi ise, sadece geçmişin yankıları ve doğanın geri aldığı bir yer olarak kaldı. Burası, hüzünlü bir güzellik ve melankolinin hakim olduğu, zamanın unuttuğu bir dünya." diyerek cevap verdi.

Ciyes, Helios'a bakarken birden uğultular duymaya başladı. İç karartıcı ve bir o kadar da ürkütücüydü. Yavaş yavaş gökyüzü yine eskisi gibi kızıla boyanıyordu. Kara bulutların yaklaştığı görünüyor ve şehre sis çökmeye başlıyordu. Ardından bir kadının haykırışlarını duydu. Daha sonrasından gelen bir adamın ağlayaşını ve insanların topluca ağladıklarını duydu. Ses çok yakından geliyordu. Ciyes, etrafında hızlıca dönmeye başladı. Sesler çok yakından geliyordu ama kimseleri göremiyordu. İyice korkmaya başlamıştı. Nasıl bu hale geldiğini ve en önemlisi bunların ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyordu. Ardından yüksek seste bir patlama duydu. İnsanların çığlıkları sanki beyninin içine nüfuz etmişti. Seslere dayanamaz hale geldi artık. Elleri ile kafasını iki taraftan kapattı ve dizlerinin üstüne çöktü. Kendi kendine "kafayı yemek üzereyim" diye mırıldanmaya başladı. "Merinda, Leona neredesiniz?" diye ekledi. Helios, omzuna dokundu ve tam o sırada sesler kesildi. Ciyes, yavaşça kafasını kaldırdı, çok rahatlamış hissediyordu. Helios gülümseyerek Ciyes'e baktı ve, "Kalk artık. Seninle bir yere gitmeliyiz. dedi.

HAYALET KASABAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin