-
"sekiz.. dokuz.. on-uyuyor musun jungkook?"
"hayır."
"gözlerin kapalı."
"hissediyorum."
"neyi?"
"dokunuşlarını." çıplak sırtımda dolanan parmaklarının birkaç saniyeliğine durduğunu hissettim ama çok kısa sürdü, bir nefes alımlık sürede dakikalardır sürdürdüğü işin geri döndü.
yarım saatten fazladır taehyung'un geniş yatağında, küçük lambanın zayıf ışığı altında uzanıyorduk ve birkaç kelimeden fazla konuşmamıştık. artık onun dokunuşlarına ve yanımdaki varlığına öylesine alışmıştım ki sanki olması gereken buymuş, benim yerim her zaman onun yanıymış gibi geliyordu, konuşmadan geçirdiğimiz dakikalar vakit kaybı değil de günlük rutin parçasıydı, birbirimizde dinleniyorduk.
sıcacık parmak uçlarını sırtımda dolaştırmaya devam etti. yüzüstü bir şekilde uzanıp ona bunu yapması için fırsat tanıyan bendim. başını sağ eline yaslamış, loş ışığın el verdiği kadarıyla sırtımdaki benlerde geziniyordu parmakları. onlara eşlik eden dudakları ise her bir dokunuşun üstüne izini bırakmak ister gibiydi, sayamadığım öpücükleri hiç durmaksızın tenimde yerini bulmuştu.
"yakınlaşmaya başladığımız ilk an çok korktum taehyung," bu huzurlu sessizliği bitiren ben olmuştum. "varlığın yokluğundan daha yabancıydı. aklımdan geçen tek şey, buna alışırsam günün birinde beni bırakıp gideceğindi. yine de kendimi geri çekemedim. öyle güzel bakıyordun, dokunuşlarınla öyle güzel işliyordun ki içime, gidemedim." usulca enseme ulaşan parmaklarıyla hafifçe sıktı narin tenimi.
"her zaman cesur olan ve ilk adımı atan bendim, kabul. hatta seni istemediğin bir sürü şeye zorladığım ve rahatsız hissetmene sebep olduğum için kendimi asla affetmeyeceğim, çok suçlu hissediyorum. yine de.." bakışlarımız buluştuğunda beni büyük bir dikkatle dinlediğini ve doğrudan gözlerime baktığını fark ettim. "yine de bunları yaparken karşılık alacağımı tahmin etmemişim. kafamdaki sen her zaman en tepede olandın, dokunulmazdın ve ben senin olsam bile sen asla benim olamazdın." yüzüstü yattığımdan dolayı boğuk çıkan sesimi netleştirmek adına yatakta doğruldum. şimdi daha rahat bir pozisyonda, sırtım yumuşak yastığa yaslıyken tek odağı ben olan taehyung'u izliyordum. "beni terk etmene dayanamam."
"seni terk etmem jungkook."
"edebilirsin. bir gün canına tak eder, vurur kapıyı çıkarsın. artık yanımda olmak istemezsin ya da bana dayanamazsın-sana güvenmediğim için değil bütün bu ihtimaller. sadece.. kendime güvenmiyorum ve bir gün beni sensiz bırakma ihtimalini düşünüyorum. dayanamam. bir terk edilme daha kaldıramam."
taehyung beni çıplak göğsüne çekerken bir an olsun tereddüt etmedi. uzun kolları beni her şeyden korumak istercesine omuzlarıma sarılmıştı ve ben buradan bile buruk bir şekilde çarpan kalbinin sesini duyabiliyordum.
dudakları belli belirsiz saç diplerimde geziniyordu. sıcak nefesi yüzünden ürperen bedenimle biraz da sokuldum ona, ellerim beline sarılmıştı bile.
"daha önce haberim bile olmayan bir yolda yürüyorum jungkook. ne adını duydum, ne önünden geçtim. ben de korkuyorum. en az senin kadar ben de endişeliyim ama tek başıma olmadığımı biliyorum." cümlesine devam etmeden önce derin bir nefes aldı ve saçlarımı geriye doğru itip çıplak kalan alnıma bir öpücük kondurdu. "birlikte yürüyoruz. sana korkma, korkuların boşuna diyemem fakat yanında olduğumu bil istiyorum. nasıl başladığımıza bakılırsa bu duruma gelmemek için her şeyi yapmışım gibi görünüyor, biliyorum," dedi hafifçe kıkırdarken. "kendimi her şeyden korumak istiyordum ve yara almaktan korkuyordum.