Bölüm 19

330 28 9
                                    

Kafamda binlerce soru isaretleri

Senin hediye ettigin yarim kalmis bir kitap

Radyoda bizim sarkimiz

Uzun uzun bekleyisler, sususlar

Hatiralarla dolu sokaklarimiz

Bir turlu gidemedigimiz mantici

Kaybettigim kargali ayracın

Bunalimlar bunalimlar bunalimlar...

Cenneti animsatan guluslerin

Gozlerinde ki efsunlu bakis

O uzun ok kipriklerin

Ruzgarda savrulan ince sacin

Kizdigim zaman sususlarin

Ozleyisler ozleyisler ozleyisler...

Murad, Talat'ın Gökalp demesiyle beraber buz kesti ve gözlerinin önüne bir çift ela göz geldi. Zuhalin ona Gökalp diye bağırışını hatırladı, aslında hiç birşeyi unutmuyordu ama artık eskilerden konuşmayı sevmiyordu . Talat'ın ona seslenmesiyle Gökalp olduğu gerçeğini hissetti ve Zuhal'in ona acıyla bağırdığı güne döndü;

- Geçmiş-

"Zuhal koşar adım merdivenlerden indi ve kapıyı araladı. Gökalp'in kalbi hızla çarpmaya başladı ve hayretle Zuhal'in kapıdan çıkışını izlemeye başladı. Zuhal pembe pijamasıyla, ayağında tavşanlı ev terliğiyle, karman çorman saçıyla ve tüm masumiyetiyle kapıdan çıktı. Gökalp Zuhal'in gözlerine baktı ve kilitlendi. Zuhal'in gözleri önce gülümsüyordu ama sonra acı acı bakmaya başladı ve uzun bir çığlık attı; Gökaaallppp!"

Gökalp birden arkasını döndü ve ona doğru hızla koşan ve elinde bıçak olan birisini farketti. Gökalp bir hamlede ona saldıranın elini tuttu ve o na kafa attı. Saldırgan yere düştü ama bıçak hâla elindeydi. Hemen kalkıp bıçağı tekrar savurdu. Gökalp tekrar elini tutup bıçağı almaya yeltendi. Saldırganın elini tuttu ama bıcakta elini iyice yarmıştı sonra saldırgana tekme atıp yıktı, bıçakta yere düştü. Saldırgan yerdeyken Gökalp ona bir tekme attı ve bıcağı yerden aldı. Saldırgan koşarak uzaklaştı. Gökalp, Zuhal'in karşısına böyle bir olayla çıkmaktan dolayı çok mahcup olmuştu. Zuhal'in gözlerinde hayret vardı, çok şaşırmıştı. Sevdiği adam bıçaklı bir kavgadaydı ve hiçte tekin birine benzemiyordu. Gözleri şaşkınlık içerisinde Gökalp'e ve elinden süzülen kana baktı. Gökalp mahçup bir şekilde elinden bıçağı attı ve ellerini yukarı kaldırarak, ben buyum ifadesi yaptı. Zuhal'in gözünden bir damla yaş süzüldü ve koşarak Gökalp'e sarıldı.

- Şimdi-

Kasabalı, yine neye daldın Murad geç ordanda birazda biz sarılalım kardeşimize, dedi. Murad, kendine geldi ve Talat'ın ellerini çözmeye başladı. Talat, Mehmet abi'nin Gökalp'e Murad demesini anlayamadı ve sordu.

Talat: Murad mı?

Murad: Evet ben artık Murad'ım sende bir daha öyle söyle.

Talat: Mehmet abi ne diyor bu deli?

Kasabalı: Mehmet abi yok Kasabalı var artık diyor.

Talat: Nedenini sormayacağım ama birşey merak ediyorum. Bende adımı değiştirecek miyim?

Kasabalı: Evet değiştirmen gerek. Bir isim söyle ve artık o ol.

Talat: (Bir süre düşündükten sonra) Yamtar olsun abi o zaman.

Kasabalı ve Murad kahkahalar atmaya başladılar.

Murad: Yamtar ha, lan deli senin isim kapasiten Atsız romanlarıyla mı sınırlı? Hem Yamtar iri yarı bir adamdı. Birde sana bak kara kuru birşeysin.

Kasabalı: Talat, bundan sonra sana Selim diyelim. Selim, Atsız'ın Ruh Adam kitabının baş karakteridir.

Murad'ın birden başı ağrımaya gözlerinin önü kararmaya başladı. Ruh adam kitabı aklına geldi. Selim Pusat, Leyla Mutlak ve Güntülü arasında ki aşk üçgeni aklına geldi ve kitaptaki çok sevdiği şiir olan Mutlak Seveceksin'i hatırladı;

Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
Bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın...

Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
Bak emrediyor:Daldığın alemden uyan ki,
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...

Ram ol bana,ruhun yeni bir aleme girsin...
Yazmış kaderin:Aşkıma ömrünce esirsin!
Aklınla,şuurunla,hayalinle bilirsin.
Mutlak seveceksin beni bundan kaçamazsın...

-Geçmiş-

Gökalp, Zuhal'in göz yaşını kesilmemiş eliyle sildi ve gözlerinin içine mahçup mahçup baktı. Zuhal hemen onun elini tuttu.

Zuhal: Yaralanmışsın, elin kanıyor.

Gökalp: Ben seni gördüğüm günden beridir yaralıyım, hemde kanayan elim değil kalbim.

Zuhal: Elini saralım.

Gökalp: Boşver elimi ben gözlerine baktıkça kalbimi sarıyorum.

Zuhal sustu ve yine gözlerinden yaş süzüldü. Tekrar Gökalp'e sarıldı. Gökalp, Zuhal'in saçından öptü.

Gökalp: Zuhal seni canımdan çok seviyorum ama gördüğün gibi benim başım beladan eksik olmaz.

Zuhal: Ben senin gözlerinde masumiyeti gördüm.

Gökalp: Sana benim yüzümden zarar gelirse, kendimi asla affetmem ve yaşayamam ozaman.

Zuhal: Kaderden kaçış olmaz.

Gökalp: Bilmiyorum Zuhal ama ilk defa korkuyorum.

Zuhal: Bende...

Gökalp, Zuhal'e kapıya kadar eşlik etti ve sonra ayrıldı.

-Şimdi-

Talat: Tamam abi, benim adım Selim olsun ama Murad buna olmamış baksana sürekli dalıp gidiyor. Bunun adıda Dalgıç olsun.

Gülüşmelerle beraber Murad kendine geldi. 'Ağabey bu çocukta görmeyeli iyice dillenmiş' dedi.

Kasabalı: Beyler yeter bu kadar laklak. Talat sende unutma nasıl hitap edeceğini ve kim olduğunu. Hadi görev beklemez çıkalım.

Talat: Talat değil abi Selim.

Gülüşmelerle beraber kapıya doğru adım attılar. Kapı açılır açılmaz bommmmmm.

VATAN GİBİ SEVMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin