you're the scars on my skin

497 139 32
                                    

Simdi kucuk bir bilgilendirme yapiyorum. Bolumu tek partta yaparsam 3kdan fazla olacakti kelime sayisi ve okurken yoracagini dusundugum icin iki parta ayiriyorum. Aniden bitirdigim icin merak etmeyin okurken bir sonraki bolum coktan atilmis olur ardindan onu okursunuz <3

--------

Muhafızların sığınağa gelip herkesi teker teker sığınaktan çıkarmasının üzerinden geçen baş saatte hala daha Minho'yu görememişti.

Sığınaktan çıktıklarında saat kavramını yitirdiği için saatin kaç olduğunu bilemese de dışarının karanlığından geceye yakın olduğuna emindi. Şu anda ise dakikası dakikasına saydığı beş saatin ardından hava aydınlanmaya başlıyordu ve Seungmin'in hala Minho'yu görememiş olması içindeki huzursuzluğu tetiklemeye devam ediyordu.

Sanki, yalnızca Minho'yu görse ve iyi olduğuna bizzat şahit olsa saatlerdir içini yiyen huzursuzluğu bir anda dinecek gibiydi. Olivia, daha önce böyle bir durumda kaldıklarında Minho'nun bir çok işi üstlendiğini dile getirmişti. Kaybedilen askerlerin kimlik teşhisini yapmak, ailelerine mektuplar yazmak, cenaze işlemlerini düzenlemek ve yeni muhafızlar bulmak için adayları gözden geçirmek Minho'nun görevleriydi. Olivia, Minho'yu birkaç saat daha göremeyeceğini söylerken gerekirse onu odasında bulacağının da altını çizmişti.

Minho'nun görevlerinin onu merak eden bir prensten çok daha önemli olduğunu bildiği içindi bu beş saatlik bekleyişi. Ama biraz daha Minho'yu göremezse gerginlikten ve yaşadığı huzursuzluktan bayılacaktı. Sanki aralarında anlamlandıramadığı bir bağ vardı da, Minho'nun şu anda yardıma ihtiyacı olduğunu hissediyordu.

Bu yüzden Olivia'nın söylediklerine ve saatin tahminen sabahın dördü olmasını umursamadan yerinden kalktı ve hızlı adımlarla kapıya adımladı. Birazcık da olsa şu an yaptığı şey hakkında düşünürse geri döneceğinin ve ne kadar saçma bir düşünce olduğunu fark edeceğini biliyordu. Geri dönmek ve huzursuzluğuna devam etmek istemiyorsa hızlı olması lazımdı.

Göz açıp kapayıncaya kadar katları aşmış, kraliyet katına varmıştı. Fakat asıl sorun, şu andan itibaren ne yapacağını bilememesiydi. Evet ani bir kararla Minho'yu görmeye kraliyet katına gelmişti ama nasıl yapacaktı ki. Gidip bir anda Minho'nun odasının kapısını çalamazdı, kapısında bekleyen muhafızlar buna izin vermezdi. Muhafızlara onu içeri almalarını söylese burada birçok kez yaşadığı üzere sen kim oluyorsun denilip geri gönderilebilirdi ve kraliyet katında rahatsızlık yaratmak istemediği için geri dönemek durumunda kalırdı.

"Prens Seungmin?" kurtarıcısı olduğunu düşündüğü ses düşüncelerini böldü aniden. İlk başta kim olduğunu fark etmediği için ve neden bu saatte kraliyet katında olduğunun açıklamasını yapamayacağı için gerilmişti fakat arkasını dönüp de yeni tanıştığı, Minho'nun en yakın arkadaşı Changbin'i gördüğünde hissettiği rahatlamayı anlatamazdı.

"Gerçekten de sizmişsiniz. Burada ne arıyorsunuz? Üstelik bu saate?" dedi Changbin.

"Biliyorum, biraz garip gelecek fakat Minho'yu görmeye gelmiştim aslında. Saldırıdan beri göremediğim için içimde bir huzursuzluk vardı. Saçma bir davranış olduğunun farkındayım sadece ayaklarıma söz geçiremedim ve bir anda burada buldum kendimi." Söylediklerinin saçmalığını geçiştirmek ister gibi az önceye kadar bu katta olmadığı belli olan muhafızın elindekilere dikkat kesildi Seungmin. "Elinizdekiler nedir?"

Elinde tuttuklarını yeni hatırlamış gibi kafasını elindeki malzemelere eğip tekrardan Seungmin'e çıkardı Changbin. "Prens Minho, saldırılar sırasında hafif bir yara almış. Doktora gitmeyi reddediyor, pansumanını kendisi yapacakmış onun için malzemeler almıştım. Siz geldiğinize göre pansuman işinde yardım edebilirsiniz sanırım. İçimden bir ses sizi gördüğüne çok sevineceğini söylüyor."

love wins all; 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin