Hyunjin'in kendisini aldattığına emin olduğu fotoğraf ve bunun kanıtı olan mektuptan sonra hala daha elleri titreyen bir şekilde dakikaları geçirdi. İçindeki sinir ve sinirden ziyade kırgınlık ne kadar derin nefesler alsa da geçmezken yemeğe bile gidecek gücü kendinde bulamıyordu.
Fakat hem yemeğe gitmesi, hem de yemekten sonra geri çeviremeyeceği Minho'yla buluşması gerekiyordu.
İlk geldiği günde olduğu gibi bütün duvarlar üstüne geliyormuş gibi hissederken az önce sakinleşmek üzere aldığı derin nefeslerin hiçbirisinin vücuduna girmediğini hissetmeye başladı.
Yine bir panik atağın pençesine düşmüştü fakat bu sefer onu kurtaracak bir Minho yoktu.
Her seferinde yanında Minho'nun olamayacağını bilmesine rağmen bir umutla küçücük bir nefes için çırpınan kalbini tutarak kapıya baktı.
Dakikalar sonra umutlarla baktığı kapısı yardımcıları tarafından açıldığında ne halde olduğunu göremese de Melody ve Daisy'nin verdiği tepkilerden hiç de iç açıcı olmadığına emindi.
"Prens Seungmin, ne oldu neden bu haldesiniz?" Olivia'nın omzunu tutup sarstığını hissetti. Aslında etrafındaki her şeyi hissedebiliyordu. Halini gören ve içlerinde en hassas olan Daisy'nin gözlerinin dolduğunu, Melody'nin şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırdığını ve aynı zamanda da doktoru çağırmak için muhafızlara doğru gittiğini görebiliyordu.
O ana kadar düzgün bir şekilde kafasını toparlayıp tepki verememiş olamsına rağmen olayın büyüyüp başkalarının kulağına gitmesini istemediği için zar zor nefes alarak Melody'nin kolundan tutup durdurdu.
"Lütfen.. kimseye haber verme. Yanımda durun ve nefes almamı sağlayın yeter." Hala daha kalbini tutarken ve bu defa bedeninin dayanamadığını, neredeyse bayılacağını hissederken Olivia'nın ayak ucuna doğru eğildiğini gördü.
"Kafanızı dizlerinizin arasına koyun, içinizden ona kadar sayın ve her ona geldiğinizde beşe kadar sayıp nefesinizi tutun. Hadi prens Seungmin, yapabilirsiniz."
Bu haliyle ne kadar derin bir nefes alabilirse o kadar derin bir nefes aldı ve Olivia'nın dediği gibi içinden ona kadar saymaya başladı. Sevdiği birisi, üstelik evlenmeyi düşündüğü birisi tarafından hiç beklemediği bir darbe almıştı ve bu kalp kırıklığını nasıl yok edebileceğini bilmiyordu.
Bu zamana kadar çok fazla kere güçlü kalması gerekmişti. Ablası evlenip başka bir yere gittiğinde eve ve kardeşlerine bakmak için güçlü kalması lazımdı, babası çalışamayacak duruma geldiğinde gülümseyip her şeyin düzeleceğini söyleyip güçlü kalması lazımdı. Seçimi kazandığını öğrendiğinde güçlü kalması lazımdı.
Seungmin bütün her şeyi başarabilirdi. Düşüp tekrar kalkar, hiçbir şey olmamış gibi yüzüne en büyük gülümsemeyi kondurup devam edebilirdi. Her şeyi zaman içerisinde yaşayarak öğrenmişti.
Ama kimse ona kalp kırıklığıyla nasıl baş edebileceğini öğretmemişti.
Seçim için fotoğraf çektirme sırasında Bayan Hwang'ın söylediği ve Hyunjin'in evlenmek için biriktirdiği o paraların kendisiyle olan geleceğine ait olmadığını bilmek, küçük kaçamaklar yaptıkları ve evi olarak gördüğü ağaç evlerinin Hyunjin için bir anlamı olmadığını düşünmek nefes almak için verdiği bütün çabayı yok ediyordu.
Seungmin'i bu kadar üzen şey Hyunjin'in ona karşı sevgisinin bitmiş olması değildi. Sevgi de bir gün tükenebilirdi, bunu biliyordu. İtiraf etmek gerekirse kendisi de buraya geldiğinden beri Hyunjin'i doğru düzgün düşünememişti. Belki aralarındaki mesafe kalplerinde de bir mesafeye neden olmuştu fakat bunun çözümünün aldatmak olmaması gerektiğine emindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love wins all; 2min
Fanfictionfar away in the universe from earth to mars will you please go with me? royalty, ftl, 2min uyarlama bir hikayedir.