6. Bölüm: Zamanın İzi

64 45 1
                                    


6. Bölüm: ZAMANIN İZİ

Büyüdüğünüzde değil de büyütüldüğünüzde olgunlaşıyordunuz aslında.

Nefretle demişti bir keresinde babam; eğer büyütülüyorsan hissetmen gereken duygu minnetten başka bir şey olmamalı.

Bu defasında da Cihangir sevgiyle demişti ki, büyümek değil, büyümek zorunda bırakılmak yakar insanın canını. Sana büyü demiyorum Aren, ama artık nefretini ve özlemini içinde tutma. Bunları içinde tuttukça hiç büyüyemeyeceksin aslında.

Nefret ediyordum, seviyordum, özlüyordum, acı çekiyordum ve tüm bunlar boğazımı sıkan o el hâlini aldığında; aslında en çok da ihanetle karşılaşıyordum.

Yaşım kaç olursa olsun aslında kendimi hiç büyüyemeyen, büyümeyi başaramayan o küçük kız çocuğu gibi görüyordum ama şu an Efe içeride yatarken sanki bir yaş daha almışım gibi hissediyordum. İçimde ki küçük kız biraz daha büyümüş gibi hissediyordum çünkü her hissettiğiniz yeni duygu aslında sizi büyütürdü.

İhanet; bu yaşıma kadar hiç tatmadığım ve tattığımda da beni biraz daha büyüten bir duygu olmuştu.

Güvendiğiniz kişiler ihanet edebilirdi size, oysa biz güvenmediğimiz Karba’lılardan yemiştik ilk darbeyi.

Onlara düşman olduğumu sanıyordum ama bunu bile besleyemediğimi fark ettim onlara karşı çünkü dediğim gibi hâlâ küçük bir çocuktum ve bu küçük kız babasına bile nefret duygusu besleyemezken bir başkasına bu duyguyu hissedemezdi. Saç köklerimde bile hissettiğim nefret canımı parçalıyor, bu parçaları bir araya getiriyor ve bir kez daha parçalıyordu.

Yaşadığı dehşetle ayağa kalktığında aslında en çok kendine kızıyordu, biliyordum. Çünkü Barış bile onlara güvenmek istemişti, güven en büyük güçsüzlüktü, güven en büyük yaraydı ve bu yara artık kanamaya başlamıştı.

Nefesini verdi, nefesini verirken acıyla inledi ve acıdan bedenini saran bir hastalıkmış gibi kurtulmaya çalıştı. “Siz kimsiniz?” diye haykırdı Barış. Bacaklarım titrediğinde ayakta olduğumu bile yeni fark ediyordum. “Bu nasıl bir plan? Nasıl bir oyun?” Barış, ayakta duran Aral’ın üzerine doğru atılacağı sırada önüne geçtim ama bunun nedeni Barış’a bir zarar gelebilecek olma ihtimaliydi. Ona da zarar gelirse ne yapardım bilmiyordum. Öfkeyle nefesini verdi, bakışları bana döndü. “Aren gördün mü?” dedi acıyla. “Onlar yapmış, Efe’yi...” devamını getirmedi. Gözleri dolmuştu. Barış’ı engellemeye çalışıyordum ama tek bir hamle ile beni kenara çekebilecekken bunu yapmıyordu. Öfkeliydi, acı çekiyordu, içeride kardeşi yatıyordu. Nasıl hissettiğini anlayabiliyordum, içi parçalanıyordu. “Yemin ederim,” dedi tıpkı benim gibi. “Ona bir şey olursa...” sustu. “Aren,” dedi kısık bir sesle. “Ona bir şey olmasın. Olmayacak dersen inanırım.”

“Sakinleş,” dedim sadece bunu diyebildim, ama bunu nasıl yapabilirdi bilmiyordum zira ben bile sakin değildim. Beni duymadı.

“Aren,” dedi kısık bir sesle. “Çok kan kaybetti, gördüm. Çok...” nefesini verdi. “Cihangir,” dedi. “Burada değil. Aren...” dedi yalvarır gibi. “Eğer ölürse yaşayamam yemin ediyorum. Yapamam.” Sesi gür çıkıyordu. Ölürse dedi, ben bu ihtimali düşünemezken o dile getirdi. “Çok canım yanıyor amına koyayım çok canım yanıyor!”

OYUN SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin