Giriş bölümü: EMANET

251 62 83
                                    

Bundan yıllar önce, zihnimin içinde ki dünyayı kağıda dökmek istedim ve benim oluşturduğum ilk karakterim Aren Eroğlu oldu.

Öfkemi, nefretimi, sırlarımı ve korkularımı karakterlere kattım, hikâyemi onların hikâyesine çevirdim ve benim gözyaşlarım onların gözyaşları, onların mutlulukları benim kahkaha sebebim oldu.

Defalarca yazmaktan vazgeçtiğim, bıktığım, emeklerimin ve zamanımın boşuna gittiğini düşündüğüm zamanlar oldu ama sonra kalemimin ucunda ki Aren'e baktım ve dedim ki; Melisa; onlar ne olursa olsun, yazılmayı hak ediyorlar. Her zaman hak etmişlerdi.

Yıllar geçti ve bugün giriş bölümünü yayınlıyorum, yıllar önce yarım bıraktığım hikayemi tamamladım ve kimse uğramasa bile bu yollar benim büyüdüğüm yollar olarak kalacak çünkü onları büyütürken, bende onlarla beraber büyüdüm. Eğer Aren olmasaydı, ben de olmazdım.

Ben Sarna'yı beni iyileştirsin diye yazdım ve onlar her kahkaha attığında, benim yaram kabuk bağladı. Her anlamda onlarla beraber büyüdüm. Aren benim yerine kimseyi koyamayacağım sırdaşım oldu, kalbim her daim onlarla olacak.

Hikâye boyunca zihnimin sustuğu ve hikâyenin devamı bir türlü gelemediğinde, kalbimin konuştuğu bölümler oldu. Umarım bu cümleyi hiçbir zaman anlamazsınız ama anlarsanız da bizim ufak sırrımız olarak kalsın olur mu:)

(Kapakta ki karakterler Aren Eroğlu, Barış Sönmez ve Efe Yiğit Dural'dır.)

Umarım bölümü seversiniz.
Dünyama hoş geldiniz, ben yıllardır buradayım.

Giriş Bölümü: EMANET

Savaş bazen yıkım demekti, bazen de o yıkımın enkazında yeşermeye çalışan umudun tohumları.

Bazen kaybedişti, bazen de vazgeçiş. Bazen galibiyet demekti, bazen zaferin getirdiği sevinç. Bazen o galibiyete sahip olmak için geride bıraktıklarımız demekti.

Ve bu savaş asıl hikâyenin yıllar öncesiydi.

Sarna ülkesinin iki büyük şehri; Karba'lılar ve Dia'lılar. Bu savaş birinin değil, iki grubun da sonunu getirecekti.

Bir savaş tek bir kavga ile başlayabilirdi bazen, bazense onlarca ölüme rağmen o savaş başlamazdı.

Bazen gücünü göstermek isterdin bir savaşla, bazen de savaşmak zorunda bıraktırılırdın.

Kılıçlar çekilmiş, savaş meydanı dolmuş, kılıç sesleri yükselmişti. Hayır, iki taraf da savaşmak zorunda bırakılmamıştı, hiçbir zaman hem de. Bu bir güç gösterisiydi ve bu güç gösterisi kitabının sayfaları kanlı yazılarla dolacaktı. Bu yazıların kırmızı mürekkebi bizzat bu savaştı.

Tüm bu savaşın içinde bir kadın diğerlerinin aksine elinde bir kılıç değil, küçük bir oğlan çocuğu taşıyordu. Ve sarsak adımlarını evine değil, düşmanın kapısına doğru yöneltmişti. Gözyaşları kucağında ki oğlan çocuğunun yanaklarını ıslattığın da ise varmak istediği yere çoktan gelmişti.

"Yalvarırım." dedi önünde ki adama bakarak. "Diz çöküp önünde yalvarırım. Lütfen bebeğimi kurtar bu savaştan. O çok küçük, ölemez henüz."

"Neden kendi grubuna söylemiyorsun bunu?" diye sordu adam çenesini havaya kaldırarak. Koyu mavi gözlerinde ki duygu acımasızlıktan başka bir şey değildi. Gözlerini kıstı ve kadını baştan aşağıya hızlıca süzdü. "Oğlunun düşmanın yanında güvende olacağını sana düşündürten nedir?"

OYUN SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin