Hiç bu kadar rahat ve deliksiz uyuduğumu hatırlamıyordum. Kabusları görmeye başladığımdan beri zaten uyumak benim için bir ihtiyaç değil eziyet olmuştu, dinlenmek bir yana dursun yorgun uyanıyordum. Bu sihirli ot komplosuna sinirlenmem gerekirken halimden oldukça memnundum. Ama bu,hesabını sormayacağım anlamına gelmezdi.
Yatakta doğrulup bir süre odayı inceledim. Yattığım yatak,çift kişilikten küçük, tek kişilikten büyüktü. Belki de hiç tanımadığım bu yabani adamın yatağındaydım.
Yatağın başucunda bir komodin ve üzerinde bakır bir sürahi ve bardak duruyordu. Pencereler içeriden tahtalar çakılarak kapatılmıştı. Karşı duvarda bir ayna ve tuvalet masası vardı, masanın küçük bir çekmecesi vardı. Biraz odayı gezmek ve kurcalamak için yerimden iyice doğruldum, ayağa kalkmadan önce biraz bekledim,çayın başka ne tür etkileri olduğunu bilmediğimden bir sürprizle karşılaşmamak adına başımın dönmediğinden emin olduktan sonra kalktım. Çekmecelerde işime yarayabilecek hiçbirşey yoktu.Aynadaki yansımama gözüm takıldı. Omuzlarımın biraz altında olan saçlarım şimdi daha uzundu, belime iniyordu neredeyse. Bunu, ne koşarken ne de daha sonra farkedememiştim.Saçlarımdan daha siyah olan kaşlarım çatıldı, yüzümü incelemeye devam ettim. Sanki aynadaki bu kişiyi ilk kez görüyordum. Sol kaşımda bir adet beyaz tel gözüme çarptı, ben uyurken ne kadar zaman geçmiş olabilirdi ki? Kafam iyice karışmıştı. Dışarıdan gelen ayak sesleriyle irkildim, cama yöneldim, tahtalardan aralık kalan kısımdan bir şeyler görmeye çabaladım. Yaban geliyordu.
Havanın rengine bakılırsa,gün yeni ağarıyordu, ve bu kasvetli karanlıkta gördüğüm kadarıyla yabanın üzerinde siyah kapşonlu bir pelerin, türlü silahlar ve kan vardı.İçim korkuyla ürperdi, bu adam ne yapıyordu, beni bu odada kilitli bırakıp gittiği yer hangi lanet delikse orada ölme ihtimali mi var demekti bu. O an kendimle yüzleşemediğim şey; asıl korkum bu esrarengiz yabancının ölmesi mi yoksa beni burada kilitli bırakıp ölmesi mi ben de emin değildim.
Korku ve sinirle yükselen nabzım aklımı da ele geçirmişti, yine bir hışımla kapıyı yumrukladım ve bu sefer temkinliydim, bu yabanın karşısında aptal bir kız çocuğu gibi duramazdım.
Kapı açıldığında kendimi hızla geri çektim, yaban karşımda kanlar içinde dikiliyordu, ama yaralı ve acı çekiyormuş gibi görünmüyordu. Siyah saçları terden ve kurumuş kandan birbirine karışmıştı, yüzünde de kurumuş kan lekeleri vardı. Bir an olduğum yerde kalıp baştan ayağa süzdüm bu yabancı adamı, hakkında hiçbirşey bilmememe rağmen kanlar içinde kalan bu adam için endişeleniyor muydum?
"Bu iğrenç koku da ne? " Kokudan kusmak üzereydim ve biraz daha karşımda bu şekilde dikilirse kurumuş kanların üzerine bir de kusmuk eklenecekti.
"Sen yaralı mısın? " Yine peşpeşe dizdiriyordum sorularımı ve tabi ki yaban ayısı işine geldiği gibi cevaplıyordu.
"Benim kanım değil."
"Evet, artık görebiliyorum, iğrenç kokunun sebebi tam olarak nedir? "
"Kendine gelmişsin" Dedi sorularımı duymazdan gelerek.
"Evet gayet kendimdeyim ve artık bana bir açıklama yapmanın zamanı gelmedi mi sence de? Üstelik beni sen bayılttın o sihirli zımbırtılı çayla! "
"Duşa giriyorum, çıktığımda karnını doyurmuş ve üzerini değiştirmiş ol." dediğinde elindeki kağıt torbaları ancak farketmiştim ki arkasını dönüp başka birşey söylemeden paketleri masaya bırakıp uzaklaştı.
Bu umursamaz tavırları sinirimi bozuyordu. Hayatımı kurtarmış olması bana böyle davranabilme hakkını vermiyordu.Paketleri açtığımda içinden tam bedenime uyan deri bir pantolon, siyah bir yün kazak, yün eldivenler ve uzun siyah bir kaban çıktı. Diğer poşetteyse yiyecek bir şeyler vardı. İki gündür hiçbirşey yemediğim şimdi aklıma gelmişti, sihirli çayın bir diğer etkisi de buydu belki,hiç aç hissetmemiştim. Soğumayacak şekilde sıkıca paketlenmiş metal kapların birinden kocaman kemikli et, diğerinden harika kokulu bir çorba ve bir somun ekmek çıktı. Bu çorba da sihirli çay gibi büyüleyici kokuyordu, ama umrumda değildi çünkü açlığım beni ele geçirmişti bu kokular karşısında.
Hızlıca bitirip üzerimi değiştirmek için odaya girdiğimde hava iyice aydınlanmıştı, bu öyle günlük güneşlik bir aydınlanma değil, kardan bembeyaz olan yerin ve göğün aydınlığıydı.
Odadan çıktığımda gördüğüm manzara karşısında biraz şaşırmıştım. Yaban,kirlerinden arınmış,temiz kıyafetlerle karşımda dikiliyordu. Benim ve zifiri gözlerinin aksine siyahlara bürünmemiş,krem rengi boğazlı bir kazak ve kahverengi pantolon giymişti, üzerine de yine kahverengi uzun bir kaban.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordum merak ve korku karışımı titreyen sesimle
"Büyücüye."
"Ne? "🖤Bölüm Sonu🖤
Not: İlk 3 bölüm deneme amaçlıydı,
kısa ve heyecansız silmeyi bile düşünmüştüm. İlerleyen bölümlerde açıldım yazdıkça yazdım, emek verdim, lütfen sonraki bölümleri göz ardı etmeyin asıl heyecan orada:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Adam
FantasyAilesi kötü ruhlar tarafından katledilen bir adam,intikam ateşiyle avcılığı görev edinmiştir. Güçleri mühürlenmiş olan Alisa rüyaları yoluyla bu evrene düştüğünde geçmişindeki büyük sırdan habersizdir. Bu ikisini bir araya getiren kader mi yoksa tes...