Zuhal, karşısında Gökalp'i görünce şok oldu. Kalbi iyice çarpmaya başladı ve sanki birden bire rahatlamış gibi kendini yere bıraktı. Gökalp şok olmaya bile fırsat bulamadan Zühal'in yere düşeceğini anlayıp ona doğru koştu ve dizlerini yere vurup Zuhal'in yere düşmesine izin vermeden onu yakaladı. Gökalp, kollarında ki Zuhal'i kendine getirmeye çalışırken kızlar heyecana kapılmış, korkmuş ve ağlıyorlardı. Gökalp onlardan su istedi ve birisi çantasından çıkarıp verdi. Bir eliyle Zuhal'i tutup diger eliyle onun yüzüne su serpiştiriyordu. Zuhal, kendine geliyordu ve gözlerini yavaşça açtı.Gökalp ile göz göze geldiler, onun kollarında olduğunu anladı ama hiç birsey demeden sadece Gökalp'in gözlerinin içine baktı. Gökalp, Zuhal'in uyandığını görünce gülümsedi. O da bir süre Zuhal'in gözlerine bakakaldı. Sonra onu ayağa kaldırdı ve kaldırımı göstererek, şurada oturup dinlenseniz iyi olacak, dedi. Zuhal cevap vermedi kizlarin koluna girmesiyle kaldırıma geçip oturdu. Gökalp, elindeki su şişesini uzatarak biraz su iç kendine gelirsin, dedi. Zuhal, Gökalp ne diyorsa yapiyordu. Suyu içti ve ben iyiyim deyip ayağa kalktı. Gökalp ona bakarak hastaneye gidelim bir görün, dedi. Zuhal, tesekkur ederim iyiyim ben, dedi. Gökalp ve kızların ısrarıyla hastaneye gitmeyi kabul etti. Gökalp, kızlara siz isterseniz yurdunuza gidin, sizde çok korktunuz gidip biraz rahatlayın ben size arkadaşınızı sağ salim getireceğim söz veriyorum, dedi. Kızlar tereddütte kalmışlardı ama Zuhal de onaylayınca Gökalp' in isteğini yerine getirdiler. Gökalp taksi çağıracaktı ama Zuhal hastane yakın hem biraz temiz hava iyi gelir diyerek onu vazgecirdi. Zuhal bir kaç adım attıktan sonra düşmemek için Gökalp'in kolundan tutundu ve ona bakıp utandı. Gökalp durumu anladı ve utanma düşmemek için tutunuyorsun bunda utanılacak birşey yok, dedi. İkiside olanlara inanamıyor ve şehrin sessiz boş sokaklarında başbaşa olmanın heyecanını hissediyordu. Her ikiside bu heyecani hissederken duygularını birbirlerine belli etmiyorlardı. Ve sessizlik birden bozuldu.
Gökalp: Tansiyonunuz düştü galiba.
Zuhal: Bilmem olabilir ama şimdi iyiyim.
Gökalp: Birden karşında beni görünce korktun gibi, belkide ondan bayıldın.
Zuhal: Hayır korkmadım ama şaşırdım.
Gökalp: Ben sebep olduysam çok üzgünüm
Zuhal: Hayır hiç olur mu öyle şey? Hem sen olmasan belkide kafamı yere çarpardım. Bu saatte benimle uğraşıyorsunuz. Cok tesekkür ederim size borçlandım.
Gökalp: Estagfirullah, bir yardımım olduysa bu beni mutlu etmeye yeter.
Hastaneye gelmişlerdi, acile gidip doktora durumu anlattilar. Doktor tahlil yapip serum bağlamıştı. Zuhal yatağa uzanmış serumun bitmesini beklerken, Gökalp'te baş ucunda ona bakıyordu. İkiside içten içe mutlulardi. Belki hastane köşeleri yerine başka biyerde başbaşa kalacaklardı ama bunada şükür ediyorlardı. İkiside sanki sima olarak tanıyormuş gibi konuşnaya başladılar.
Zuhal: Sen bizim fakültedeydin değil mi?
Gökalp: Evet beni görmemiş olman imkansız.
Zuhal: Evet, görmüştümde emin olmak için sordum. Bu arada geçen otobüste bize yer verdiğin için teşekkür edemedim, kusura bakma.
Gökalp: Önemli değil, hem ben değil arkadaşlarım yer verdi.
Zuhal: Ama senin sayende yer verdiler. Hem birsey sorucam sen benim adımı nerden biliyorsun?
Gökalp ne diyeceğini şaşırdı ve kafasından aşağı kaynar sular döküldü. Bir yanı söyle ve kurtul artık diyor. Bir yanı ise dur Gökalp, biraz daha sabır diyordu. Gökalp utançtan kıpkırmızı olmuştu. Uzun bir sessizlikten sonra hemen ani bir şekilde şu sözleri söyledi;
Bende yanında ki arkadaşının ne dediğini duydum, dedi. Zuhal bu cevabı beklemiyordu, şaşırmıştı ve o da utandı. Tuğçe'nin otobüste Gökalp'e bakarak enişte demesi, aklina gelmişti. Ne yapacağını bilemedi ve durumu kurtarmak için, hastanın üzerine gidilmez diyip hafiften bir tebessüm etti. Gökalp hem zan altında kalmadığı için hemde Zuhal'in, Tuğçe'nin dediklerini inkar etmediği için rahatladı ve yüzüne tebessüm geldi. Gökalp, Zuhal'e özel değilse bu akşam nerden dönüyordunuz? diye sordu. Zuhal tebessümünü iyice arttırdı ve Gökalp'in gözlerinin içine bakarak, sen çağırdın bizde geldik Gökalp reis, dedi. Zuhal'in bu cesaretini görünce Gökalp'te cesaretlendi ve o da Zuhal'in gözlerine bakarak, oysa ki o kadar bakındım etrafa ama bir türlü göremedim. Zuhal, orda olduğunu kanıtlamak ister gibi konferansta duyduğu şu sözleri tekrarladı;Bizim kadınlar az doğurur ama doğurursa Atilla , Alparslan, Metehan, Fatih, Atatürk doğurur.
Gökalp, gülümsemeye başladı ve ıspat etmene gerek yoktu, ben sana zaten inanmıştım, dedi. Zuhal'de ona beni tanımıyorsun bile nasıl sözüme güvendin hemen, dedi. Gökalp'te hemen karşılık verdi, sen beni tanımadan nasıl benim sözüme güvenip yanımda geldiysen, dedi. Zuhal, zaten o na hayran olan Gökalp'i kendine dahada hayran bırakacak o cevabı verdi;
Biliyorum ki sen Ülkücüsün ve ailem beni buraya gönderirken bana şunu öğütlediler; kızım gurbettesin birşey olduğunda yanına yetişmemiz zor olur, eğer ki başın dara düşerse her yerde olduğu gibi orada da Ülkücüler vardır ve onlardan çekinmeden yardım iste, dediler. Hele ki sen fakültenin reisiymişsin sana güvenmiyeyimde kime güveneyim? Gökalp bu cevabı hiç beklemiyordu ve Zuhal'e olan aşkı daha da arttı. Gökalp bir şeyler söyleme gereği duydu, Allah ailenden razı olsun bizi şereflendiren sözler söylemişler, dedi. Bana güvenmen beni mutlu etti ve buna layık olurum inşallah, diye ekledi. Zuhal'de ona Allah sizdende razı olsun burada ailenizden uzakken birbirinize aile oluyorsunuz ve insanlara aileleriymiş gibi yardım ediyorsunuz, dedi. Gökalp Ülkücü olmanın gururunu yaşıyordu.
Doktor yanlarına doğru geldi, bir dakika bekledikten sonra serumu, çıkarttı ve tahlil sonuçlarını almak için laboratuvara gitti.