0.6

38 12 14
                                    

Arabasını durdurup indiğinde hafif yağmur çiseliyordu. Güneş yeni yeni doğmaya başladığı için gökyüzü kırmızıya çalıyordu. Siyah saçlarının yüzüne yapıştığını hissetti yağmurdan dolayı. Gözleri birkaç adım önündeki karakoldaydı. Aklında buraya gelmek yoktu alsında. Sadece sürmüştü arabayı neresi olduğunu düşünmeden. Durduğunda ise burada bulmuştu kendini.

Derin bir nefes alıp daha fazla düşünmeyi bıraktı ve karakolun kapısını açıp içeri girdi. Sabahın bu saatinde de olsa çalışan birçok kişi vardı. Büyük ihtimalle hepsi gece çalışıyordu ve birkaç saat içinde onlar gidip yerlerine başkası gelecekti.

Karakolun içinde birkaç adım daha attı. Etrafta gezdirdi bakışlarını. Sebebini bilmese de gözleri komiser Minho'yu arıyordu. Belki de bu saate onu burada araması saçmalıktı. Hatta başlı başına onu arıyor olması saçmaydı ama istemsizce gözleri onu arıyordu.

"Yardımcı olabilir miyim?"

Yanından gelen ses ile hızla o tarafa çevirdi bedenini. Üzerinde üniforması ile kendisine soru soran memuru gördüğünde kısa bir an ne diyeceğini bilemedi. "Lee Minho'yla görüşmek istemiştim."

Zoraki duyulan sesine rağmen onu anlayan polis memuru kendisiyle gelmesini işaret etti. Felix de önündeki polisi takip etti hızlı adımlarla. Bir kapının önüne geldiklerinde önce kapıyı tıklamış, içeriden gelen ses ile içeri girmişti polis. Felix ise kapıda beklemeye devam etti. Kalbi nedenini bilmediği bir şekilde hızlı atıyordu. Bunu yalnızca kırk dakika kadar önce yaşadığı olaya bağladı.

Birkaç saniye içinde ona yol gösteren polis odadan çıkmış ve kapıyı aralık bırakarak Felix'e izin vermişti. Felix teşekkür ederek içeri girdi ufak adımlarla. Minho'yu gördüğünde ona ne diyeceğini bile bilmiyordu ama ona güvenebileceğini, onun da kendisine inanacağını hissetmişti.

Kendine özel olan odada sabaha kadar uğraştığı dosyaları hala incelemeye devam ederken kapının kapanma sesi ile başını kaldırdı Minho. Haber veren memur ona birinin kendisi ile görüşmek istediğini söylediğinde bu saatte kim olduğunu merak etmişti ama karşısında yağmurdan dolayı sırılsıklam olmuş Felix'i görmeyi beklemiyordu.

Anında elindeki dosyayı masanın üstüne bırakırken koltuğundan kalkıp siyah saçlı oğlanın önüne geldi. "Felix iyi misin?" kötü gözüküyordu. Hemen yan taraftaki dolaptan kalın hırkasını çıkartıp Felix'in omuzlarına bıraktı. Ardından da masanın önündeki koltuklardan birine oturması için yardımcı oldu ona.

Felix üzerindeki hırkaya sarılıp ıslandığı için hafiften üşüyen bedenini ısıtmaya çalışırken Minho dışarıdan birine sıcak bir kahve getirmesini söylemiş ve kapıyı kapatıp Felix'in karşısındaki koltuğa oturmuştu. "Ne oldu anlatır mısın?" diye sordu sakince. Küçük olan, gözlerinin içine bakmıyordu asla. Sürekli kafasını başka yönlere çeviriyordı. Minho önce ona biraz zaman tanıdı. Şokta olduğu açık olan Felix'in biraz olsun kendine gelmesini bekledi. Kahvesi geldiğinde en azından birkaç yudum alması için diretti.

"Felix, anlat hadi."

Hala anlatıp anlatmamakta kararsız olan Felix ise düşünüyordu. Her ne kadar evde ona kızmış olsa da ya Hyunjin’in dediği gibi kafasında kurduğu bir şeyse bu olanlar. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Öyle olmadığına emindi. Duymuştu, görmüştü. Yanılamazdı. "Eve yemek söylemiştim akşam. Sonra gelen kurye... Biraz tuhaftı. Simsiyah giyinmişti. Şapkası olduğu için yüzünü göremedim. Ama dudaklarında bir sırıtma vardı. Bu biraz ürküttü beni yemeği alıp kapıyı suratına kapattım."

Behind The Light | MinlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin