12. Bölüm: Gökyüzü, Güneş ve Dalgalar

128 44 3
                                    

12. Bölüm: GÖKYÜZÜ, GÜNEŞ ve DALGALAR

Şu an kabullendiğim bütün gerçekler, girdiğim bütün yollar; çocukluğumun, geçmişimin, gerçekliğimin bana tek mirasıydı

Bir çocuğa sevgiyi öğretirseniz sevgiyi, nefreti aşılarsanız nefreti öğrenirdi. Benim geçmişimde yaşattığım çocukluğuma ise nefretten başka bir duygu gösterilmemişti

Bana sevgiyi öğretmemişlerdi ama benden sevgiyi beklemişlerdi

Bana merhameti hissettirmemişlerdi ama bir başkasına hissetmemi istemişlerdi.
 
Bana güven vermemişlerdi ama bir başkasına güven vermem gerektiğini söylemişlerdi. 

Bana acımamışlardı ama ben aynısını yaptığımda bana “vicdansız” demişlerdi. 

Bana gülmüşlerdi, beni aşağılamışlardı, gururumu parçalayıp ayaklarının altında ezmişlerdi. Kilomla dalga geçmişlerdi, böyle bir aileyi hak ettiğimi söylemişlerdi, en sonunda kendimden nefret ettiğimde, bunu saçma bulduklarını söylemişlerdi. Ve zamanla benliğime yönelik olan nefret oklarını insanlara çevirmeme neden olmuşlardı. 

Bana dibine kadar tek öğrettikleri duygu nefret olmuştu ama etrafımda ki insanlardan nefret etmeye başladığımda bana egoist demişlerdi, narsist, asosyal, kinci. 

Şimdi ise kendime hissettiğim nefretin doruklarındaydım çünkü pişmanlık ardından nefreti getirirdi ve ben önümde oturmuş denizi izleyen Aral’ı gördükçe sadece pişmanlığı hissediyordum.

Aslan korumaları ile birlikte tekneyi terk edip gitmişti ama diğerleri bunu yapmak istemediğinde tekne bir kez daha denize doğru açılmıştı ve biz geceyi teknede geçirmiştik. Biralar içmiş, danslar etmiş, eğlenmiş ve kahkahalar atmıştık. Ardından saat ilerledikçe herkes kendini bir kenara atmış ve uyumuştu. Aral ve benim dışımda. 

Barış’ın ve Efe’nin uyuduğuna emin olduktan sonra kamaradan çıkmış ve teknenin ucuna doğru ilerlemiştim. Aral’da buradaydı. Öylece oturmuş bir eli bira şişesini tutarken sessizce denizi izliyordu. Belki de denize içini döküyordu, bunu sadece deniz duyuyordu. 

Bitmişti, Karba’lılara karşı olan nefretimin aslında çoktan bittiğini biliyordum ama ilk defa bugün Karba’lılara karşı kurduğum duvarı yıkmıştım kendi ellerimle. Onlara hâlâ güvenmiyordum ama artık düşmancılık da oynamak istemiyordum. Bunun anlamı yavaş yavaş kabullenmek miydi emin değildim ama artık onlara karşı eskisi kadar duygusuz değildim.

Adımlarım duraksadığında yanına gidip gitmemekte kararsızdım, aklımda bana son kurduğu cümleler dönüp duruyordu. Haklılığı canımı yakmıyordu ama gerçekler canımı yakardı, biliyordum. Daha fazla düşünmedim. Ne olursa olsundu. En fazla ne olabilirdi ki? Tekrar ufak adımlar atmaya başladığımda adım seslerimi duydu ve başını yan çevirip bana baktığında önce şaşırdığını gördüm. Yanına gelmemi beklemiyor olmalıydı. Sessizliğini koruyup başını önüne çevirdiğinde bundan cesaret alıp adımlarımı sıklaştırdım ve yanına vardığımda eğilmeden elimde ki battaniyeyi Aral’a uzattım.
Üşüteceksin.” 

Tekrar bana döndü, ardından bakışları elimde ki battaniyeye kaydı ama elimden alamadığında, “Aynısı senin için de geçerli.” dedi sadece. Elimde tek bir battaniye vardı ve biz iki kişiydik ama ben kendi battaniyemi getirmiştim ve başka bir battaniye daha yoktu. Olsa bile battaniye kalın ve ağırdı. İkisini aynı anda taşıyamazdım

OYUN SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin