9. Bölüm: Eski Bir Dost

72 44 1
                                    


9. Bölüm: ESKİ BİR DOST

Melih Alhan'ın kalbinden...

Güneş tam tepede, kuşlar gökyüzünde. Denizin dalga sesleri ise kulaklarımda. Herkes çok mutlu, yaşıtlarım denize giriyor, güneşleniyor, kahkaha atıyorlar.

Ben yaşıtlarım gibi değilim. Denize girmiyorum, güneşlenmiyorum ya da kahkaha atmıyorum. Sadece elimde ki kırık cam parçasını izliyordum. Ona doğru gelen güneşi yansıtıyor.

Küçük bir cam parçası , basit bir kesik. Her şeyi bitirebilir. 

Sonra o geliyor, elimden alıyor cam parçasını. Beni yaşamaya ikna etmeye çalışıyor, onu dinliyorum ama anlamıyorum. Tek anladığım şey, birisi benim yaşamam için dil döküyor. Hatta çabalıyor. 

Kendime bir söz verdim. Kendimi öldürmeyeceğim. Ölümü bir çıkış kapısı olarak görmeyeceğim. O cam parçasıyla bileğime bir kesik atmayacağım

En azından onu tekrar görene kadar.

Aslında her insanın en derinlerde yaşattığı umutları olurdu ama benim hayatım başkalarının hayatını kolaylaştırma üzerine yavaş yavaş kurulurken kendi yaşadığım dünyamda umut etmeyi de hayal etmeyi de bırakmıştım.

Hayal kurmayı ya da kendim için umut etmeyi ne zaman bırakmıştım bilmiyordum ama yavaş yavaş bir şeyler fark ediyordum. Aslında ben tüm bunların benim canımı yakmadığını binlerce defa dile getirsem de en sonunda bu dile getirişlerimin kendimi ikna çabalarım olduğunu yeni anlıyordum.

Ben bunu defalarca dile getirirken aslında amacım diğer insanların beni duyması değildi amacım benim bunu duymamdı.

Aklımda dün bana Aral’ın kurduğu cümleler dolanırken belki de bunu düşünmek bile bencilceydi ama düşünmeden de duramıyordum. “En sevdiğin yemek ne?” demişti. Cevap vermek için duraksama gereği hissetmiştim ama Barış ve Efe’nin sevdiği yiyecekleri sorduğunda heyecanla anlatmaya başlamıştım. O an neden bunları sorduğunu anlamamıştım ama tüm bunlar yeni anlam kazanmaya başlıyor gibiydi. Sonra bana demişti ki, “Onlar senin en sevdiğin rengin ne olduğunu biliyorlar mı?” aslında beni duraksatan soru bu olmuştu ama dün yine rol yaptığım maskeyi takarak bu cümleyi duymazdan gelmiş gibi davranmıştım.

Bilmemeleri normal,” demiştim. “Hiç söylemedim.”

Ama bana, “Ama sormamışlar da... sanki sen onlara sormuşsun gibi konuşuyorsun.” dediğinde beni en fazla bozguna uğratan bu cümle olmuştu. Nefesimi verdim. Bunları düşünmek bile bencilceydi, bunu kendime yapmamalıydım ama yine de içimde ki sesi susturamıyordum.

Ona hak vermek istemiyordum ama bir yandan da içten içe ona hak vermeye başladığımın farkındaydım. Kendi umutlarımı ailem için yok etmiş olabilirdim ama bu normal değil miydi? Bazı kişilerin fedakâr olması bazı fedakarlıkların da yapılması gerekiyordu. Eğer bu görev bana düşüyorsa, sorgulamadan yapmalıydım, bu her zaman böyle olmuştu. Yıllardır kurduğum bu düzen hep böyle işlemişti. Neden yıllar sonra şimdi bundan rahatsızlık duymaya başlamıştım?

Aslında onlarla tanıştıktan sonra kendim için olan umutlarım öldü denemezdi, sadece artık onlar için umut etmeye başlamıştım. Umudum ve hayallerim evrimleşmişti, sonra da kendimi bu hayallerin dışına atmıştım. Şimdi ise kendimle ilgili hiçbir hayal kuramıyordum.

OYUN SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin