10. BÖLÜM: "N'aparsın?"

278 21 10
                                    

Multi: Zeyd Ali Suvaroğlu

Sürç-i lisan ettiysek affola.

Zeyd Ali SUVAROĞLU...

Burnumda miski amber kokusu, koynumda sıcacık bir beden, ellerimin altında kadife bir ten... Cennet bu olsa gerekti, Vuslat benim bu dünyadaki cennetimdi. Yüzünü görebilmek için onu uyandırmadan biraz doğrulup dirseğime dayandım. Gece karası saçları beyaz çarşaflara dağılmış, yüzü göğsüme denk gelecek şekilde bana dönük düzenli nefes alışverişlerle uyuyordu. Neredeyse bir ay olacaktı evleneli, aramızda hiçbir şey olmamıştı aynı zamanda çok şey olmuştu. O gece kapıyı çarpıp çıktığımda ne gariptir ki gidecek hiçbir yerim yok gibi hissetmiştim. Benim Vuslat'tan başka gidecek yerim yoktu, gitsem bile ondan ne kadar gidebilirdim ki.

Hiç durmadan nereye gittiğimi bilmeden öylece sürmüştüm. O gece kızgınlık ve kırgınlık kuyusundan beni yarenim ve yaverim kurtarmıştı, Resul ve Amed. Her dost gibi yanımda olmuşlar suskunluğuma ortak olmuşlardı. Dağın başında açık havada insan nefes alamaz mıydı, ben o gece alamıyordum işte. Umutsuzluk ciğerlerime kadar çöreklenmişti. Resul ise omzumu sıkıp tek bir şey söylemişti.

"Evine git, merak etmeyesin derdi veren devasını da verir."

Dert ve deva... İkisi de aynı bedende hayat bulmuştu lakin bu derde can kurbandı devası yoksa bile bu can katlanırdı.

Gece yarısı odamıza girdiğimde uyumasını fırsat bilip kırgın gönlümü ona sarılarak iyileştirdim. Benim gönlüm ona ne kadar dargın kalabilirdi ki affetmek için neden bile gözetmezdi. O gece küçük bedenine sarılarak konuşmuş daha sonrasında kokusuyla uyuya kalmıştım. Sabah ondan önce uyanıp işlerimi halletmek için erkenden otele gitmiştim. Amacım ona biraz alan açmaktı, beni görmezse yanında yöresinde olmazsam biraz daha iyi olur diye düşünmüştüm. Eve döndüğümde ailemin yanında her zamanki gibiydi, ne çok yakın ne çok uzak o daima hissettirdiği mesafeyle hiçbir şey değişmemiş gibiydi. Ta ki odamıza geçene kadar, o vakit anlamıştım bir şeylerin değiştiğini.

Bana "senden nefret etmek istesem de yapamıyorum" demişti. Başka söze gerek yoktu bana küçükte olsa bir adım atmıştı. Ömrüm onun adım attığı yollara feda olsundu.

Yüzüne gelen saçlarını uzaklaştırdım. Bir pamuk kadar yumuşak olan yanağını elimin tersiyle okşadım. Gözünün çaprazında elmacık kemiğinin üstünde kalan ve dudağının altındaki minik beninin üstünden geçirdim parmağımın tersini. O küçük noktaları öpmemek için kendimle mücadele ediyordum fakat konu Vuslat olunca ne mücadele edebilirdim ne de savaşabilirdim.

Yavaşça yaklaşıp elmacık kemiğinin üstündeki beni içim titreyerek öptüm daha sonra da aynı hassasiyetle belki biraz oyalanarak dudağının yakınındaki çenesinde olan beni öptüm. Ondan uzaklaşırken gözleri açık ve kehribarın en açık tonuna hakim olduğunu gördüm. Öperken yakalanmıştım iyi ki de yakalanmıştım. Yüzlerimizin arasında santimler varken onun kehribarlarını bu denli yakından görebilme şerefine erişmişken nasıl geri çekilmem beklenebilirdi. Yapamadım, bir santim dahi müptelası olduğum gözlerinden gözlerimi alamadım.

"Seni yatağa almamalıydım," dedi kısık bir sesle gözlerimin içine bakarken.

Kaşlarım hafiften çatılırken önce dolgun dudaklarına sonra odağımı tekrar gözlerine çekip konuştum. "Pişman mısın?"

"Hayır," dediğinde dürüstlüğüne gülümsedim. Utanmış olacak ki gözlerini kaçırarak homurdanmaya başladı. "Fazla anlam yükleme fıtık mıtık olma diye birlikte uyuyoruz."

MÜPTELA | ASKIDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin