Ay gecelerimi aydinlatamiyordu
Gündüzleri bile sanki karanlikti
Hava hep nefessiz ve kapali
Ve ben,
Yapraklari dokulmus bir agac
Denizin ortasinda pusulasi olmayan bir taka
Yeryuzunde sicak bir yer bulamayan göçmen kuşu
Sanki umutlar tükenmis
Sanki kiyamet kopmak üzere...
Gökalp dudaklarinda bu sözleri mırıldanıyordu ve akşamın ilk saatlerinde yine kendini sokağa atmıştı, anlamsızca bir sokaktan geçiyordu her defasında neden o sokaktan gectigini o da bilmiyordu.Elinden düşmeyen sigarasini agzina goturup goturup geliyordu.Hic gülmüyordu yüzü, gözlerinde birseyler sakliydi sanki yine o sokaktan geciyordu ve karsidan bir grup kiz geciyordu. Gökalp onları görmedi, biten sigarasini yere atti ve ilerlemeye devam etti.
Zuhal hic beklemedigi bir anda Gökalp'i gördü ve duraksadı ona doğru bakıyordu ama Gökalp ona hic bakmadı.Umutsuzluğa kapıldı ve icinden niye hic bakmaz bu adam diye sinirlendi.Rumeysa'nın sırıtarak ona baktığını gördü.Zuhal: Ne oldu neye gülüyorsun?
Rumeysa: Çocuğu ne kestin be.
Zuhal: Sus Rumeysa. Dedi ve o da gülmeye başladı.
Zuhal yurda geldi ve yine yemek yemeden odasina gecti.Yatagina uzandi ve düşünmeye başladi. Neden bu genc adam neden hic birseye ilgi duymayan kafasini kaldirmayan bu genc? Sanki dunyada kimse kalmamışta gönlünü buna kaptırmıştı. İçinden ne de çok sigara içiyor diye gecirdi, neden hic kafasını kaldırmıyor yoksa sevdiği birimi var diye sabaha kadar düşündü.Sonra bir ara uzandığı yerden yağmurun sesini duydu ve ayağa kalkıp pencereden dışarıya baktı.
Gökalp ırmak kenarında oturuyordu, öyle dalmıştı ki ne saatin kaç olduğundan ne de kaç saattir orada oturduğundan haberi yoktu.Elini cebine atıp bir sigara çıkarttı, paketinin bittigini gördü ve umursamazca fırlattı.Son sigarasını yaktı icine bir yudum çekti ve gök gürlemesiyle havaya baktı bu yağmurun habercisiydi. Sabah ezanı okumaya başlamıştı Gökalp acıktığını hissetti herzaman açık olan çorbacı geldi aklına oraya doğru yürümeye başlamasıyla beraber yağmurda başlamıştı.Yağmur hızını arttırıyordu Gökalp sırılsıklam olmuştu ama yakın olan evine gitmeyip hâla yoluna devam ediyordu ve yine o tılsımlı sokaktan geçiyordu. Kafasını kaldırmadan yürümeye devam etti ve çorbacıya gidip oturdu.
Zuhal pencereden dışarıyı izlemeye devam ediyordu sanki birseyler onun pencerede beklemesi için elinden geleni yapıyordu.Uzaktan bir adam ilisti gözüne, onu tanımıştı.Esmer sisman yaslica bir adamdı, bu adam alttaki bakkal amcaydı hergün sabah namazından sonra bakkalını açardı, bugünde öyle yapıyordu önce kepenkleri sonra kapıyı açtı ve bakkala girdi. Zuhal hâla pencerede bekliyordu ve kafasını diğer tarafa çevirdi. Gözlerine inanamadı genç adam uzaktan yağmura meydan okur gibi yürüyordu.Zuhal gördüklerinin gercek mi yoksa hayal mi olduğuna inanamıyordu, gözlerini ovalayıp tekrar baktı ama genç adamı göremedi.Ne oluyor bana diye düşünmeye başlamıştı ki pencereden tekrar baktı ve yine genç adamı gördü.Genç adam bakkalın kapısının önünde yağmurdan korunarak sigarasını yakiyordu sonra yürümeye başladı.Zuhal sokağın sonuna kadar genç adamın gidişini izledi.O sokağı dönene kadar yağmur durmuş, güneş doğmuştu.Zuhal bu olayın gerçekliğinden şüphe duyuyordu ve uyuması gerektigini düşünmüştü. Pencere kenarından uzaklaşarak yatağına gitti ve gözlerini kapadı.
Gökalp sırılsıklam olmuştu eve girer girmez hemen duş alıp kurulandı sonra bir sigara yakıp çay koydu.Odasına gidip bir kitap aldı ve salona geçip kanepeye oturdu, evdekiler uyumuştu o yüzden kısık seste bir müzik açtı. Çayı hazır ettikten sonra kitabını açtı, bu kitap Hüseyin Nihal Atsız'ın Ruh adam kitabıydı. Ruh adam, sahi Gökalp ne de çok benziyordu ruh adama sanki bu iki kelime onun için türemişti...Gökalp genelde bir kitabı yarıda bırakmaz, bitirip öyle olduğu yerden kalkardı, yine öyle yapıyordu saatlerce kalkmadı olduğu yerden ve sonunda kitabi bitirmişti.Bu kitap onu çok etkilemişti. Kendini baş karakter Selim Pusat'a benzetmişti ve Selim pusatı çıldırtan o iki kelimeyi düşünüyordu kafasında, "mutlak seveceksin", acaba banada bu sözü söyleyen bir güzel çıkar mı? Diye aklından gecirdi, sonra kendi kendine boşver Gökalp bu zamanda nerde aşk var ki herkes şehvet düşkünü olmuş. Hem senin neyine aşk, ülkünden başka aşk haram sana, dedi...