Gökalp merdivenlerden yavaş adımlarla iniyordu. Bir genç hemen onun yanına gelerek ocak başkanın geldiğini haber verdi ve hemen dışarıya çıktılar.
Zuhal dışarı çıkan Gökalp'i gördü ve yine kaderin cilvesine isyan etti. O sırada bir genç yanlarına geldi ve üst kat dolu boş olan yerlerde ocak gençlerine ayrıldı altta yer varken içeriye geçin, dedi ve onlarda içeriye girip oturdular.
Ocak başkanının protokole geçip oturması ve teşkilat gençlerinin üst kata geçip oturmasıyla program başladı. Önce şanlı İstiklal Marşımız okundu sonra ise Can Azerbaycan'ımızın milli marşı okundu.Sıra sıra konuşmalar yapıldı en son Hocalı Katliamını yaşayan bir kadın başladı anlatmaya, Türk kadınına vurgu yapan kadın şu sözleriyle geceye damga vurmuştu;
Bizim kadınlar az doğurur ama doğurursa Atilla , Alparslan, Metehan, Fatih, Atatürk doğurur.
Bütün salon ayakta alkışlamıştı, Zuhal bu konferanstan çok etkilenmişti. Türk kızı olmaktan gurur duyuyordu ve ocak gençlerinin Ne mutlu Türk'üm diyene nidalarına katılıyordu.
Konferans bitmişti. Gökalp konferans salonuna göz gezdiriyordu. Gözleri Zuhal'i arıyor ama bir türlü bulamıyordu. Herkesle beraber o da kapıya doğru yöneldi ve kalabalıktan sıyrılarak aşağı kata indi. Aşağı katta pek kimse kalmamiş, hemen hemen herkes dışarı çıkmıştı. Gökalp hemen kendini dışarıya attı ve çıkanlara göz gezdirdi ama bir türlü Zühal'ini göremedi.
Zuhal, umutsuzluğa kapılmış ve kaderin onlara hep böyle oyunlar oynayacağını düşünüyordu. Kızlara otobüse binmek istemediğini, yürüyetek gitmek istediğini söyledi. Kızlarda kabul etti. Tuğçe ona sıkma canını gördün işi vardı bugün olmadı yanına yarın gelir, dedi. O da hiç sanmıyorum deyip kestirip attı. Sonra yemek yemek için bir restoranta gittiler.
Gökalp dışarı çıkmış etrafa deli gibi bakınıyordu. Bir türlü Zühal'i göremiyordu. O da umutsuzluğa kapılıp bir sigara yaktı ve ocak başkanının salondan ayrılmasıyla beraber o da evin yolunu tuttu. Biraz yürüdükten sonra eve gitmekten vazgeçti ve her zaman efkarını akıttığı ırmak kenarına geçti.
Zuhal haricinde herkes yemeğini bitirmişti, sonra kalkıp hesabı ödediler ve çıktılar. Zuhal sanki bir travma yaşamıştı. Gökalp'e çok yaklaşıyor ama bir türlü vuslata eremiyordu. Yavaş yavaş ilerliyorlardı ve ırmak kenarından geçiyorlardı. Zuhal'in içindeki karamsarlık buradan geçerken biraz dağılmıştı. Sanki içine yarinin kokusunu alıyordu, bugün otobüste utana sıkıla ama doya doya içine çektiği kokuyu. Biraz daha yürüyüp ırmak kenarını geçince yine üstüne kara bulutlar çökmüştü.
Gökalp bir kaç sigara içip kafasında ki düşünceler ile cenk ediyordu. Hergün saatlerce oturup sıkıntısını döktüğü o yer, bugün o nu sıkıyordu. Daha çok dayanamayıp ayağa kalktı. Hava henüz erken olmasına rağmen ortalıkta kimsecikler yoktu. Sonra Gökalp'in tek bir adımıyla önünde rüyasına giren ihtiyar kadın belirdi. Gökalp şaşırmıştı ve donup kaldı. Gözünün gördü hiç birşeyden korkmazdı ama bu defa gördüğünün gerçek olduğunun farkında değildi. İhtiyar kadın arkasını döndü ve yürümeye başladı. Gökalp şaşkın şaşkın ona bakıyordu, korkusu biraz geçmişti ama ürpertisi devam ediyordu. İhtiyar bir kaç metre gittikten sonra dönüp olduğu yerde dikili duran Gökalp'e baktı. Zor ve ağır adımlarla yürüyen kadın bu defa 1 saniye içinde Gökalp'in dibine kadar geldi. Gökalp'ın gözleri iyice açıldı ve vücudu buz kesti. İçinden dualar etmeye başladı ve kadın onun içini okur gibi baktı ve güldü;
Ey oğul, şeytan olsam şehvet varken, aşkla işim ne?
Gökalp, birşey diyemedi ihtiyara bakıyordu. Biraz daha durduktan sonra, ürkek bir sesle ;
kimsin sen, benden ne istersin? Dedi.
İhtiyar ona bakıp birşey istemem, senin isteklerini yerine getirmek için görevlendirildim, dedi.
Gökalp, artık korkusunu yenmişti ve ihtiyara dönüp, benim bir isteğim yok beni rahat bırak yeter , dedi.Ihtiyar sinirli bir ses tonu ile;
Olmasa ben neden burada olayım! Yokmuş, şuan Zuhal'in nerde olduğunu bilmek istemiyorsun yani.
Gökalp bu ses tonuna rağmen korkmamıştı. İhtiyar'ın gözlerinin içine baktı;
Sen bilir misin Zuhal nerededir? Dedi.
İhtiyar, sen adım at ayakların ona gidecek, dedi.
Gökalp biraz önce korkudan titrediği ihtiyara hiddetlenerek;
Git başımdan, bende durmuş bu ihtiyar bunağı dinliyorum. İn midir, cin midir bilinmez gelir bana akıl verir. Çarpar mısın, büyü mü yaparsın ne yaparsan yap ama defol git başımdan.
İhtiyar ortalıktan kayboldu. Gökalp hiddetle ve söylenerek yürümeye başladı. Ayaklarım götürecekse senin ne işin var pis bunak, mendebur kadın, daha ne olduğu bilinmez ama bana akıl verir, diye söylene söylene yürüyordu. Bir sigara yaktı, sonra sokağın birinden geçti, bir başka sokaktan daha. Sinirden evede gitmek istemiyordu. Sigarası bitince peşinden bir sigara daha yaktı. Bir sokaktan daha geçti ve ayaklarının onu tılsımlı sokağa götürdüğünü anladı ve yavaşlayıp o sokağa doğru adımlarını atmaya başladı. Tam sokağa çıkıyordu ki yan taraftan gelen bir kaç kız sesi duydu. Kafasını onlara doğru çevirdi ve gözlerine inanamadı.