Hepinize tekrardan merhabalar. Bu bölümde yeni karakterimizin yaşadıklarını okuyacağız çoğunlukla. Yani Güneş'in Alp'ten önce yaşadığı olaylar.
Hikayeyi oylayıp satır aralarına yorum bırakırsanız sevinirim Umarım bölümü beğenirsiniz🤍
♣️
Gözlerim hâlâ gördüğüm altınlar daydı. Kitaplığın arkasında bir oda dolusu para ve değerli madenler vardı. "Güneş bu kadar şeyi nasıl kazanabildin? Hepsi senin mi?" diye sordum şaşkınlıkla. "Aslında tek başıma kazanmadım hepsini ve bu paralar sadece benim değil. Aynı zaman da seninde." benim olamazdı çünkü ben yıllardır ne Güneş ile ne de Şebnem Yıldız ile görüşmüyordum. Sadece Güneş'e ara sıra magazin haberlerinde rastlıyordum.
"Bu paraların çoğu babaannemizin bize bıraktığı miras. Tüm bunları bana emanet etti. Bir gün senin gelmen umuduyla. Ama bunlardan ne annemin ne de başka kimsenin haberi yok." dedi Güneş. Babaannem beni çok severdi. Bana miras bırakmasına çokta şaşırmamıştım. Ama onun bu kadar denli bir malvarlığı olduğunu bilmiyordum. "Peki o şu an da nerede?" yaşaması dileğiyle sormuştum.
"Merak etme yaşıyor ve hâlâ da dimdik halde hiç durmadan işleriyle uğraşıyor. Seni gördüğüne çok sevinecek." babannem tam da bıraktığım gibiydi. Her zaman her hâlde çalışırdı. "Onu çok özledim. Ne zaman geri döner?" diye sordum merakla. "En kısa sürede. Hatta ona hemen haber vereyim de elini çabuk tutsun." hemen gelmesini istiyordum. Bana şu an da en büyük desteği onun vereceğini biliyordum.
"Ben sana odanı göstereyim." dedi ve kapıya doğru yöneldikten sonra kapıyı açıp sağa döndü. Bende onu takip ettim. Koridorun duvarlarında bir sürü tablolar asılıydı. Hepsi birbirinden değerli gözüküyordu. Biraz daha yürüdükten sonra bir odanın önünde durdu ve kapıyı açtı. İçerisi çok büyüktü. "Bu oda sanki biraz büyük değil mi Güneş?" kinayeli bir şekilde sormuştum. Çünkü içerisi gerçekten de çok büyüktü. "Tadını çıkar." dedikten sonra koşar adımlarla yanımdan uzaklaştı.
♣️
Gecenin karanlığında gökyüzünü izliyordum. Gökyüzüne bakmayalı epeyce olmuştu. O dört duvar arasında belki günler belki de haftalardır durmuştum. Yekta’nın bana yapmış olduklarını hazmedemiyordum. Kızım hâlâ onların elindeydi. Defnenin ölü bedeni hâlâ onların elindeydi. Karımın bir mezarı dâhi yoktu. Onu düşünmeden edemiyordum.
Kapının tıklatılıp açılmasıyla kafamı o yöne doğru çevirdim. Gelen Güneş'ti.
"Ne yapıyorsun Alp? Umarım buraya alışman uzun sürmemiştir." dedi. Bana abi demediğini yeni fark etmeye başlamıştım. Ama benim için bir sorun yoktu. Sonuçta aramızda o kadar büyük bir yaş farkı yoktu. Hem kimse yıllarca görmediği birine abi demezdi herhalde."En azından o kafesten daha iyidir." dedim kinayeli bir ifadeyle. Gülümsedi.
"Alp sana abi demediğim için rahatsız değilsindir herhalde. Çünkü yüzünde öyle bir ifade okudum sanki az önce." hemen de anlamıştı. Demek ki Güneş'in yanında duygularımı iyi saklamayı öğrenmeliydim."Rahatsız olmadım. Ama abi olmanın ne demek olduğunu bilmek isterdim." büyük bir kardeş özlemi vardı ikimizde de. Yüzlerimizden okunuyordu. "Bunun için geç değil Abi." dedi vurgulu bir şekilde. "Sen şimdi bana abi mi dedin?" Güneş'in bana abi demesi hoşuma gitmişti. "Evet. O zaman bana abim olarak bir fikir vermeni istiyorum." kafamı olumlu yönde sallamamla konuşmaya devam etti."Annem ve Yekta'yı nasıl bitirebiliriz?" dedi Güneş. Ben Şebnem Yıldız ve Yekta'ya acı çektirmek istiyorum. Ama Güneş'in onlarla derdi neydi onu çözememiştim.
"Güneş benim onlarla bir hesabım var. Peki sen neyin hesabını soracaksın onlardan. Sadece benim için onlara düşman kesilmezdin diye düşünüyorum." içimde tutamayarak sordum Güneş'e. "Elbette benim de onlarla bir hesabım var. Annemin beni sana şart koştuğunu öğrendiğim an..." Yekta ile ikisi arasında yapmak zorunda kaldığım seçimden bahsediyordu. "ona karşı bilenmeye başlamıştım. Ama o son olay bardağı taşıran son damla olmuştu. Yekta ile beni kullandılar. Sana karşı beni kullandılar. Yekta'nın seni ilk kaçırdığı dönemlerdi. Sana iğne yapmaya gelmiş bir kadın vardı. Ona uzun uzun bakmıştın Alp. İşte o sarı gözlerine baktığın kadın bendim." Güneş'i nasıl kandırmışlardı da onlarla birlik olmuştu.
"Alp ben sana bunu yapmak istememiştim. Senden aldığımız kanla sana karşı bir zehir oluşturmaya çalışıyordu Yekta. Seni her gün mum gibi eritecek bir zehir yapmıştı en sonunda. Sana vermeye başlamıştı. Ben engel olmaya çalışmadım. Çünkü Yekta'ya aşıktım." Ne? Ne? Güneş Yekta'ya mı aşıktı? O iblise nasıl aşık olabilirdi. Bir dakika 'sana zehir vermeye başlamıştı' mı demişti o? "Yekta bana zehir mi verdi?" diye sordum acele bir tavırla. "Evet. Aslında hayır. O sana zehir verdiğini sanıyordu. Ama arka planda işler çok daha farklıydı. Bir gün Yekta annem'e 'Güneş bana deli gibi aşık ve beni de ona aşık sanıyor. Onu bir kukla gibi kullanıyorum. Ancak Güneş bizim için önemli. Alp kardeşinin bana seni öldürecek zehiri hazırlayacak kadar aşık dediğimde gerçekten ölmekten beter olacak.' dedi ve bunların hepsini duydum. Annem bunları Yekta'dan bizzat duymasına rağmen hiç birşey yapmamıştı. Demek ki onunda gayesi o yöne diye düşünmüştüm o zaman. Haklıymışım da zaten. Bende onlardan intikam alabilmek için onların sana verdiği zehirle panzehirin yerini değiştirdim. Yani onlar sana zehir verdiklerini sanırlarken aslında sana uykudan başka etkisi olmayan panzehiri veriyorlardı." Şebnem Yıldız neden benden bu kadar nefret ediyordu? Hem de kendi kızını harcayacak kadar.
"Güneş az önce o ikisini nasıl bitirebileceğimizi sormuştun ya. Aklıma bir fikir geldi. Şebnem Yıldız parasızlıktan nefret eder. Onun tüm parasını elinden alacağız. Yekta ise birinin ona acımasından nefret eder. Onu acınacak hâle getireceğiz." dedim. "Peki tüm bunları nasıl yapacağız?" diye sordu güneş. "Aslında plan basit. İlk önce yapmamız gereken şey Şebnem Yıldız'ın kocası Tekin Yıldız'ı ortadan kaldırmak. Tekin ortadan kalkarsa Şebnem Yıldız ortada kalır. Yani bir destekçisi kalmaz arkasında." Plan basitti. Şebnem Yıldız'ı bitirmek.
"Annem takılıp düşerse aynı Şekilde Yekta'da düşeceği için kazanmış biz oluyoruz." Güneş tam aklımda geçenleri söylemişti. "Ama Yekta bu kadar kolay bir sonu hak etmiyor. Aynı şekilde Şebnem Yıldız da." ikisini de parmaklarımda oynatacaktım. Bu savaşı ya kazanacaktım ya da kazanacaktım.♣️
Yekta Poyraz
Alp'in hâlâ elimizden nasıl kaçtığını düşünüyordum. Güneş'in ihaneti yüzünden Alp kaçmıştı. Ben onu bizim tarafımızda sanarken o çoktan Alp'in yanına geçmişti. Ben bunları düşünürken Şebnem hanım gözlerini aralayarak uyanmıştı.
"Şebnem hanım şimdi ne yapacağız? Alp elimizden kaçtı ve bize karşı kini büyük." en çokta bu beni korkutuyordu. Hiç acımadan annesini vurmuştu. Alp'in içindeki uyuyan canavarı uyandırmıştık. Artık onu durdurmak ta çok fazla zorlanacaktık.
"Bu kadar endişelenme Yekta! Ateş olsa cürmüm kadar yer yakar. Onu öldürmediğim için çok pişmanım." haklıydı Alp'in elinden çokta bir şey gelmezdi. Ancak arkasında Güneş vardı. "Peki Güneş'e ne yapacaksınız?" diye sordum. "O bize savaş açmak istedi. Buna karışacak değilim. Ama onu uyarmak benim boynumun borcu. Alp'i bize teslim etmek zorunda. Yoksa yapabileceklerimi o da biliyordur." Şebnem hanım çok güçlü bir kadın. Onun karşısında olmak çok aptalca bir şey olsa gerek. Ama onun da bilmediği bir şey var. İki kardeş bir araya gelmişti ve ikisinin de intikam almak istediği kişiler aynıydı. Yekta Poyraz ve Şebnem Yıldız.
BÖLÜM SONU
Umarım bölümü beğenmişsinizdir.
Yeni karakterimiz Güneş'i sevdiniz mi?
Sizce Alp'in ve Güneş'in yaptığı plan gerçekleşecek mi?
Güneş'e karşı bir şüpheniz var mı?
Bugünlük benden bu kadar. Hepiniz sağlıcakla kalın.
Sosyal medya hesaplarımdan kitap hakkındaki bilgileri alabilirsiniz.
Tiktok/ww3rat
Instagram/softanboir-www3rat
Twitter/ww3rat
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mâzi'nin Zulmü
General Fictionİntikam en güçlü duyguydu ve buna şahsen yıllar sonra farkına varmıştım. Ben ki yalnızlığın içindeki karanlıktım. Karanlığı aydınlatana ihanet etmiştim. ♣️ Hayatını güzel bir şekilde sürdüren Kerem Alp Adal'ın geçmişte yaptığı hatalar yıllar sonra k...