because all that you are is all that I'll ever need
-
içime çektiğim her nefesin ciğerlerimi yaktığı, daha fazla dayanamayacak olsam da ayak tabanlarım kanayana kadar koştuğum yolların bir türlü son bulmadığı rüyalarım olurdu. her şey anlamsız, acı verici ve sonsuz gelirdi. ortaya koyduğun efor ve harcadığın enerjinin bir hiç uğruna gittiğini hissettirdi sana. son zamanlarda bunun hayatımda oynadığı rolü düşünüyordum ve bir türlü içinden çıkamadığım sıkıntılar tıpkı o sonsuz yolları hatırlatıyordu.
minseo'nun dediğine göre düğün ertelenmişti, yaklaşık olarak bir ay. o, bunu bir felaket olarak görse de içten içe rahatladığımı söylemek yalan olmazdı. bu elbette iyi bir haberdi, çünkü taehyung'un hala düşünmek ve bir sonraki hamlesini planlamak için zamana ihtiyacı vardı. suratındaki düşünceli ifadeden bir türlü kurtulamıyor, günlük işlerinin bile aksamaya başladığı bir hale bürünüyordu ve ben ona yardımcı olmak adına en ufak bir şey yapamıyordum.
bütün gün birlikteydik, hatta neredeyse onun evine taşınmış gibi bir şeydim çünkü en son evime ne zaman gittiğimi bile hatırlamıyordum. olan olaylar ilişkimizi kötü yönden etkilememiş hatta aramızdaki bağın daha da güçlenmesini sağlamıştı. yine de onu ıslak öpücüklere boğmak, kulağına fısıldadığım uydurma masallarla uyutmak ve güçlü kollarımla bolca sarılmaktan başka bir şey yapamıyordum. sonuçta, geçtiğimiz dönem taehyung'un kendi içinde yaşadığı bir çatışmayı da içinde bulunduruyordu ve buna dışarıdan yapılacak bir müdahalenin başarısız olacağı su götürmez bir gerçekti. o yüzden ona manevi açıdan destek olup her an yanında olduğumu hatırlatmaktan, hissettirmekten bir an olsun geri kalmıyordum.
bir de.. ah, tanrım. bir de bunca şey arasında taehyung'un yaptığı 'evlenme teklifi' vardı!
her bir saniye zihnime kazınmış o an en az bir film sahnesi kadar büyülüydü benim için. teklifini nasıl bu kadar sakin bir şekilde karşılamıştım bilmiyordum fakat o günden beri sanki günlerim daha iyi geçiyordu. sabahları daha enerjik uyanıyor, yemek yerken ayrı bir keyif alıyor ve en basitinden birkaç kadeh bir şeyler içerken bile daha tatlı geliyordu. taehyung'un eşi olma düşüncesi bile tek başına inanılmaz bir şeyken günün birinde gerçekten evlenecek olmak her seferinde kalbimi hızlandırıyordu.
az önce uyandığım uykunun uyuşukluğundan sıyrılmaya çalışırken bütün bu iniş çıkışlara rağmen hırsından ve çalışkanlığından biraz olsun bile kaybetmeyen taehyung'u düşünüyordum. o büyülü 'tek gecelik tatilimizin' üstünden neredeyse iki hafta geçmişti ve eve döndüğümüzden beri taehyung yaklaşan finalleri için ders çalışıyordu. belki de bu onun sorunlarla baş etme yollarından biriydi, diye düşünüyordum. günlük olarak neredeyse dört saat ders çalışmaya ayırıyor, geriye kalan vaktini ise uyuyarak, yemek yiyerek ve benimle birlikte dışarıda vakit geçirerek harcıyordu.
sabah uyandığımız saat biraz geç olduğu için hızlı bir kahvaltının ardından kendini odasına kapatan taehyung yüzünden tek başıma birkaç saat geçirmiş, gerçek anlamda yapacak hiçbir şey bulamadığım için midemi çikolata ve şekerlerle doldurduktan sonra onun beraberinde gelen yorgunluk üzerime çökmüş, televizyon izlerken öylece uyuyakalmıştım. gözlerimi açtığımda ise hava çoktan kararmıştı.
önce kendime gelmek adına banyoya doğru ilerleyip buz gibi olan suyla yüzümü yıkamıştım. fazla uyumaktan dolayı şişen gözlerim ve dudaklarımla birlikte oldukça komik görünüyordum fakat yine de umursamadım ve yüzümü temiz bir havluyla kuruladıktan sonra mutfağa doğru ilerleyip etrafı toparladım. akşam yemeği saatiydi. açıkçası yemek hazırlamak için fazlasıyla uyuşuk hissediyordum ama yine de son zamanlarda çok fazla hazır şeyler tükettiğimiz için kendimi bir şeyler yapmaya zorladım.