Gökalp eve dönmüştü. Cangardaşlar oturmuş kahvaltı yapiyorlardı. Selam verip içeri girdi ve kahvaltıya oturdu. Mesut, reis ev senin ama biz ev sahibi gibi takılıyoruz sen misafir gibi, dedi. Gökalp gülerek, cangardaşlar arasında senin benim mi olur? Dedi ve hep beraber gülüştüler. Kahvaltıyı yaptıktan sonra vize sınavlarının sonuçlarının açıklandığını öğrendiler. Gökalp'in aklına sınavlar geldi. Zaman ne de çabuk geçmisti. Okul daha dün başlamış gibiydi ama vizeler gelip geçmiş, sonuçlar bile açıklanmıştı. Gökalp'in yüzü buz kesmişti. Çünkü sınavlar varken o kavgalarla, insanlarla ve hiç alışık olmadığı sevdasıyla uğraşmıştı. Gökalp vize sonuçlarına bakınca hiç bir dersten geçemediğini öğrendi. Ailesine karşı kendisini mahçup hissetti. Cangardaşlarınında vize sonuçları neredeyse kendisi gibiydi. Bu gençler birileri rahat okuyabilsin diye kendilerini feda etmislerdi. Üstelik bu fedakarlık karşısında, rahat olmalarini sağladıkları insanlar tarafından bazen önlerine engel konuluyordu. Hepsinin derslere canı sıkılmıştı ama hiç kimse birbirine belli etmiyordu. Sonra hep beraber çay, sigara içip sohbet ettiler.
Zuhal, Gökalp'in telefon numarasını aldığı için öyle mutluydu ki onun yari olacağına inaniyordu. Rumeysa ve Tuğçe'ye bu durumu anlattı, onlarda çok sevindiler artık devamının geleceğini ve sevgili olacaklarına inandıklarını söylediler.
Gökalp'in cangardaşları gitmişti ve evde tek başına oturuyordu, düşünmekten ruhu sıkılıyor ve sigara paketinden arayla bir sigara daha eksiliyordu. Gökalp evden çıkıp ırmak kenarının yolunu tuttu. Hava iyice kararmıştı, her zaman ki yerine geçip oturdu. Ceketinin cebinden bir sugara çıkartıp yaktı. Kafasında okulu bitirebilip, bitiremeyeceği vardı. O kadar bunalmıştı ki artık kaldıramayacağını düşünmeye başladı. Gözleri akan suya dalmış bir şekilde otururken birden bire nefret ettiği o ihtiyar kadın suyun içinden çıktı. Gökalp gözlerine inanamıyordu, önce yaşamış olduklarıda tuhaftı ama bu bambaşkaydı. Gökalp titremeye başladı ve gözlerini kapatıp yine içinden dua okumaya başladı. Gözlerini açtığında ihtiyarı göremedi. Bu kadın gerçekte varmıydı, in miydi cin miydi, yoksa kendisi hasta mı olmuştu? Korkmaya başladı ve delirdiğini düşünüyordu. Bunu kimseye anlatamazdı ve bunun duyulmasından çekiniyordu. Kendini toplayıp bunun sebebini düşünmeye başladı. Önce görevlerini düşündü ama bunun sebebi görevleri değildi. Ardından, derslerini düşündü ama bunun sebebi dersleride değildi. Son olarak gözlerinin önüne ela gözler geldi ve sebebinin aşk olduğu kanaatine vardı.
Zuhal yurtta mutlu bir şekilde oturuyordu ve telefon elinde mesaj yazıp sonra tekrar siliyordu. Tuğçe, Zuhal'in mesaj yazıp sildiğini gördü ve ona neden mesaj atmadığını sordu. Zuhal, Gökalp değisik bir insan, beni terslemesinden korkuyorum, bilirsin ben terslenmeye gelemem.
Gökalp, onu delirten ela gözleri düşünüyordu. Belki deliriyordu ama hayatında ilk defa kendisi için birşeyler düşünüyordu. İlk defa aşık olmuştu ve oyun oynamayı bıraktığından beri ilk defa vatanini, ülküsünü, ailesini, arkadaşlarını düşünmüyordu da kendisini düşünüyordu.
Tuğçe'nin ısrarlarına Rumeysa'nın ısrarlarıda eklenince Zuhal, Gökalp'e mesaj atması gerektiğini düşünmeye başladı. Cesaretini toplayıp telefonu eline aldı ve merhaba yazıp gönderdi. Gökalp sigarasıyla düşüncelere dalmış ve telefona gelen mesaj sesini duymamıştı. Zuhal mesaj gelmesini bekledi ama epeyce bir zaman geçti ve hâla cevap gelmemişti. Sinirlendi ve umursanmadığı düşündü. Biraz daha zaman geçince Tuğçe ve Rumeysa'ya ısrarlarından dolayı kızdı.
Gökalp düşüncelerle yoğrulurken yanına yine o ihtiyar kadın geldi. Gökalp artık ihtiyarın gelişlerine alışmıştı ve korkmadı hatta umursamadı. İhtiyar, Gökalp'e dönerek şu sözleri söyledi;
Çık en tepesine dağların
Geç karşına rüzgarın
Istırapları hoş karşıla
Gireceksin gönlüne Aşina'nınGökalp bu sözleri duyunca şaşırdı. Kendi yazdığı şiirin son dörtlüğüydü. İhtiyara dönüp;
Gökalp: Bu şiiri nerden bilirsin?
İhtiyar: Ben senin hakkında herşeyi bilirim.
Gökalp: Sen kimsin?
İhtiyar: Ben senin için görevlendirilen biriyim.
Gökalp: Offf yeter artık, aynı safsataları tekrarlamaktan bıkmadın mı?
İhtiyar: Peki ya sen?
Gökalp: Ben ne zaman , hangi safsataları tekrarladım ki?
İhtiyar: Oyun oynamayı bıraktığından beri.
Gökalp: Kendim için yapmadım, herşeyi vatan için yaptım.
İhtiyar: Doğru söylersinde, belkide kendin için birşey yaptığında vatana daha hayırlı olacaksın.
Gökalp: Sayende kendim için birşey yaptım ve vatan için kitap okuyan ve öğrendiklerini insanlara aktaran ben, simdi oturmuş aşkı düşlüyorum.
İhtiyar: Ben kimim gerçekten öğrenmek istermisin?
Gökalp: Söyle artık ihtiyar.
İhtiyar: Ben senin ruhunum...
Gökalp, duydukları karsısında şok oldu. Kendisine baktı 21 yaşında civanmert bir delikanlı. Bir de onun ruhu olduğunu söyleyen ihtiyara baktı, her yeri büzüşmüş ayakta zor duran bir kadın. Üstelik bu ihtiyar mendebur bir kadındı. Gökalp üstünde ki ürpertiyi atıp;
Gökalp: Hadi ordan ihtiyar, ben bir erkeğim ruhum nasıl kadın.
İhtiyar: Ruhun cinsiyeti olmaz, sana aşkı anlatıyorum ve aşk en çok kadına yakışıyor. Hele ki bir ülkücüyü duyulan aşk, bir kadının en zor sınavıdır ama aşkın zirvesini tatmasıdır.