11. Bölüm: Tek Bir Grup

68 42 1
                                    

11. Bölüm: TEK BİR GRUP

Gözümü kırpıştırarak açmaya çalıştığımda başımda Efe, Barış ve Cihangir üçlüsünü görmeyi bekliyordum ama odada ölüm sessizliği hâkimdi. Gözlerimi aydınlığa alıştırana kadar sessizliğimi koruduktan sonra elimi koluma atıp serumumu çıkarmaya çalıştım ama kaşlarım çatılmıştı. Çünkü koluma bağlı herhangi bir serum yoktu. 

Vücudumu diğer tarafa doğru çevirdiğimde dudaklarımın arasından yüksek sesli bir çığlık kaçmıştı çünkü buradaydı. Karşımdaydı. Bana bakıyordu.

Dağınık saçları ve açık mavi gözleri ile o tıpkı o günkü haliyle karşımdaydı. Korkuyla yüzüne baktığımda tıpkı o günkü gibi gülümsedi. Aynı gülümseme. “Nişanlım,” dedi kısık bir sesle. Gözlerim büyüdüğünde nefes bile alamıyor gibi hissediyordum. Rüya mıydı bu? Zihnimin bana bir oyunu muydu? Başımın tekrar ağrımaya başladığını fark ettim. Rüyamda bile yaşadığım acı benimleydi. “Neden öyle bakıyorsun?” diye sordu. “Pişman mısın yoksa?”

Hiçbir şey diyemeden yüzüne bakakalırım sandım ama titreyen elimi kaldırıp yüzüne dokunduğumda verdiğim nefes bile titredi. Elimi hızlıca çektiğimde inler gibi bir sesle, “Sen gerçeksin.” diyebildim.

“Gerçeğim aşkım.” dedi. “Ama sen,” başını dikleştirerek yastığa sırtını yasladı. Başını bana çevirdiğinde üstü çıplaktı. “Pişman mısın?” diye sordu. Cevap vermek yerine gözümü etrafta gezdirmeye başladığımda gözümden birkaç damla yaş düştü. Aynı yatak, aynı oda, aynı pencere, aynı kapı, aynı tablolar, yerdeki aynı halı. Zihnim bu anı bu kadar mı iyi hatırlıyordu?

Gözümden akan birkaç damla yaş sonunda yüksek sesli hıçkırıklara dönüştüğünde ellerimle yüzümü gizleyip ağlamaya başladım. Aynı gün, aynı anı, aynı pişmanlık için döktüğüm belki de bininci gözyaşlarıydı bunlar. “Aşkım,” dedi aynı ses. “Neden ağlıyorsun, pişman mısın?”

“Değilim,” dedim gözyaşlarımı silmeye çalışarak. “sen... gerçek misin?” diye sordum korkuyla. “Gerçekten gerçek misin?”

“Gerçeğim aşkım,” dedi bana doğru yaklaşıp beni belimden çektiği gibi altına alarak. “ben gerçeğim, yaşayacakların gerçek, biz gerçeğiz.”

Elini omzuma koyduğu sırada hızlıca omuzumu çektim, elini ittirmek için hamle yapacağım sırada elimi tuttu ve derin bir nefes verdiğimde gözlerimi bu sefer gerçekliğe açtım.

Tam da beklediğim gibi karşımda Barış’ı gördüğümde rahatlamam mı gerekiyordu bilmiyordum ama yapamamıştım. Tuttuğum Barış’ın elini bırakamadığımda gözlerimi yarıya kadar ancak açabilmiştim. Barış açık gözlerimi gördüğünde benim aksime rahat bir nefes aldı ve başucuma oturup gözlerini bana dikti. “Aren,” dedi kısık bir sesle. “İyi misin?”

Barış’ın benimle konuştuğunu duyunca Efe ve Cihangir’de başucuma gelmişti. Barış’ın elini hızlıca bıraktım. Üçünün de gözlerinde aynı endişe vardı, saçları dağınıktı ve gözleri kızarmıştı. Efe ise ağlamış olmalıydı çünkü gözleri şişmişti. “Aren,” dedi tıpkı Barış gibi ama devamını getirmedi.

Barış masanın üzerinde duran dolu bardağı alıp bana doğru yaklaştırdığı sırada Cihangir’de diğer tarafıma oturmuştu. Suyu yavaş yavaş içirdi. İçebildiğim kadar içtiğimde ise kendini geriye çekip yarısı boş bardağı tekrar masanın üzerine koydu. Başka bir şey demeden benim konuşmamı bekledikleri sırada sırtımı dikleştirdim. Cihangir yastığımı düzelttikten sonra ise oturur pozisyona geldim. Rüyamın aksine şimdi koluma takılı ve bitmek üzere olan bir serum vardı.

OYUN SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin