4. Bölüm: Geçmişler ve Cümleler

87 46 1
                                    

4. Bölüm: GEÇMİŞLER ve CÜMLELER

Evler içini anılarınız doldurduğu an ev olmaktan çıkıp yuva halini alırdı.

Bir eve de sahiptim, bir yuvaya da.

Kötü anılarımın duvarda izleri olan yer benim evimdi, ailem dediğim insanlarla kahkaha attığım yer benim yuvam. Ben her ikisine de sahiptim. Her ikisi de beni yansıtıyordu.

Geçmişimi düşündüm. O evi. Yuva değildi, yuva kadar sıcak değildi, yuva kadar samimi değildi ama benim evimdi. Benim gerçeğimdi.

Şu anımı düşündüm. Şu anki yuvamı. Ev değildi, ev kadar soğuk değildi, yabancı değildi, sessiz değildi, ıssız değildi. Ama benim gerçeğim de değildi.

Ama şimdi yine o evdeydim. Soğuktu. Ama sessiz değildi. Karşımda o vardı. Babam. Elinde bir bıçak tutuyordu, kanlı değildi. Henüz kana bulanmamıştı. Bu iyi bir şey miydi? Bu geçmişimi kurtarabileceğim anlamına mı geliyordu? Bu annem hâlâ yaşıyor mu demekti?

Bana baktı, bana bakarken içimi gördü. Tüm gerçekliğimi gördü. Korkumu gördü, sevgimi gördü, öfkemi gördü, sessizliğimi gördü, nefretimi gördü ama gözyaşlarımı görmedi. Babam gözyaşlarımı hiçbir zaman görmezdi. Yine görmemişti. Elinde ki bıçağı masanın üzerine bıraktığında bu an bana buram buram tanıdık geliyordu.

Tek fark ben geçmişimdeki küçük kız değildim artık. Büyümüştüm. Değişmiştim. Babamın uzatmama izin vermediği saçlarımı uzatmıştım. Ben babamı son kez gördükten sonra bir daha saçımı hiç kesmemiştim aslında. Kendime bir söz vermiştim. Bana doğru yaklaştı. Adımları sesliydi, adım sesleri ise yan yakıcıydı. Canımın yandığını hissettim, bir el boğazıma doğru gidiyordu, nefesimi kesmek ister gibi sıkıyordu ama aslında o el yoktu. Sadece olmasını istemiştim, hayal etmiştim.

Ölmek... ölmek bana asla ulaşamayacağım tek kurtuluş yolu olarak gözüküyordu. Henüz o yaşımda ölmeyi dilemiştim, yaşıtlarım hayata yeni başlarken. O elin benim elim olduğunu fark ettiğimde yavaşça elimi indirdim, bunu defalarca denemiştim ama kendimi böyle öldürmek imkânsızdı. Babam bunu görüyordu, kendimi öldürmek istediğimi biliyordu. Odamda kendime zarar verebileceğim hiçbir nesneyi de bulundurmuyordu. O küçücük aklımla aklıma hiçbir zaman camlar da gelmemişti zaten.

Odama girerken yanında getirdiği bıçak. Bütün çocuklar bıçaklardan korkardı. Oysa ben içimden babamın bıçağı koyduğu masada unutması için dualar ediyordum. Kime dua ettiğimi bilmeden. Yalvarıyordum, merhamet diliyordum kimden dileğimi bilmeden. Bana ağladığım bir sırada, “Ağlarken dua etmeyi kes,” demişti. “Senin sığınacağın bir Tanrı yok. Nereden duydun bilmiyorum ama böyle saçma sapan şeylere inanmayı bırak.”

Ama ben bırakmamıştım o gün. Ağlarken sabaha kadar yalvarmıştım Tanrı’ya, sabaha kadar yanımda olması için dualar sıralamıştım. Oysa sonradan babama hak vermeye başlamıştım. Tanrı yoktu, en azından benim için bu böyleydi. “Eğer Tanrı olsaydı,” demiştim neden ağladığımı hatırlamadığım bir gün. “Beni unutmazdı. Yanımda olurdu ama halime bak. Yapayalnızım.” O küçücük aklım o gün buna inanmıştı bir şekilde.

Annem... o odama sık sık gelmezdi. Çığlıklarımı duyar, gelmezdi. Ağlamalarımı duyar, beni duymamak için yüksek sesli bir müzik açardı. Yalvarmalarımı duyar, cevap vermezdi. İnlemelerimi duyar, kulaklarını tıkardı.

OYUN SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin