Minho, odasına geldiğinde saat akşam dokuz sularıydı. Akşam yemeği çoktan yenmiş ve kalan bütün prensler odalarına çekilmişti.
Seungmin'in fark ettiği üzere akşam yemeğinde üç tane daha prens eksilmişti. Elbette bu prensler Minho'nun yanında olabilirdi ama içinden bir ses son birkaç günde hızlıca azalan prens sayısının akşam yemeği itibariyle onbeşe düştüğünü söylüyordu.
Akşam yemeği için gelmeyen Minho'nun nerede olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Görüşmesi gereken prenslerle çoktan görüştüğünü ve sıranın kendisinde olduğunu biliyordu bu yüzden dokuza on dakika kala Minho'nun gelmeyeceğinden endişelenmeye başlamıştı.
Birbirlerini her gün gördükleri ve Minho'nun gitmeyeceğinden emin olduğunu bildiği için gelmeyeceğini düşünmekte kendini haklı bulmuştu. Üstelik Minho'ya açıklaması gereken şeyler vardı ve bugün yapamazsa fazlaca ertelemiş olacağından, Minho'nun daha erken anlatmadığı için kırılacağından korkuyordu.
Minho'yu kırmak, onu severken ve o kendisini el üstünde tutarken yapmak isteyeceği en son şey olurdu.
Fakat bütün bu endişesi on dakika sonra Minho'nun kapısını çalmasıyla son bulmuştu. Son zamanlarda Minho'yu her gördüğünde yaşadığı o tatlı heyecanı tekrardan yaşarken bu histen hiçbir zaman sıkılmayacağını fark etti.
Kapıyı güler yüzüyle açtığında ve Minho'dan da aynı şekilde bir karşılık aldığında aralarında bir şeyleri aşmış olmalarını fırsat bilerek kollarını hızlıca Minho'ya doladı.
O an için ne koridora çıkmış birinin onları görebileceğinden ne de yaptıklarının diğerleri tarafından hoş karşılanmayacağından endişelenmişti.
Kendi kolları Minho'nun boynunda, onun elleri de belindeyken birbirlerini daha birkaç saat önce görmelerine rağmen ne kadar özlediğini fark etti. Minho'nun da hafifçe saçlarına koklayıp küçük bir öpücük bırakmasıyla onun da kendisini bir o kadar özlediğine emin olmuştu.
"Bana ne yaptın bilmiyorum ama sensiz geçirdiğim bütün anlarda seni düşünüyorum ve yanımdayken, bir adım uzağımdayken bile seni özlerken buluyorum kendimi." Hafifçe kıkırdadı Seungmin. Kendisi de Minho'yla aynı durumdaydı ve bu durumdan hiç şikayetçi değildi.
Küçük bir çocuk gibi içinde tutamadığı sevinçle Minho'nun omzuna başını yaslayıp yan profilini izlerken cevap verdi.
"Şikayetçi misin bu durumdan?"
Karşılığında belindeki ellerin daha da sıkılaşması ve göğsünün tam olarak Minho'nun göğsüyle bütünleşmesine derin bir nefes almaktan başka bir şey yapamadı.
Minho'nun nefesini kulağında hissettiğinde ise elleri titremeye başlamıştı.
"Seninleyken hiçbir şeyden şikayetçi olmam."
Heyecandan titreyen ellerini gizlemek adına arkasında birleştirip Minho'nun kolları arasından çıktı. Biraz daha orada kalsaydı Minho'yu öpecekti ve şu an anlatması gereken şeyler varken bu hareket yalnızca bir şeyleri ertlemesine neden olurdu.
Fakat hala daha aklından tek geçirebildiği Minho'yu öpmek olduğu için anlattıkları bittiğinde ayrı geçirdikleri birkaç saatin acısını çıkaracak kadar öpmeyi aklının bir köşesine not etti.
"Minho, seninle bir şey konuşmam lazım." Bir anda ciddi bir yüz ifadesiyle baktığında Minho'nun da şaşırdığının farkındaydı.
"Bir şey mi oldu? Bir şey mi yaptım yoksa? Yanlış bir şey yaptıysam özür dilerim bir daha yapmamaya çalışırım." Kafasını hızla iki yana salladı reddetmek istercesine. Yanlış anlaşılmayı istemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love wins all; 2min
Fanfictionfar away in the universe from earth to mars will you please go with me? royalty, ftl, 2min uyarlama bir hikayedir.