Sürç-i lisan ettiysek affola.
Yıllardır içimde yeşertip beslediğim nefretten haneler birer birer yıkılıyordu ve bunu bir zamanlar nefret ettiğim adam yapıyordu. İçim dışım yıkık dökük virane olmuştum. Artık eskisi gibi sarsılmaz değildim, sanki günden güne güçten düşüyordum. Ben Vuslat Sarya, aşktan deli gibi korkan kadın aşka düşüyordum. Kaçtığım sonun pençesine düşmüş infazımı bekliyordum. Buna teslimiyet mi denir ecel mi denir bilmem ama bitmişti. Kendimle olan savaşıma bir son veriyordum. Yaşadıklarımı ve bundan sonra yaşayacaklarım için amansız mücadelem bitmişti. İstediğim kadar kaçayım, istediğim kadar reddedeyim bu aşk bu sevda bu vuslat... Yazgımda varsa yaşanacaktı.
Çocuklar anne ve babalarının kaderini yaşardı, o acılarla dolu kaderin bana bulaşmasından yıllarca korkup ona göre yaşamama rağmen kaçamamıştım. Artık boyun eğiyordum ne olacakların önüne geçecek gücüm vardı ne de yüreğimin sızısını bastıracak gücüm.
Koltukta birbirimize sarılmış şekilde uyandığımda onu uyandırmadan doğrulmuş ve üzerini örtmüştüm. Bir süre anneme, annelerimizin fotoğrafına bakmıştım. O kadar inanılmaz geliyordu ki tüm bu olanlar önce dayım olacak adamı vurmam, zorunda bırakılarak evlenmem, sözde nefret ediyorum dediğim kocamı sevmeye başlamam, onunla olan geçmişteki bağımı ve aşkını öğrenmem son olarak annem...
Yorulmuştum ama hiç olmadığım kadar mutlu hissediyordum. Gözlerim dolmaya başladığında fotoğraftaki annemi öpüp çerçeveyi kutusuna geri koyup kapattım. Sessizce yatak odasına gidip bizim için hazırlanan küçük valizi açtım. İçinde iki elbise, askılı gecelik, iç çamaşırı ve bir çift loafer ayakkabılarım vardı. İç çamaşırı takımı ve elbiselerden kırmızı olanı seçtim çünkü loafer ayakkabılarla anca o olurdu. Banyoya girip kısa bir duş aldıktan sonra titreye titreye çıkmıştım, sabahın erken saatleri olduğu için hava serindi. Kurulandıktan sonra acele ederek iç çamaşırlarımı giyip elbisemi üstüme geçirdim. Balon kol, geniş, kırmızı mini bir elbiseydi, normalde buralarda mini giymeyi tercih etmezdim ama çantada bu vardı. Islak saçlarımın nemini alıp taradım ve kendi kendine kuruması için açık bıraktım. Banyodan çıktığımda Zeyd Ali'nin hala koltukta uyuduğunu görünce sessizce yatak odasına geçtim, ayaklarım üşüdüğü için valizde çorap var mı diye baktım ancak yoktu sadece Zeyd Ali'nin siyah uzun çorapları vardı. İki tane olduğu için çekinmeden birini alıp giydim ama çoraplar ayağımda çuval gibi durmuştu. Bu adam kaç numara giyiyordu Allah aşkına, diye söylenerek çorapları iyice yukarı çektim. Komik durdurduğuna karar verince çorabı biraz katlayıp kısalttım. Ev terliklerini de ayağıma geçirip sessiz olmaya özen göstererek mutfağa geçtim. Çay suyunu koyup dün alınan kahvaltılıkları paketlerinden çıkarıp tabaklara koydum. Biraz menemen yapmak için malzemeleri çıkarıp doğradım. Ben menemen soğanlı olur diyenlerdendim, Zeyd Ali ne tercih eder bilmezdim o yüzden bildiğim yoldan gittim. Son olarak birazda hamur yaparak pişi kızarttım. Yumurta yapmayı soğumasın diye sona bırakmıştım. Her şeyi yavaş yavaş hallettikten sonra kahvaltılıkları tepsiye koyup salona geçtim Zeyd Ali uyumaya devam ediyordu. Verandaya açılan kapıyı açıp yeni bir masa örtüsü serip kahvaltılıkları masaya yerleştirdim. Menemen ve pişi hariç her şeyi masaya taşıyıp Zeyd Ali'yi uyandırmak için salona geçtim. Koltuğun yanında dikildim ve ona doğru eğilerek hafifçe dürttüm.
"Zeyd Ali, uyan hadi kahvaltı hazır." dedim tepki vermesi için bekledim ancak bir tepki vermedi. Yanına oturup biraz daha sarstım "Zeyd Ali hadi uyan menemen soğuyacak bak," dedim. Homurtu gibi sesler çıkardıktan sonra gözlerini açmadan konuştu.
"Mahir'i de mi böyle uyandırıyordun sen?" diye sordu alakasız bir şekilde uykudan dolayı iyice kalın çıkan sesiyle. Anlam veremediğim sorusuna yanıt verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜPTELA | ASKIDA
Teen FictionKehribar gözlü kadına müptela olan adam ile yüreği nefretle dolu, serden geçmiş kadının hikayesi... *** "Evinamın, delalemin..." dedi sessizce sanırım uyuduğumu düşünüyordu. Arkamdan biraz daha yaklaşıp saçımı kokladı, yakınlığı kalbimi gümbürdetti...