Bölüm 9

375 39 9
                                    

   Zuhal kendini bir hayalin en güzel yerinde hissediyordu. Gökalp ona seslenmişti. Günlerdir onu düşündüren genç adamın, bugün hem adını öğrenmiş, hem sesini duymuştu ama kendi adıyla ona hitap etmesini hiç beklemiyordu.

       Gökalp'in gözlerine bakarak hiç birşey demeden geçip oturdu. Yanındaki arkadaşı kulağına eğilip, "Zuhal, enişte ne kadar karizmatikmiş tek bir bakışıyla yer verdiler, adam reis ya" dedi. Zuhal'de Gökalp'in duyduğunu anlayarak utandı ve "Tuğçe sus" dedi.
      
         Gökalp yolculuk boyunca, Zuhal'e baktı.Zuhal'de utancından bazen bakıyor, bazen kafasını öne eğip yere bakıyordu. Gökalp inmesi gereken durağa yaklaşınca inip inmemekte tereddüt etti. Sonra takip etmenin ona yakışmayacağını düşünüp indi.

       Zuhal, onun indiğini görünce şaşırdı, onun inmesini hiç beklemiyordu. Bugün birçok şey olmuşken yarine kavuşacağını, kendisi indiğinde Gökalp'inde ineceğini ve ona ilanı aşk edeceğini düşünüyordu. Ama koskoca bir hayal kırıklığına uğramıştı. Kendi kendine gelin güvey olduğunu düşünmeye başladı.

         Gökalp iner inmez bir sigara yaktı ve derin bir nefes çekti. Neden indiğini sorgulamaya başladı. Gidip yarine ilanı aşk etmek varken o bana takip etmek yakışmaz deyip inmişti. Bu işlerden hiç anlamıyordu. Üstelik bir kaç arkadaşından kızların sağının solunun belli olmadığını her an ters bir hareket yapabileceklerini duymuştu. Gözünün gördüğü hiç birşeyden korkmayan Gökalp, aşk karşısında acizdi. Kavgalara gülerek giden Gökalp, yarinin yanına gitmeye çekiniyordu.

        Akşam sessizleşip geceyi bulmuştu artık, şehirde ölüm sessizliği vardı. Belkide bu aşk sessizliğiydi. Zuhal yurtta sıkılmış bir şekilde oturuyordu. Kafasında sürekli kendi kendine gelin güvey olduğu vardı. Gökalp ise ırmak kenarında oturup geceyi dinliyordu. Onun kafasında ise neden bu kadar cesaretsiz olduğu vardı.İkiside kuruntudan kendilerini yiyorlardı. Gece iyice derinleşmişti, Gökalp eve doğru gidiyordu. Zuhal ise düşünürken uyuya kalmıştı. Gökalp anahtarıyla kapıyı açtı. Salonda yanan ışığı görünce oraya doğru gitti ve kapıdan içeriye girdi. Kuzenleri Ahmet ile Coşkun uyumamışlardı ve evde birde misafir vardı. Gökalp selam verdi. Çok sevdiği ve dinlemeye değer bulduğu Mehmet abisi onlara gelmişti. Mehmet abi, Gökalp'te kaç gündür bir haller olduğunu sezmiş ve aslında bugün bunun icin gelmişti. Gökalp'i aramış ama ulaşamamıştı o da beklemeye karar vermişti, zaten yurduda hemen karşıdaydı. Gökalp hal hatır sorduktan sonra geçip oturdu ve masada duran demlikten kendine bir bardak çay doldurdu. Sonra aralarında şu şekilde konuşma geçti.

Mehmet abi: Ne o Gökalp telefonların kapalı ulaşamıyoz sana.

Gökalp: Abi şarjı bitmiş, bende hiç farkında değildim.

Mehmet abi: Sen zaten bu aralar dünyanın farkında değilsin, bir sıkıntın varsa söyle halledelim.

Gökalp: Eyvallah abi eksik olma bir sıkıntım yok.

Mehmet abi: O zaman desene aşık oldun sen Gökalp reiss.

Gökalp: Yok abi kim çıkarıyo bu lafları, yoksa biri bişey mi dedi?

Mehmet abi: Birinin birşey demesine gerek yok, besbelli görünüyor zaten.

Gökalp birşey diyemedi daha fazla inkar edemedi ama itirafta edemedi. Mehmet abi, kafana takma bulunur bir yolu hem görevini aksatmadığın ve göze batmadığın sürece bir sıkıntı olmaz. Ben seni tanıyorum sen şimdi kafanda bütün olumsuzlukları düşünüyorsundur, dedi. Sonra çaylar içildi Mehmet abi kalkıp yurda gitti. Gökalp odasına geçip üstünü değiştikten sonra yatağa uzandı ve yarın Zuhal o konferansa gelecek ve gidip onunla konuşacağım diye düşündü. Sonra gözlerini kapadı.

       Zuhal sabah erkenden uyanmış, yatağında hiç birşey yapmadan oturuyordu. Umutsuzluk her yanını sarmıştı. Sonra aşağı mutfağa indi, kızlarda ordaydı ve kahvaltı yaptılar. Kahvaltıdan sonra kızlar hep Zuhal'le ilgileniyordu ve onun bugün çok güzel olması gerektiğini düşünüyorlardı. Zuhal bunun nedeninin bugünkü konferans olduğunu biliyordu ama bir türlü gidesi yoktu. Bir hayal kırıklığı daha kaldıraman diye düşünüyordu. Gün öğleyi geçmiş ama kızlar hâla ona ısrar ediyorlardı ve oda daha fazla dayanamayıp konferansa gitmeyi kabul etti ve hazırlanmaya saatler önce başladı.

         Gökalp biraz geç uyanmıştı, hemen kalkıp banyoya girdi. Çıktığında üzerine en güzel kıyafetlerini giydi, saçlarına daha bir özen gösterdi, sakallarını düzeltip parfümünü sıkındı bir kaç lokma birşeyler atıştırdı ve evden çıktı. Teşkilatından görevli bir kaç kişiyi arayıp bir yerde toplanmalarını söyledi.

       Zuhal, öyle güzel olmuştu ki kelimelerle anlatmakla bitmez, öyle parliyordu ki o nur yüzü, aydan daha parlaktı. O gözler ki Allah'ın varlığının en büyük kanıtlarındandı, öyle olmasa bir çift göz nasıl olurda bir gönülü cayır cayır yakardı. Allah olmasa aşk olurmuydu hiç. Bu güzellik kendi kendine oluşabilirmiydi...

      Gökalp, teşkilatını toplamış ve yüreyerek konferans salonuna gidiyordu. Zuhal'de arkadaşlarıyla otobüse binmiş, onlarda konferans salonuna gidiyordu.Zuhal ve arkadaşları bir süre sonra konferans salonunun oradaki durakta inmişlerdi. Gökalp ve teşkilatıda konferans salonuna yaklaşmıştı. Zuhaller merdivenleri çıkmışken Gökalpler ise merdivenin ilk basamağına adım atmıştı. Zuhal çevresine bakıyor ama bir türlü aradığını göremiyordu. Gökalp teşkilatına kapıda durup gelenleri buyur etmelerini söyledi sonra yukarı kata çıktı ve Zuhal'ini aradı ama göremedi aşağı kata bakmak için merdivenlerden iniyordu.Zuhal ise aşağı katı gözüyle iyi bir süzdü genelde kadınlar ve orta yaşlı insanları görünce, Gökalp'in burda olmadığını anlayıp kızlara yukarı kata çıkmaya ikna etti. O da kapıdan çıkıp üst kata gitmek için merdivenlere doğru yöneldi.

VATAN GİBİ SEVMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin