Zaman buz tutmuştu, içine bir nefes cekebilmek bile epey zaman alıyordu. Gökalp, ay parçasının ela gözlerine tutulup kalmıştı ve ağzından tek bir kelime çıkmadan kalbinden Zuhal'e şu sözleri fısıldadı;
Gözlerin okadar derin ki
Kayboluyorum içinde
Baktıkça beni dahada derine çekiyor
Baktıkça dahada yaklaşıyorum
Kör kuyular içinde saklı olan
Hazine sandığında ki aşk elmasına.
Bu sözleri kendinden baskası duymadı, Zuhal'de duyamadı ama Zuhal'in kalbine nakşedildi bu sözler.
Arif , Gökalp'i dürterek 'hadi neyi bekliyorsun' dedi. Gökalp kendine geldi ve bakışını zorda olsa önüne dikmeyi başardı. Ayaklarını zor bela bir basamak yukarıya atabildi. Zuhal hâla duruyordu.Birşeyler onu sanki oraya çivilemişti . Gökalp basamakları çıktı ve geriye dönüp tekrar baktı. İçinden Allah'ım ne güzel bir kız diye geçirdi. Zuhal'de adımlarını atarak basamaklardan inmişti.
Arif, Gökalp'e dönüp 'ne o gardaş tutulup kaldın' dedi.Gökalp hâla o ela gözlerin etkisindeydi ve sadece dudaklarından 'ne güzel bir kız' sözünü fısıldadı ama ne fısıldama ses bütün koridor boyunca yankılandı. Gökalp acaba kız duydu mu diye endişe etti önce, sonra birden otoritesi aklına geldi ve acaba birisi duymuşmudur diye düşündü.Zuhal yüzünde gülücükler saçarak kantine girdi.Hemen Rumeysa'nın yanına gitti, Rumeysa'nın yanında sınıftan iki arkadaşı daha vardı ama bunlar Zuhal'inde samimi arkadaşlarıydı. Zuhal heyecanlı bir sekilde, dün yurdun önünde kitlenip kaldığı gencin kendisine baka kaldığını söyledi.Kızlar Zuhal'in gözlerinde daha önce hiç görmedikleri sevincini görünce, onlarda sevinmeye başladı.
Gökalp'le Arif işlerini bitirince temsilciğe indiler. Bir kaç genç içeride oturuyordu. Gökalp'in abi dediği fakültenin büyüklerinden olan Mehmet gençlere teşkilat ile ilgili meseleler anlatıyor, gençler can kulağıyla dinliyordu.Onlarda içeriye girdi ve selam verip oturdular. Gökalp'in gözüne okulun ilk günlerinde tanıştığı Mehmet Akif ve Barış ilişti. Sadece hal hatır sormuştu onlara, teskilat hakkında da en ufak bir söz etmemişti ama gençler teşkilatla tanışmıştı ve belkide buna bir hal ve hatır sebeb olmuştu. Gökalp çok severek dinlediği hatta katılıp bir şeyler anlattığı teşkilat meselelerinden bugün uzak duruyor, dinliyormuş gibi yapıp ay parçasını düşünüyordu.Arif, Gökalp'in sıkıntısını anladı ve 'reis hadi bir sigara içelim seninle' dedi. Gökalp sanki bu sözü bekler gibi hemen ayağa kalktı ve çıktı. Okulun kapısını biraz çıkıp, sigaraları yaktılar. Gökalp sigarasından bir yudum çekti ve olanları düşünmeye başladı. Yağmurlu gece sonrasında ruh adam, silah, ihtiyar ,o tılsımlı sözler ve en sonunda da tutulup kaldığı o ela gözler... Gökalp sigarasını bitirmişti, Arifle tek kelime konuşmadılar, öyle sessizce sigaralarını içtiler. Tam içeriye girecekleri sırada, ufuktan yine o ses yankılandı; "Aradığın kızı bulacaksın bende değil şifayı o ela gözlerde bulacaksın". Gökalp bu sözü işitince içeri girmekten vazgeçti ve ters dönüp adım atmaya başladı, ilerde beş altı kız çimlerde durup birbiriyle konuşuyordu. Gökalp onlara doğru baktı ve Zuhali gördü.Sırtı dönük olduğu için Zuhal onu görmüyordu.Onlara doğru adım attığı sırada , arkadan birisi ona reis diye seslendi. Gökalp'in başından kaynar sular dökülmüş gibiydi, sorumluluklarını unutup aşk meşk işleriyle uğraşıyormuş gibi hissetti. Arkasını döndüğünde beş altı gencin ona merakla baktığını gördü. Onların yanına doğru gitti ve selam verdi. Hal hatır sorduktan sonra içeriye girelim temsilcilik odasında çay içelim, dedi. Odaya geçtiler herkes Gökalp'ten birşeyler anlatmasını ve dinlemeyi bekliyordu. Gökalp'te biraz durgunluktan sonra gençlere Alparslan Türkeş'in 9 ışığı anlatmaya başladı.Bunları sadece saymakla yetinmemeyi manalarını kavramanın önemini anlatıyordu.Yavaş yavaş herkesin ders saati gelmişti, Gökalp'te bunu anlamış ve bitirmeye can atar bir tavırla hadi beyler herkes dersine, unutmayın ki bir ülkücü için en önemli şeylerden biriside derslerinde başarılı olmasıdır, dedi. Herkes dersine çıktı ama o odada tek başına kaldı, sonra kapıyı kitleyip bir sigara yaktı, yaklaşık yarım saat hic kıpırdamadı. Kapının kolunun gıcırdamasıyla kendine geldi. Kapıyı açtı, sınıftan arkadaşı ve can gardaşı Tunay'la karşılaştı. Onuda yanına alarak dışarı çıktı.
Tunay biraz geveze ama yüreği çok temiz bir insandı, okula bir yıl önce yatay geçisle gelmişti. Gökalp'te ona gelir gelmez sahip çıkmış ve yalnız bırakmamıştı, zamanlada samimiyetleri dahada artmıştı.
Gökalp bir sigara yaktı ve okulun önünde ki banka oturdu. Tunay sağ tarafa doğru bakıyordu. Gökalp önce aldırış etmedi ama kafasını çevirir çevirmez yine Zuhal'i gördü. Bir grup kız oracıkta durup konuşuyorlardı. Gökalp heyecanla Tunaya baktı.Gökalp:Ne bakarsın iki saattir elin kızlarına
Tunay:Reis tanıdık geldiler ondan baktım.
Gökalp: Tanıdın mı, tanımadın mı?
Tunay: Şahsi olarak içlerinden birini tanıdım ama diğerlerinide görmüştüm dedi.
Gökalp: Hangisini tanıdın ve digerlerini nerde gördün.
Tunay: Esmer olanı tanıdım adı Seda digerleride onun sınıfındalar isletme birdeler.
Gökalp'in içi rahatlamıştı Tunay'ın ay parçasına bakmadığını anlamıştı ve ay parçasını nerede bulacağını biliyordu artık...