Bölüm17

251 26 2
                                    

Nefes alamiyorduk

Gökyuzu toz bulutuyla kapliydi

Işıltısını kaybediyordu memleketim

Yarasalar türemisti her tarafta Yeryüzü çakallarla dolmuştu.

Ve birden bulutlar dağıldı.

Ay ve yıldız umut getirdi bize

Gökte şahinler belirdi

Ve yeryüzünü Bozkurtlar bastı

Toz bulutu kalktı

Yarasalar kactı

Çakallar geberdi...


Türkiye-Suriye sınırı hareketli birgün geçiriyordu. İslamcı terör örgütü olan Daiş eylemlerini arttırmış ve Türkiye sınırını tehdit ediyordu. Türkiye ise tampon bölgeyi oluşturup, güvenliğini korumak istiyordu. Suriye Türkmenleride kendi ordularını kurmuş ve ülkelerinde varlık mücadelesi veriyordu.

Murad, Türkiye'den gelmiş ve Türkmen ordusuna katılmıştı. Ordu komutanı Firas yaralanıp Gaziantep'e geldiğinde ziyarete gitmiş ve orada tanışmışlardı.Daha sonra da Firas onu orduya davet etmisti, Murad tereddütsüz kabul edip bu duruma sevinmişti. Murad sert yapılı ve öfkeli duruşuyla tam bir savaşçıyı andırıyordu. Firas'ın iyileşmesiyle beraber Suriye'ye geçip eğitimlere başlamıştı. Murad'ın eğitimlerde ki çabası ve başarısı Firas'ın gözünden kaçmamıştı. Firas, Murad ile çok iyi anlaşıyor ve ona çok güveniyordu. 3 Ay boyunca Türkmen Dağ'ında eğitim görmüşlerdi ve artık ordu savaşa hazırlanmıştı. Eğitim kısa sürmüştü çünkü Suriye artık tamamen düşman doluydu. Türkmen Ordusu 2 bin kişiden oluşuyordu ve aslında ordu demeye bin şahit gerekirdi. Firas ordu haricinde özel birlik hazırlamıştı ve bu birliğin başınada Murad'ı getirmişti. Ordu güvenliği sağlamak için kurulmuştu ama özel birlik düşmanların yüzlerine bozkurt pençesi vurmak için kurulmuştu.

Murad, dağın en yüksek yerine geçmiş oturuyordu. Gözleri uzakları süzüyordu ve memleketini hasretle izliyordu . Gözlerinde hem öfke hem de hasret vardı. Neydi onu düşündüren? Niyeydi bu öfke?

Herşeyi geride bırakıp savaşa gelmiş olan bir tek Murad değildi. Talat, Murad'ın yakın arkadaşlarından biriydi. Murad'ı her yerde arayıp bulamamıştı ve ona ait hiç bir izde yoktu. Sadece Murad'ın Firas adında bir Türkmen komutanla tanıştığını biliyordu. Delilikte Talat'ta Murad'tan geri kalmazdı ve o da sınırın yolunu tutmuştu. Türkiye tarafından bir köye gelmişti. Köy sessiz sakin bir yerdi.Talat çevresine bakındı, sınırı görmüştü ama köyde askeri hudut karakolu vardi. Biraz yürüdükten sonra sınırın hemen dibindeki köy okulunu farketti. Okula doğru yürüdü ve okulun duvarına geçip oturdu. Sırtında bir çanta ve kafasında bir şapka vardı. Bu görünüşüyle çok dikkat çekiyordu. Zaten onun amacıda köydeki kaçakçıların dikkatini çekmekti. Aradan biraz zaman geçti ve bir pikap ona doğru yaklaştı. Talat biraz tedirginlik yaşadı ama oturduğu duvardan aşağı inip araca doğru yürüdü. Aracın içinde 2 kişi vardı ve birisi hemen lafa girdi;

- Abi bir ihtiyacın var mı?

Talat, elli yaşında ki adamın kendisine abi demesinden ve gevşek konuşmasından onun kaçakçı olduğunu anlamıştı ve ona şöyle dedi;

-Karşıya geçebilmek mümkün mü?

Kaçakçı gevşek konuşmasına devam ederek "Parayla mümkün olmayan hiç birşey yok" dedi ve devam etti 500 tl ver geçireyim abi.

Talat, kabul etti ve arabaya bindi. Kacakçı, sınırı geçmek için geceyi bekleyeceklerini söyledikten sonra kaçakçının evine doğru gittiler.

Akşam artık yerini geceye bırakmıştı ve vakit gelmişti. Dışarı çıkıp araca bindiler. Talat cebinden parayı çıkartıp kaçakçıya verdi. Kaçakçı aracı yoldan sürmek yerine tarlalardan, bağların içinden sürüyordu ve karakoldan uzak bir noktaya sınırın dibine gelip durdu. Kaçakçı Talat'a dönerek; Buradan geçip karşı tarafa kadar yürüyeceksin, mümkünse koşacaksın.

Talat sinirlendi ve adamın bogazına yapıştı; Ne diyorsun lan sen, ben sana boş yeremi para verdim, ben bilmiyor muydum bu şekilde karşıya geçebileceğimi?

Kaçakçı hemen sırtındaki silahı çıkartıp Talat'ın kafasına dayadı. "Gidiyorsan işte sınır, gitmiyorsanda ne halin varsa gör, çabuk in araçtan", dedi. Talat ellerini adamın boğazından çekti, çantasını aldı ve araçtan indi. Tellerin yırtık yerinden mayınlı bölgeye girdi. Biraz ilerledikten sonra çantasından silahını çıkartıp eline aldı. Geriye doğru döndü, kaçakçı ve aracı oradaydı. Tabancasını kaçakçıya doğrulttu ve sonra araca doğrulttu. Ön sağ tekerine nişan aldı ve sıktı. Kaçakçı neye uğradığını şaşırdı ve hemen araca bindi. Arabayı çevirdikten sonra bir kurşunda arka tekerleğe geldi. Arabayı bırakıp kaçamıyordu çünkü silah seslerini duyan askerler bir kaç dakika içinde buraya damlayacaktı. Araç bulunsa sonrasında kaçakçıda meydana çıkacaktı. Bu yüzden patlak lastiklerle köye dogru gidiyordu. Talat'ta askerler gelmeden hızla koşmaya başladı. Karşıda onu neyin beklediğini bilmiyordu, zaten umursamiyorduda. Hızla koşarak 500 metrelik alanı 4 dakikada geçmişti. Tellerden aşarak misak-ı milli topraklarımız olan ama resmi olarak yabancı bir devlete girmişti. Kimse yoktu boş bir arazi ve çok uzaklarda bir köy görünüyordu. Köye doğru ilerlerken uzaktan bir kamyonet hızla ona doğru geliyordu. Talat ellerini kaldırıp düşman olmadığını belli etmeye çalışıyordu. Kamyonet geldi ve Talat'ın önünde durdu. Kamyonette 4 kişi vardı ve 2 si aşağı indi, ellerinde silahlar vardı. Silahlarını Talat'a dogru uzattılar ve birisi ona gelip sordu; İnte min? (Sen Kimsin)
Talat Arapça bilmiyordu ama bir kaç kelime duymuştu ve 'ene'nin ben olduğunu biliyordu.

- Ene Türk. (Ben Türk'üm)

VATAN GİBİ SEVMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin