8. Bölüm: Hayal Kırıklığı

69 44 4
                                    

8. Bölüm: Hayal Kırıklığı

Aren’in kalbinden...

Gökyüzü yağmur damlalarını teker teker döküyordu o gece. Yağmuru sevmezdim.

Çünkü babamın beni ve kardeşimi kömürlüğe kapattığı o günü hatırlatırdı bana. Çok soğuktu, yağmur yağıyordu, kendim için değil kardeşim için hüngür hüngür ağlıyordum. Çünkü o soğuğa dayanamayacak kadar küçüktü. 

O gün ise yağmur yağıyordu ve ben bundan ilk defa rahatsız değildim. Çünkü o gün seninle tanıştım. Bana gülümsedin, elimi uzattım. Elimi tuttun. Gözlerini izledim. Gözlerimi izledin. En sevdiğim rengi hiç düşünmemiştim. Gözlerinin rengini görene kadar.

Teşekkür ederim bana yağmuru sevdirdiğin için. Teşekkür ederim bana geçmişimi sevdirdiğin için. Özür dilerim seni yaşatamadığım için.

Zihinler unutur, unutmamak için yazıyorum. Öldün, nefesim kesildi. Ama ben ölmedim, çünkü sen bana yaşamayı sevdirdin.

Seni hiç unutmayacağım Uzay.

Beni bir yerlerden izlediğini biliyorum. Hissediyorum.

Sevdiklerim hayatımın merkezindeyken ben kendimi ikinci plana değil, bunun bile arkasına atmış oraya saklamıştım.

Şimdi ise kendim için bir şeyler yapmaya kalkışmak istemiyordum çünkü ben kendimi o kadar geriye saklamıştım ki artık bulamıyordum. Bulsam bile ben kendimi önemsemeyi nasıl başarırdım, bilmiyordum çünkü hiç yaşadığım duyguların esiriydi bu.

Aslında kendimi önemsemeyi uzun zaman önce bırakmıştım ve bundan da rahatsız değildim çünkü kalbim onlarla doluydu ve orada bana bile yer yoktu. Kalbim ailemle doluydu. Barış’la, Efe’yle, Cihangir’le.

Geçmişte kalanlardan bahsetmeyi sevmiyordum çünkü onlar bana sadece acı veriyordu.

Efe... bu ailenin kabullenebildiğim en son üyesi olmuştu çünkü o kendi kabuğuna çekilirken bizi de geriye püskürtmek istemiş ve bunun için de canımızı yakmaya çalışmıştı. Başarılı olduğu zamanlar da olmuştu ki günlüğüme onu asla affetmeyeceğimi yazarken tam da bu gerçekleşmişti.

Yıllar önceydi. İlkokula giderken ki hevesimiz yoktu hiç birimizde çünkü yaşımızdan daha fazla yaşanmışlık taşıyorduk ama en azından saklamayı becerebiliyorduk. Biz birbirimizi aylar içerisinde değil, yıllar içerisinde ancak kabullenebilmiştik Barış’la ama Efe’yle hâlâ konuşmuyorduk çünkü ne zaman ilk adımı atmaya kalkışsak geri adım atmıyor, bizi kapının dışına ittiriyordu.

O günlerden birisindeydik. Barış’la aynı sınıftaydık ama Efe, Cihangir’le konuşup kendisini başka bir sınıfa aldırmıştı. Bizden olabildiğince uzak olmak istiyordu. Ama bu benim içimde ki hevesi kırmıyordu henüz, o gün yine aynı hevesle çıkmıştım sınıftan. Barış yapmamı istememişti ama Efe’yi görmek ve konuşmak istiyordum çünkü biliyordum o çektiği acılar yüzünden bu kadar acımasızdı.

Belki de o zamanlar ona acıyordum, bilemiyorum. Hevesle sınıfına gitmiştim, oradaydı, sırasında oturuyordu. Aslında hep sırasında oturuyordu çünkü sadece bizimle değil, hiç kimse ile konuşmuyordu. Onunla konuşan herkesten de kaçıyordu. Hemen yanına gitmiştim, başını kaldırıp da beni gördüğünde yüzünde ki o ifadesizlik kaybolmuş yerine rahatsızlık gelmişti. Bu ifadeyi küçükken anlamamıştım tabii. Hevesle, “Bizimle gelmek ister misin?” dediğimi hatırlıyorum. “Barış’la öğle yemeğini bizim sınıfta yiyeceğiz.” 

OYUN SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin