Bolüm13

336 36 2
                                    

Gökalp gözlerine inanamadı, gecenin bu saatinde onlarca ülküdaşı sadece beş dakika içinde toplanmıştı. Elebaşının gözlerine korku geldi ve ne yapacağını şaşırdı. Kampüs reisi gayet sakin duruşu, düzgün ahlakı , şefkatli davranışıyla bilinirdi ama şimdi bir kılıç kadar keskindi. Kadife eldiveni çıkarıp çelik yumruğunu düşmana gösteriyordu ve onun narasıyla bozkurtlar cenge başlamıştı. Kampüs reisi, herkesten önce davranarak Ele başına doğru koşup, elebaşının kulağıyla boynuna doğru Osmanlı tokadını patlattı ve onu yere yığdı. Bunun üzerine kampüs reisini korumak için Gökalp ve kampüs reisiyle gelen 4 kişi orta tarafta sırt sırta verip gelen saldırılara karşılık veriyorlardı. İt sürüsünden bazıları kaçmıştı ve sağdan soldan her taraftan gelen fakülte teşkilatları önlerine çıkanı yıkarak kampüs reisinin yanına gelmişlerdi. Gökalp gözleriyle can gardaşlarını arıyordu ama bir türlü göremiyordu. Sokakta üstünlük sağlanınca sokağı bırakıp, Arif'in evine doğru koşmaya başladı, yolda önüne çıkan birini tekmeyle yere serdi. Bina kapısından içeri girdi ve merdivenlerden koşarak çıktı. Arif'in evinin kapısı açıktı, dikkatlice içeriye girdi. Sessiz adımlarla salona doğru ilerledi. İçerden sesler geliyordu ve içeridekilerin bir kisiden fazla olduğu anladı. Mutfağa doğru gidip çekmeceden bıcak aldı. Arkasından birinin geldiğini farketti ve arkasını döner dönmez bıçağı boğazına dayadı. Korkudan titreyen teröriste, sessiz ol yoksa keserim boğazını, içeride kaç kişi var söyle. İçerde 3 kişi olduğunu öğrendi sonra cangardaşlarınında içeride bağlı olduğunu öğrendi. Gökalp, teröristin boğazına bir yumruk vurarak bayılttı. Yavaş adımlarla kapının oraya geldi ve ses çıkarmaya başladı. Bunun üzerine seslerin nerden geldiğini kontrol etmek için bir teröristi kapıdan çıkar çıkmaz kafayı vurup yere yığdı ve kafasına bir tekme attı. İçeride ki iki kişide ceplerinden birer bıçak çıkartıp hemen kapıya doğru yöneldi. Gökalp hemen içeriye daldı ve bıcağı fırlattı birinin ayağına sapladı. Diğeri elinde bıçakla Gökalp'e doğru yürüyüp elindeki bıçağı savuruyordu . Gökalp üzerindeki ceketi çıkartıp sol koluna sardı. Karşısındaki hâla bıçağı savuruyordu ve Gökalp'i duvara doğru yaklaştırmıştı, Gökalp, bir hareketle bıçak sallayan eli tuttu ve bir yumruk salladı, sonra bir tane daha, diziyle karnına vurduktan sonra kafa atıp yere serdi. Hemen can gardaşlarının ellerini çözdü ve sokaktakilerin yanına indiler. Sokakta ki itler birer birer kaçmışlardı. Gökalp, içerde olanları reisine anlattı. Arabayı getirip içeridekileri doldurdular bacağı yaralı olanla uğraşmamak için hepsini şehrin dışına attılar ve bu olayın duyulmasının onlar için daha kötü olacağını anlattılar. Olaylar bitince, herkes evine gidiyordu. Gökalp teşkilatını evine götürüyordu. Eve gelince hemen konuşmalar başladı.

Gökalp: Geciktim, eğer gec gelmeseydim bu olanlar olmayacaktı.

İlhut: Olur mu reis, iyi ki gecikmişsin yoksa bizle beraber sende pusuya düşerdin ve kimsenin haberi olmazdı.

Gökalp: Arif sence niye senin evini bastılar?

Arif: Reis sen ocak yurdunun karşısında kalıyorsun, İlhut özel harekatçılarla kalıyor. Oğuz'un evde durduğu yok, Mesut ile Yusuf'ta yurtta kalıyor ve bu nedenle kurban ben seçiliyorum.

Gökalp: Sana yeni bir ev bulmak lazım, bir süre bende kal.

Arif: Eyvallah reis.

Gökalp, eğer Zuhal olmasaydı belki de simdi elim kolum bağlı ve sonumuzun gelmesini bekliyordum, diye düşünüyordu. Aşk zaaftı diyen Gökalp'i aşkı kurtarmıştı. Saat gece yarısını geçmişti, cangardaşlar sanki ölümün kıyısından dönmemiş gibi eğleniyorlardı. Atsız'ın dediği "ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkler" bu gençlerdi. Hayat onlara bunu öğretmişti, vatan sevdasıyla gelecekleri ince bir çizginin üstünde yaşıyorlardı.

Zuhal hâla gözyaşları içerisinde Gökalp'i düşünüyordu. Acaba nasıl, ne yapıyor, başına kötü bir iş geldi mi? Kafasında kaygı dolu düşüncelerle en son hastalığınında etkisiyle uyuya kalmıştı.

Gençler içeride hâla muhabbete dalmışlardı. Gökalp çok yorulmuş ve uykusu gelmişti ama bunu ayıp olmasın diye söylemiyordu. Sonra Oğuz bunu anladı, reis sen çok yoruldun istersen biraz uyu, dedi. Diğerleride onaylayınca müsade isteyip odaya geçti.

Yeni bir günün başlamasına bir kaç saat olmuştu ve Gökalp birden bire silkinerek uyanmıştı. Rüya görüp görmediğini hatırlamıyordu ama niye böyle kalkmıştı? Doğrulup, yatağın üzerine oturdu gece üzerini değişmeden yatmıştı. Üzerinde kan izleri vardı. Aksamki itlerin kanı olduğunu düşünmüştü ama o sırada karnında bir sızı hissetti. Gömleğini çıkarttığında karnında bir çizik olduğunu farketti ve gülerek, Gazi olduk demek, dedi.Yarasını bir bezle sildi ve banyoya girip temizlendi. Eczaneye gidip sargı bezi almayı düşünürken birden aklına Zuhal geldi acaba nasıl olmuştu. Gökalp, Zuhalin reçetesinin kendinde olduğunu hatırladı. Pazar günüydü ve hemen kalkıp otobüse binerek nöbetçi eczaneye gitti. Zuhalin ilaçlarını ve bir sargı bezi aldı. Önce eve dönüp, sargı beziyle yarasını sardı ve çıktı. Gökalp, Zuhal'inin yanına gitmenin huzurunu hissediyordu. Birden önüne yine o ihtiyar kadın çıktı. Gökalp'in yüzünde ki huzur kaybolmuştu ve yine ne istersin ihtiyar diye sordu. İhtiyar ben birşey istemem, ben senin için görevlendirildim asıl sen ne istersin? Gökalp sitemli bir şekilde; huzur isterim ihtiyar huzur, bir rahat bırakta bulayım huzurumu. İhtiyar dalga geçer gibi güldü. Huzur iatiyorsan onu hak et, dedi. Gökalp bu söze sinirlendi ve hak mı edeyim? Söylesene huzuru benden daha çok hak eden var mı? Benim sinirimi bozma çekil karşımdan. İhtiyar yine kaybolmuştu. Gökalp yine yoluna devam edip o tılsımlı sokağa girdi. Biraz yürüdükten sonra ilerde ki yurdu gördü. Oraya doğru gidiyordu ki, yurdun önüne bir ambulans geldi ve durdu.

VATAN GİBİ SEVMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin