Ve Ateş dudaklarımızın arasındaki mesafeyi kapattı...
İlk temas, kelebek dokunuşu kadar yumuşaktı. Sıcaklığı tüm vücuduma yayılırken, nefeslerimiz de birbirine karışıyordu, gözlerimi kapayıp kendimi anın büyüsüne bırakmak istedim. Zaman adeta durmuştu. Dünyadaki tüm sesler kaybolmuş,sadece kalplerimizin ritmi duyuluyordu.Karşılık vermek için can atıyordum. Kendimi bu büyüye kaptırmaktan da deli gibi korkuyordum. Ateş'in öpüşü derinleştikçe bu tutkuya karşı koyamayan ellerim kendiliğinden boynuna dolandı. Ensesinde, saçlarında dolaştı ellerim. Oturduğumuz yerde, vücutlarımız tamamen birbirine dönüktü şimdi. Ateş, ellerini belime dolamış kendine doğru çekiyordu. Bu fiziksel ve duygusal çekime karşı koymam gerekiyordu fakat içimdeki yoğun arzuya karşı savunmasızdım.
Soluksuz kalana dek,yıllardır bu anı bekliyormuş gibi tutkuyla öpüyordu. Kalbimin ritmi hızlandıkça nefesim düzensizleşmişti, durmamız gerekiyordu artık. Titreyen ellerim ve düzensiz nefesimi farkeden Ateş yavaşladı, nazikçe dudaklarını dudaklarıma son kez uzun uzun bastırdı ve yavaş yavaş geri çekildi. Kara irislerini gözlerimden ayırmadı. İkimiz de nefes nefeseydik. İkimiz de konuşmuyorduk. Bazı anlar hiç konuşmadan da anlaşılabilirdi. Bu tam da öyle bir andı. Gözlerimiz içimizdekileri dışarı dökmüştü çoktan. Gözlerini ilk kaçıran yine ben oldum, şimdi utangaç bir tavırla başımı önüme eğdim ve yanımda, yere bıraktığım içeceğimi alıp oyalanmaya çalıştım. Sanki az önce büyük bir arzuyla öpüşen ben değilmişim gibi.Ateş de içeceğinden bir yudum alıp arkasına yaslandı. Yalnızca bir iki dakika geçmişti ki, bu huzurlu sessizliği bölen Ateş'in çalan telefonu oldu.
Merakla ona döndüm ve telefona cevap verirkenki yüz ifadesini izledim.
Arayan her kimse bir sorun vardı.
"Tamam dostum, geliyorum. Kulede buluşuruz"
Ateş hızla yerinde doğrulurken telefonu kapattı. "Gitmemiz gerek." Dedi ve elimden tutup kalkmama yardımcı oldu.
"Sorun nedir?"
"Yolda anlatırım acele etmemiz gerek, yalnız seni oraya yanımda götüremem."
"Nereye?" İçimdeki korku büyüyordu. Bu arada hızlı adımlarla arabaya doğru yürüyorduk.
"Şehirde bir iblis saldırısı gerçekleşmiş, masum insanları hedef almışlar."
Gözlerim korkuyla büyüdü, bu dehşet vericiydi.
"İblisler şehirde dolaşabiliyorlar mı?"
"Aslında hayır, sorun da bu ya. Şehrin etrafındaki koruma kalkanları zarar görmüş olmalı."
"Bunu, birileri kasıtlı yapmış olabilir mi?"
Duraksadı, yüzüme düşünceli bir ifadeyle baktı. "Olabilir." dedi.Arabaya bindiğimizde, o kadar hızlı kullanıyordu ki, keskin virajlı yolda neredeyse sağa sola savruluyorduk.
Sakin sakin keyifle yarım saatte çıktığımız yoldan on dakikada inmiştik.Beni eve bırakırken hiç rahat görünmüyordu. Bu arada ev eski haline gelmiş, eşyalar derli toplu, kan lekeleri tamamen yok olmuştu. Marcia bu işte oldukça iyiydi.
"Ben gelene kadar dışarı çıkmaman gerekiyor, biliyorsun ev korunuyor, ama dışarıda savunmasızsın."
"Hı hı." Başımı onaylayarak salladım, ben de tedirgindim ama dediğini yaparsam sorun olmayacaktı.
"Şehir buraya bir saat uzaklıkta. İşim biter bitmez döneceğim."Çıkmadan önce iksir dolu raftan bir kaç şişeyi ceplerine koydu, zırhını ve silahlarını kuşandı. Son olarak ellerimi ellerinin arasına alıp, daha önce eğitimde kullandığım hançeri avuçlarıma bıraktı.
"Ne olur ne olmaz diye, nasıl kullanacağını biliyorsun zaten." Dedi, ve tebessümle göz kırptı. Hızlı adımlarla evden çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Adam
FantasyAilesi kötü ruhlar tarafından katledilen bir adam,intikam ateşiyle avcılığı görev edinmiştir. Güçleri mühürlenmiş olan Alisa rüyaları yoluyla bu evrene düştüğünde geçmişindeki büyük sırdan habersizdir. Bu ikisini bir araya getiren kader mi yoksa tes...