Bölüm 16

361 34 3
                                    

İhtiyar yine ortadan kaybolmuştu. Hava iyice kararmış, gece en ıssızhalini almıştı. Gökalp biten sigara paketini görünce canı sıkılmış ve evin yolunu tutmuştu. Derslerinin durumu çok canını sıkıyordu ve cebinde beş kuruşu kalmamıştı. Eve gidene kadar düşüncelere daldı. Okumaya geldiği şehirde okuldan yoksun hissetti ve ailesinden para istemekten utanıyordu. Ailesi çok fakir bir aile olmasada Gökalp bir türlü maddi sıkıntılardan kurtulamıyordu ve bunu ailesine söylemeye utanıyordu. Aslında standart bir öğrencinin aldığı para kadar ailesinden o da alıyordu ama çevresinin geniş olması, çok sigara içmesi ve insanlara yardım etme çabası onu bu sıkıntılara sokuyordu. Aslında Gökalp maddi durumu hiç düşünmez ve umursamazdı. Şüphesiz bunu bile düşünme sebebi Zuhal'e olan aşkıydı. Gökalp sorumluklarını, derslerini, maddi sıkıntıları ve beraberinde aşkı kaldıramiyordu.

Gökalp, düşünceler içerisinde eve geldi. Odasına girip üzerini değiştikten sonra düşüncelerinden doğan sinirle duvara bir yumruk attı. Parmak dirsekleri iyice kızarmıştı ama o acı hissetmedi ve sinirinin dinmesi için banyoya suyun altına girdi. Yaklaşık bir saat sonra banyodan çıktı. Biraz sakinlemişti ve her zaman sinirli anlarında yaptığı gibi bilgisayarından bir sure açıp dinlerken altyazıda geçen meali takip ediyordu. Gökalp Taha suresi 25.ayeti gördüğünde içine bir ferahlık geldi ve ayette Hz. Musa'nın rabbine dediği sözleri kendide tekrarladı; Rabbim kalbimi genişlet.

Zuhal yatağında bir oyana dönüyor, bir bu yana dönüyor ama bir türlü uyuyamıyordu. Gökalp'in ona mesaj atmamasına sinirlenmiş ve üzülmüştü. Önce işinin olup ondan mesaj atmadığını düşündü sonra başına birşey gelmiş olabileceğini düşündü. Bu karmaşık düşüncelerle bunalıma girdi ve bir süre sonra uyuya kaldı.

Gökalp, Kur'an surelerini dinledikten sonra sakinlemişti. Gece yarısı olmasına rağmen sigara almak için dışarı çıktı. Dakikalarca yürüdü ve geceleri sigara aldığı petrol ofisine girdi. Görevliye istediği sigarayı söyledi ve görevli raftan alıp ona uzattı. Gökalp sigarayı aldı ve para vermek için diğer elini cebine koydu, aklına parasının olmadığı geldi. Gökalp üzüldü ve görevliye sigarayı uzatıp parasını evde unuttuğunu kusura bakmamasını söyledi. Görevli, Gökalp'i tanıyordu ve böyle şeylerin olabileceğini, parayı sonra getirebileceğini söylemişti. Gökalp teşekkür etti ama sigarayı almayı kabul etmeyip dışarı çıktı.

Gökalp'in aklına can gardaşları gelmişti. Can gardaş dediğin sonuçta kötü gün dostuydu. Teker teker hepsini aradı ama herkesin durumu Gökalp ile aynıydı. Sadece Arif'te 50 lira kalmıştı ve hepsi İlhut'un evinde oturuyordu. Genelde hep sabaha kadar oturup çay ve sigara içerlerdi. Gökalp'te onların yanına gitmeye karar verdi. Bir süre sonra yanlarına gitti. Selam verip oturdu masada yarısı icilmiş sigara paketini gördü hemen bir tane alıp yaktı. Arif dışında kimsede para kalmamasına rağmen yüzlerinde bugünde yaşamanın sevinci vardı.Gece çay sigara ve muhabbetle geçti. Gün doğmuştu ve cangardaşlar hâla uyumamıştı. Arif gidip poğaça alıp cangardaşlarının karnını doyurmak istiyordu ama sigara ve çayda bitmişti. Yusuf aralarında ki en fakiriydi ve yokluktan dolayı birazda cimriydi. Sigaranın bittiğini görünce arka cebine sakladığı sigarayı çıkarttı ve alaylı bir dille 'Alın pis fakirler' deyip masanın üzerine attı. Cangardaşlar gülüşmeye başladılar ve Yusuf'tan bunu beklemiyorlardı. Daha sonra Arif poğaca alıp geldi, Oğuz'da evden çay getirdi. Mütevazi bir kahvaltıdan sonra hepsi bir köşeye kıvrılıp uyudu.
Gökalp uyuyamamıştı ve kalkıp evinin yolunu tuttu. Zuhal ise sabahın ilk saatlerinde uyanmış ve odasının penceresinden dışarıyı izliyordu. Gökalp, çevresini izleyerek evine gidiyordu. Biraz yürüdükten sonra yine o tılsımlı sokağa geldi. Acaba ela gözlümü görebilirmiyim diye aklından geçirdi. Biraz daha yürüdü ve Zuhal'in yurdunun önüne geldi. Zuhal gözlerine inanamıyordu ve sabahın ilk ışıklarında Gökalp'i görmenin sevincini yaşıyordu. Hemen aşağıya inip onun yanına gitmek istedi ama sonra gururuna yediremedi ve mesajına cevap alamadığı aklına geldi. Belli ki Gökalp'in evi buralarda onun için hep buradan geçiyor benimle alakası yoktur, diye düşünmeye başladı. Biraz önce Gökalp'i gördüğüne sevinirken şimdi neredeyse ağlayacaktı.

Gökalp yurdun önüne gelince aklına anıları geldi. Zuhal'in kollarına düşüşü, gözlerine doya doya bakışı, yurdun önünde ona ilaç vermek için bekleyişi... Gökalp biraz duraksadı ve gözlerini kapıya dikti, Zuhal'in o kapıdan çıkıp yanına gelişini hayal etti.

Zuhal, Gökalp'in durup kapıyı izlediğini görünce kendisi için beklediğini düşündü. Ne yapacağını bilemiyordu ve genç adamın ellerinden kayıp gitmesini istemiyordu. Uykudan yeni uyanmıştı ve bu halde nasıl ineceğim diye düşündü. Hazırlanırken , Gökalp gidebilirdi ve Zuhal bunu biliyordu. Tüm cesaretini toplayıp aşağı inmeye karar verdi. Aynada kendine bakıp birşey yapmadan koşar adım merdivenlerden inmeye başladı.

Gökalp hâla kapıya bakıp öylece duruyordu. Cebinde beş kuruş para olmadan, belalı başıyla ve vatan gibi aşkıyla, Zuhal'ini bekliyordu. O sırada sokakta bir hareketlilik vardı ve birisi elinde bıçakla Gökalp'e doğru koşuyordu. Gökalp hiç birşeyin farkında değildi sadece kapıya odaklanmıştı.

Zuhal koşar adım merdivenlerden indi ve kapıyı araladı. Gökalp'in kalbi hızla çarpmaya başladı ve hayretle Zuhal'in kapıdan çıkışını izlemeye başladı. Zuhal pembe pijamasıyla, ayağında tavşanlı ev terliğiyle, karman çorman saçıyla ve tüm masumiyetiyle kapıdan çıktı. Gökalp Zuhal'in gözlerine baktı ve kitlendi. Zuhal'in gözleri önce gülümsüyordu ama sonra acı acı bakmaya başladı ve uzun bir çığlık attı; Gökaaallppp!

VATAN GİBİ SEVMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin