20. Bölüm: Kıyamet

56 42 1
                                    

20. Bölüm: KIYAMET

ARAL KARASU

Saklamaktan vazgeçtiğimiz sırlar, kurtulmak umudu ile çırpınıp duran karakterimiz ufak kırıntılarından ibaretti.

Bir yansımaydı ve bu yansımada sırlar olduğu kadar acılar da yatıyordu.

Başımı dikleştirmeye çalıştım ama kucağımda uyuklayan lider ile bunu başaramadığımda başımı tekrar eski pozisyonuna getirdim ve gözlerimi kıstım. 

Kimsenin geçmişi bu kadar acı olmamalıydı. Kimse bu kadarını hak etmezdi, kaldıramazdı ve saklayamazdı..

Gerçeklerin günü geldiğinde ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardı ve gerçekler ortaya birer birer çıkmaya başladığında işte oyun asıl o zaman bitecekti, kıyamet işte asıl o zaman kopacaktı çünkü gerçekler saklananlardan fazlasıydı, geleceğimizdi, dayanağımızdı ve o dayanak yıkıldığında düşmekten başka bir çaremiz kalmayacaktı.

Güneşin tepede olduğu bir öğlen vakti, sekizimiz yan yana, aynı evin içinde, birlikte ve son kez bir oyunun ortasındaydık. Bu bir oyundan fazlasıydı, bu artık son oyundu.

Sekizimizin canı da birbirine emanetti ve bu saatlerde aynı evin içinde uyukluyorduk. Lider kucağımda derin nefesler alırken, Melih karşımızda ki koltukta uyuyordu. Hayır biz artık iki düşman grup değildik. Biz arkadaştık. Tek bir grup değildik ama biz artık birbirine güvenen iki ayrı gruptuk.

Ve güven, tek bir grup olmamızın da üstündeydi.

Derin bir nefes aldığımda göğüsüm hızla inip kalktı ve kucağımda uyuyan Lider’de hafifçe hareket ettiğinde elimi koltuktan kaldırdım ve liderin beline sardım. Sanki kaçacakmış gibi sıkıca sarıldım, sanki kollarımın arasından yitip gidecekmiş gibi, her an kaybolabilirmiş gibi.

Daha sonra belini sardığım elimi isteksiz bir şekilde gevşettim ve uzun saçlarına ufak bir öpücük kondurduktan sonra elimi tekrar koltuğa indirdim. Rahatsız olabilirdi ve şu an uykusunu bölmek en son isteyeceğim şeydi.

Diğerleriyle arkadaş olabilirlerdi ama içten içe biliyordum ki benimle arkadaş olamazlardı. En azından o olmazdı. Çünkü bilmediğini düşünsem de sanki hissettiğini biliyormuş gibiydim. Acaba gerçekten hissediyor olabilir miydi? Bu mümkün müydü? Elimden geldiğince bu hesaplaşmayı geciktireceğimden de emindim.

Ben onların arkadaşı değildim. Çünkü hançeri ilk ben saplamıştım, ilk ben öldürmüştüm ve pişmanlık beni içten içe öldürse de, ilk ben hayatta kalmıştım. Şimdi ise sıra ondaydı. Yakma, yıkma ve öldürme sırası ondaydı. İntikam alması gerekiyordu, gerçekleri araştırıp öğrenmesi gerekiyordu çünkü ben itiraf edemeyecek kadar zayıftım. Bir şekilde hesap sorması gerekiyordu ama o, kucağımda günün ortasında, masum bir şekilde yatıyordu. Bazen mırıltılar çıkartıyor, hafifçe kıpırdanıyor, belli belirsiz gülümsüyor ama asla uyanmıyordu. Belki de daldığı en uzun uykuydu bu, onu tanırdım kabuslarından kurtulabildiği müddetçe uyurdu ve kabusları da onu hiçbir zaman rahat bırakmazdı.

OYUN SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin