❀
"İnince direkt otele geçeriz ilk. On üç saattir uçuyoruz yorulduk. Akşam beşe kadar vaktin var. Sonra da hazırlanıp gideriz. Alırlar zaten bizi. Olur mu tamam mı? Felix onay versene. Aloooo"
Camdaki bakışlarını bıkkınca arkadaşına çevirdi Felix. Tam da dediği gibi on üç saattir uçuyorlardı ve oturmaktan bir tarafları uyuşmaya beli ağrımaya başlamıştı bile. "Jisung, boğacağım seni." ellerini hızlı bir hareketle arkadaşının boğazına götürdü ama dokunmadı ona. "Bırak bırak ne olur beynim pelte oldu senin yüzünden. Susmuyorsun."
Oturduğu koltukta yapabilecekmiş gibi geriye doğru gitmeye çalıştı Jisung. Dudaklarında yaramaz bir çocuğun gülümsemesi vardı. "Ama ben sadece bilgilendirme yapıyordum."
"Benimle birlikte bütün uçağa da yapıyorsun bu bilgilendirmeyi yalnız."
Jisung'un bakışları anında etrafta gezindi. Üzerlerinde birkaç göz fark ettiğinde boğazını temizleyip önüne dönmüş ve tabletini kapatmıştı. "İyi tamam yarım saate ineceğiz zaten. Sonra konuşuruz."
"Keşke hiç konuşmasak." Felix söylediği ile Jisung'un kötü bakışlarını aldığında omuz silip tekrar cama çevirdi bakışlarını.
Jisung yüzünden uykusunun içine edilmişti resmen. Bugün ayrı bir enerjisi olan arkadaşı asla susmuyordu. Halbuki bir yanlarında oturan Jeongin neredeyse deliksiz uyumuş, sadece yemek dağıtıldığında açmıştı gözlerini. Jeongin olmayı diledi o an ama kaderinde Jisung tarafından saatlerce rahatsız edilmek vardı maalesef.
Yaklaşık yarım içinde uçak İtalya'daki havaalanına inmişti. Onları orada Louis Vuitton'un gönderdi özel araç karşılarken hiç beklemeden doğruca otele geçmişlerdi. Odaya girdiği anda kendini yatağa atarken Jisung ve Jeongin de peşinden girdi.
Aralarında en şaşkın olan kişi olarak Jeongin direkt cama yapışırken dudaklarından şaşkınlık nidası fırladı. "Ben otelde alıcaz diyince... Otel işte, diye düşünmüştüm. Isola Bella'dayiz. Burası saray gibi!"
Jisung çantalarını kendi odasına bıraktığı için rahatça koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı. "Açıkçası böyle bir yeri ben de beklemiyordum. Şu an resmen bir adada muhteşem bir oteldeyiz ve iki gece boyunca burada kalacağız."
"Bizik şirket Louis Vuitton'un kurban olsun ya. Cennette gibiyim şu an." yattığı yerde boğuk çıkan sesiyle konuşmuştu Felix. Yorgundu ve biraz olsun uyumak istiyordu. Ayriyeten jet lag yüzünden başı da ağrıyordu. "Azıcık uyuyalım mı? Sonra öğle yemeğine gideriz, hm?"
Herkes onu onaylayıp dışarı çıktığında masanın üstüne koyduğu kamerası ile yayınlayacağı vlog için kısa bir video çekmiş ve ardından temizlenip yumuşak yatağın içine girmişti ama çok da uzun sürmemişti bu uykusu. Yalnızca iki saat sonra sanki birisi gözlerine ışık tutuyormuş gibi rahatsızca uyanmıştı.
Jisung'un da iteklemeleri ile hazırlanıp çıktı odadan. Ufak çantasını ve kamerasını aldı sadece yanına. Bu itlaya gezisinde ara ara vlog için video çekmeyi ihmal etmeyecekti.
Jeongin, Jisung ve Felix üçlüsü öğle yemeği için restorana girdiklerinde aç olduklarından ilk iş yemeklerini sipariş ettiler. Hızlıca gelen yemekleri ile sakince karınlarını doyururken ilk lafa giren Jisung olmuştu. "Minho'ya söyledin mi bari vardığını?" dalga geçerek sorduğu soruya karşılık Felix gözlerini devirdi. Ağzındaki ekmeği yuttuğunda bıçağını üzerine doğru salladı.
"Dalga geçme benimle. Adam sadece merak edeceğini haber vermemi söyledi. Ben de söylediğini yapıyorum." dedi Felix ama bundan ibaret değildi tabiki. Sadece bilgilendirme yapmak için yazdığı adamla ara ara sohbet eder olmuşlardı. İş sadece bilgilendirmeden çıkmıştı yani.
![](https://img.wattpad.com/cover/361874357-288-k700160.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Behind The Light | Minlix
FanfictionFelix'in hayatı, ışıkların altında mükemmel görünse de, karanlık bir gölge peşini bırakmıyor. Bir gece tehlike kapısını çaldığında, Minho ile yolları kesişiyor. Korku ve sırlarla dolu bu hikâyede, güvene ve belki de aşka giden yolu birlikte bulabile...