final
everything has changed and now it's only you that matters
-
umut etmek ve hayal kırıklığına uğramak.
son zamanlarda olduğumu düşündüğüm ve aslında olduğum kişinin çok farklı iki insan olduğunu fark etmiştim. düşündüğümün aksine güçsüz biri değildim. aslında beni güçsüz olduğuma inandıran insanlar etrafımdan bir bir eksilince fark etmiştim bunu. kendi ayaklarım üstünde durabiliyordum. tamam, başlarda belki defalarca kez tökezlemiştim ve dizlerimde düştüğüm yolların izleri hala duruyordu ve hiç kolay olamamıştı bunları atlatmak fakat ben yine de güçlü biriydim. doğruları ve sıkı sıkıya tutunduğu değerleri için savaşan güçlü biri.
kötü biri değildim mesela. bunca sene kendime eziyet edip, bütün bunları yaşama sebebimin yaptığım kötülükler olduğunu sanmış, bir de üstüne bunları hak ettiğimi düşünmüştüm ama ben kötü biri değildim, yaşadığım şeyleri hak ettiğim için değil de belki sadece yaşamam gerektiği için yaşamıştım. kimsenin hayatı mükemmel değildi. hayat hepimizi zorlu bir sınavdan geçiriyor ve bu sınavın sonucunda hayatta kaldığımız halimizle yolumuza devam edip yapabilirsek de üstüne bir şeyler katıyorduk.
çok fazla hayal kırıklığım vardı çünkü her ne kadar inkar etsem de ben her işime büyük bir umutla başlamıştım. sürekli olarak kurtulma çabasında olduğum için acele ediyor, eğer biraz sabretsem çok iyi sonuçlanacak işlerimi en olmayacak şekilde mahvediyordum ve elimde koca bir hayal kırıklığıyla evime dönüyordum.
en azında bu taehyung'la tanışana kadar böyleydi.
onun hayatımın miladı olduğunu kabul ettiğim çok olmuştu. bundan zerre gocunmuyor hatta açık açık gurur duyuyordum. beni daha iyi bir insan olmaya teşvik eden, kusurlarımla barışmayı öğreten ve en önemlisi de pes etmemem için elinden gelenin en iyisini yapan biriydi o. bir noktada hayatımı kurtardığını söylesem kesinlikle yalan söylemiş olmazdım.
şimdi ise yatak odasında telaşlı hallerini izlerken ne kadar zorlu yollardan geçtiğimizi düşünüyordum. hayat bize adil davranmamıştı ancak bundan şikayetim yoktu. yaşamamız gereken şeyleri yaşamış, en ağırından olsa da dersimizi alıp öyle devam etmiştik. en önemlisi de bütün bu zorlukları birlikte aştığımızı bilmemizdi. her zaman yan yana, el ele durmuş ve asla birbirimizden vazgeçmemiştik.
"taehyung inan bana," sıkıntılı bir ifade bulunan küçük yüzünü ellerimin arasına aldım ve alnına minik bir öpücük kondurdum. "harika görünüyorsun."
mezuniyetinin üstünden neredeyse bir yıl geçmişti. öğretim hayatında kazandığı sertifikalar, gerçekten harika bir ortalamaya sahip olması, kendini ifade ederken bir an bile tereddüt etmemesi ve öğretmenlerinin referansları sayesinde önce bir hukuk bürosunda işe başlamış, orada kazandığı deneyimler ve edindiği iyi iş ilişkileri sayesinde şehirdeki en iyi şirketlerden birinde hukuk danışmanlığı yapması için teklif almıştı.
onun adına çok mutluydum çünkü onun en dibini görmüştüm. bundan aylar önce karşımda iyi olmayı reddeden bir taehyung vardı. korkuyordu. kendini hapsettiği zindana öylesine alışmıştı ki pencereden giren gün ışığı onu iliklerine kadar korkutuyordu ve bunu reddediyordu. ona toparlamak kolay olmamıştı açıkçası. şimdi düşününce gittiğimiz onca seans, iyileşme süreci.. gerçekten kolay değildi. onu bir an olsun yalnız bırakmamıştım. artık karşımda iyileşmiş bir taehyung vardı, hem de her anlamda.
o düğüne gitmemiştik.
bunun hayatı için bir dönüm noktası olduğuna inanıyordum.
belki gidip o insanlara yüzleşmiş olsaydı her şey daha farklı olabilirdi ve bunun iyi yönde mi yoksa kötü yönde mi olacağını asla bilemeyecektik ve merak etmiyordum. taehyung bütün o insanları, ailesi bile olsa, hayatından çıkarmıştı. bu vermesi oldukça zor bir karar olmuştu ama bir şeylere başlamak, kendi hayatını ve düzenini kurmak adına attığı en önemli adımlardan biriydi.