18. Bölüm: İki Ayrı Grup

53 38 1
                                    


18. Bölüm: İKİ AYRI GRUP

Koparılıp atılmış geçmişin bünyeme bıraktığı etki kaldırabileceğimden kat kat daha fazlaydı, daha acıydı, daha yakıcıydı. Daha gerçekti. Uzay benim geçmişimde yatan en derin yaramdı.

Toprağın yağmurla buluştuktan sonra ki yaydığı koku ve başka bir mezardan gelen gül kokusu birbirine karıştığında, ölümün bir kokusu olsaydı şayet, ölüm tam da böyle kokardı diye düşünüyordum.

“Madem birlikte konuşamıyoruz,” diye fısıldadım diğerlerinin duymasından korkarak. “o zaman birlikte susarız Uzay.” Cevap vermedi. “Ama ne var biliyor musun Uzay, biz zaten birbirimize yeteri kadar sustuk.”

Azrail’in mezar taşının üzerinde ki eli hâlâ aynı yerdeydi, başımı kaldırsam göz göze gelirdik, biliyordum. Göz göze gelsek acır mıydı hâlime? Alır mıydı canımı? Kavuşturur muydu bizi?

Mezarlık artık eskisi kadar sessiz değildi çünkü tüm gün boyunca sessiz bir şekilde yatan fâni bedenler, geceye kavuşunca artık kendi aralarında fısıldaşmaya başlamışlardı.

Sesler giderek yükseliyordu ki şu an bile benim hakkımda konuştuklarını gayet net bir biçimde duyabiliyordum. Gözlerini bana dikmiş her hareketimi izliyor, ardından birbirlerine dönüp meraklı bir ses tonuyla fısıldaşıyorlardı. Buraya ait olmadığımı, gitmem gerektiğini bana haykırıyorlardı.

Her mezar taşının üzerinde bir çift göz, beni izliyor ama sanki görünmek istemiyormuş gibi bana kısa bakışlar atıp ardından yine hızlıca saklanıyordu.

Bakışlarımı geriye çevirip de hepsiyle teker teker göz göze gelirken içimde hissettiğim duyguya anlam veremiyordum. Korkmam mı gerekiyordu? Evet, her sağlıklı insan korkardı. Fakat şu an korku, hissettiğim son duygu bile değildi.

Sonra yavaş yavaş yükseldi fısıltılar, artık normal bir ses tonuna büründü ve birden bire kesildi. Anlam veremez gözlerimi tekrar arkama çevirdiğimde, neden sustuklarını merak ediyordum ama onlar hiçbir tepki vermeden yalnızca bana bakıyordu. Hepsinin gözleri beni izliyordu, dilleri ise artık suskundu.

Bakışlarımı kaçırdım ve Uzay’a döndüğümde, artık ardımda kalmış herkesin bakışlarını ensemde, o soğuk vücutlarını ise tenimde hissediyordum.

Sanki hepsi başıma üşüşmüş, bir adım gerimde durmuş, kulağımın tam yanında fısıldaşıyorlardı artık.

“Buraya gelmeden önce nasıl da umutluydum oysa ki,” diye mırıldandım sakince. “kötü şeyler olacak Uzay. Çok kötü şeyler olacak, son oyun oynanacak ve her bir bomba teker teker patlamaya başladığında, asıl kıyamet o zaman kopacak. Yanımda olsan nasıl da güç verirdin şimdi bana,” belli belirsiz zoraki bir şekilde tebessüm ettim. “tutardın ellerimden. Şifa olurdun bana, umut olurdun. Oysa şimdi ne bileyim... şikayet etmiyorum ama... yalnız hissediyorum kendimi. Sanki bin bir kişi varmış o bin kişi eşini bulmuş da, o bir kişi benmişim gibi.” Tekrar tebessüm ettim. “Sen şimdi yorma kafanı bunlarla, boş ver beni.” Yaklaştım ve mezar taşına bir mücevhermiş gibi hayranlıkla dokundum. Parmak uçlarımı öptüm, ardından belli belirsiz bir şekilde parmak uçlarımı buz gibi soğuk mermer taşına değdirdim. Uzay’ı öptüm.

Yorgunsundur belki,” diye mırıldandım. Gecenin soğukluğu beni titretmeye başlamıştı. Titrememi tutmaya çalışarak başımı mezar taşına yasladım ve kollarımla başımı sardıktan sonra gözlerimi kapattım. “hadi uyu sen sevgilim. Ben biraz daha buradayım.” 

OYUN SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin