13. Bölüm: İlk Kayıp

64 44 1
                                    

13. Bölüm: İLK KAYIP

Aren Eroğlu'nun kalbinden...

Yine yağmurlu bir gündü. Soğuk rüzgarlar bedenimi yalayarak geçerken elimde sımsıkı tuttuğum elma şekeri ellerimden kayıp yerle buluştu önce. Bunu çıkan sesten ancak fark edebildiğimde ihtimaller canımı yakmaya başlamıştı.

Bir kurşun sesi. 

Bu kurşun sesini hayatımda ilk duyuşum değildi, son da olmamıştı ama hiçbir kurşun sesi duyduğum bu kurşun sesi kadar da canımı yakmamıştı

İhtimaller olasılık halini aldı, olasılıklar gerçeklere döndü ve onun inleyen sesini duyduğumda belki de yanına koşmam gerekiyordu ama değil yanına gitmek bir adım bile atmaya gücüm yoktu.

Gözlerim dolduğunda titrediğimi henüz yeni fark ediyordum. Kahkaha sesleri... birisi mi gülüyordu yoksa bu ses zihnime mi aitti ayırt etmesi imkansızdı. Tiz bir inleme sesi, işte bu zihnimin sesi değildi.

Bu az sonra ölecek olan Uzay’ın sesiydi.

Uzay, ilk aşkım. Uzay, ilk fedakarlığım. Uzay, ilkim, ilk kaybım değil ama en ağır kaybım.

Titreyen bacaklarımın üzerine düştüğümde yanına gitmek istiyordum, öleceğini biliyordum sanki ama bedenime söz geçiremiyordum. Korkudan, acıdan, kaybedişten tir tir titriyordum. Gözyaşlarım önümü görmemi bile engellediğinde Cihangir’in beni tutan ellerini hissettim önce. Ardından önümde diz çöktü ve benim gibi yere oturdu.

Gözyaşlarından sırılsıklam olan yüzümü kaldırıp Cihangir’e baktığımda onu bile artık net göremiyordum. Tek bir cümle döküldü dudaklarımdan. “Lütfen,” diye fısıldadım yalvararak. “ölmedi de.” 

Tek bir kurşun. Basit bir tetik çekme hareketi. 

Aynı kurşun sesleri kulaklarımda tekrar yankılanmıştı ama bu sefer ilkinin aksine tek bir kurşun sesi yoktu. Sekiz mermi sesi. Sekiz kişi. 

Henüz bazı gerçekleri yeni kabullenebilmişken şimdi tekrar bir kayıp yaşamak istemiyordum. Bir kaybı daha kaldıramazdım. Kaybettiğim kim olursa olsun ben bir kayıp daha görmek istemiyordum. 

Bacaklarımda hissettiğim keskin ağrı bana kendini tekrar hatırlatmaya başladığı sırada gözüme gelen ışık parçaları göz kapaklarımı yakıyordu. Hastaneye mi gelmiştik? Kim getirmişti?

Gözümü kırpıştırarak açmaya çalıştığım sırada başımın keskin ağrısı bunu engelliyordu. Gözümü zar zor açtığımda altımda bir hastane yatağı bekliyordum ama hayır, üzerinde oturduğum şey bir sandalyeydi. Ellerimi oynatmaya çalıştığım sırada ellerimin hatta ayaklarımın bile bağlı olduğunu fark etmem uzun sürmemişti.

Gözümü açıp etrafa baktım ama hâlâ görüntüler net değildi. Büyük bir odada olduğumuzu anlayabiliyordum, belki de bir depodaydık burası oldukça geniş ve sandalye dışında hiçbir eşya olmayan bir yerdi. 

Birkaç adım sesi, ardından öksürme sesi ve birinin, “Sonunda uyandı.” dediğini duyduğumda görüntüler hâlâ tam olarak net sayılmazdı, karşımda takım elbiseli bir adamın durduğunu anlayabiliyordum ama yüzünü seçemiyordum. Üzerimde hissettiğim bir anlık titreme ile kendime geldiğimde saçlarımdan ve kıyafetlerimden damlayan sular kaşlarımı çattırmıştı. Beni uyandırmak için üzerime su mu dökmüşlerdi

OYUN SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin