curfews at midnight, we watch the sunrise

699 138 70
                                    

Seçim süreci ve saraya ilk adım attığı süreç boyunca beklemediği bir çok şeyle karşılaşmıştı. Mesela saraydaki çalışanların birçoğunun bu kadar kaba, dik başlı ve yargılayıcı olmalarını beklemezdi. Daha saraya varmadan arkadaş edinmeyi, ilk gün odadan çıkmak yasak olduğu halde panik atak geçirip yasağı çiğnemeyi beklemezdi.

Fakat en çok da daha ilk günden geleceğin kralı prens Minho'yla karşılaşmayı, konuşmayı ve arkadaş olmayı hiç beklemezdi.

Kaderin oyunu o ki, Seungmin yaklaşık yarım saattir görmeyi beklemediği prensle konuşuyor, onunla beraber gülüyor ve her geçen saniye şaşırmaya devam ediyordu. Prens Minho'yu ekranda onlarca kez görmesine rağmen seçimin sonuçlarının açıklanacağı gün onu ilk defa fark ettiği anı düşündü, prensin en az ekran başındakiler kadar gergin olduğunu izlerken bile anlamıştı ve onun da kendisi kadar bu işlerden habersiz olduğuna emin olmuştu.

Belki de prensle ilk karşılaşmasını bu şekilde beklemezdi fakat prensle ilk konuşmasının bu şekilde sakin, biraz eğlenceli ve bolca anlayış dolu olmasını beklemesi gerekiyordu. Birkaç gün önce ekranda gördüğü ve şu anda karşısında olan prensin ona saf duygularıyla kendini açtığını ve gerçekte de böyle bir kişi olduğuna emindi. Bu yüzden ona yardım etmeyi kabul etmişti ya zaten.

"Seungmin? Beni dinliyor musun?"

Prens'in işaret parmağının ucuyla omzunu dürtüklerken kocaman gözleriyle kendisine baktığını gördüğünde birkaç saniyedir düşüncelerinde daldığının farkına vardı.

"Özür dilerim prensim. Yalnızca dalmışım. Sizi dinlememek gibi bir şey yapamam."

"Ben de tam bundan bahsediyordum aslında. Pek fazla arkadaşım yok ama arkadaşlık olayının devamında saygı eklerinin kaldırıması gerektiğini biliyorum. Bu yüzden artık arkadaşsak yalnız olduğumuz zamanlarda bana ismimle hitap edebilirsin. Sen itiraz etmeden önce de belirteyim, bu teklifi ben sunduğum için hiçbir şekilde başın derde girmez."

Prens Minho'nun dediği gibi itiraz etmek için ağzını açan Seungmin, prensin sözleriyle hemen ağzını geri kapadı. Prens'in, daha doğrusu artık hitap etmesi gerektiği üzere Minho'nun ondan beklediği bu şey ne kadar kolay bir şey olmasa da, dakikalardır onun için bu kadar şey yapan ve onu dinleyen prens ile kısa sürede alışacağına emindi.

"Tabii ki prensim, istediğiniz şekilde hitap edeceğim size." dedi Seungmin. Karşısındaki prensin ona tek kaşını kaldırıp bakmasından sonra tekrar aynı hatayı yaptığını fark edince düzeltti. "Yani..  demek istediğim, tabii ki bundan sonra sana Minho diye hitap edeceğim."

Karşılığında aldığı gülüşle kendisi de mutlu olmuştu. Bir prensi mutlu etmek bu kadar kolay mıydı, yoksa sadece kendisi mi bu işte iyiydi?

"O zaman hitap işini de hallettiğimize göre sıra ne yapacağımızı konuşmaya geldi. Fakat ne kadar seninle konuşmayı sevmiş olsam da konuşmaya başlamamızın üzerinden oldukça uzun bir süre geçti, hava soğuk ve saat gecenin ikisi. İstersen ikimiz de odalarımıza çekilelim, yarın ortak yapacağımız kahvaltıdan sonra ilk olarak seninle konuşmayı talep edeceğim. Güzel bir yürüyüş yaparken konuşmak ikimize de iyi gelecektir." dedi Minho.

Artık arkadaş olduklarına göre biraz şakalaşmaktan ve aradaki neredeyse hiç görünmeyen buzları eritmekten zarar gelmez diye düşünen Seungmin ayağa kalmış olan prense aşağıdan baktı.

"Peki bunu bir randevu olarak mı görmem gerekiyor sevgili prensim?"

Minho'un, Seungmin'in ne yaptığını anlamasıyla gece boyunca yüzünden düşürmediği gülümsemesi yandan bir sırıtmaya dönmüştü.

love wins all; 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin