Süsen Çiçekleri zarefet ve huzuru temsil ederler, içinde bulundukları zariflikle bunlara Iris de denebilir. Bang Jisung ise Bang Krallığının Süsen çiçeklerini temsil eden, nişanlanmanın eşiğine sürüklenen ve nişanlısıyla arası pek iyi olmayan bir Pr...
Öncelikle, ilk önce Jisung ve Minho'nun resmini buraya koyacağım, bir fikriniz olsun diye çünkü kıyafet ve saçlarını anlamak biraz zor.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Soldaki örgülü Jisung, sağdaki uzun saçlı Minho. Çizim konusunda yardımcı olan arkadasima da cok tesekkur ederim simdiden <333
Bir de şarkı koyuyorum bakabilirsiniz; Bilionera (speed up)
~
Diğer askerler aralarında fısıldaşıyordu, bazıları sadece önlerindeki manzarayı gözetliyordu. Merakla o tarafa bakıyorlar, buna resmen hayret ediyorlardı. Artık bazıları içinden çoktan düşündüğü şey olduğu için farkettirmeden yandan sırıtmaya başlamıştı bile, ama bu onlara göre fazlaydı.
Prens Bang haşereleri temizlemek dışında hiç bir şekilde çiçek bahçesine kimseyi sokmazdı.
Şimdiyse önde saçları güzelce yapılmış ve elbisesini giyinmiş olarak, bakır tellerinden örgüsünü farklı olarak yeşil renkli bir mücevher sarmış halde, kahverengi saçlı adamsa arkada duygusuz bir yüz ifadesiyle yürüyordu.
Prens Bang Şövalye Lee'yi çiçek bahçesine götürüyordu.
Bahçeye geldiklerinde Minho adeta büyülenmiş gibiydi, çünkü hayatında ilk defa çiçek topluluğunu bu derece kalabalık görüyordu üstelik artık bu güzel bitkilerin arasındaydı da. Prens ise içeriyi izlemeye çalışan ve yerlerinden bahçeye kafasını uzatmaya çalışan askerleri görüp kıkırdayarak güçlü bir şekilde kapattı bahçenin kapılarını.
İkisinin birlikte yanlız kalmasından hoşlanıyordu, çünkü bu sayede ikisi de birbirlerine istedikleri gibi davranabiliyorlardı.
Lee Minho ile oyalanmak ona oldukça eğlenceli gelmişti, ilk geldiğinde Şövalye Yang'a da aynısını yapsa da bu cazibeyi yaptığı kişi Minho olunca daha da keyifleniyordu.
Genelde Yang Jeongin onun bu tür sapkın şaka ve flörtleşmelerine bir tepki vermezdi, fakat karşısındaki bu adam, hem kendini hem onu çıldırtıyordu, şu ana kadar yaşadıklarını düşününce.
Elleri arkasında güneş yüzünden gözleri hafif kısık haldeyken saçları parlak ışıklarla da daha bir açık gözüküyor, cazibesine cazibe katıyordu. Şövalye'nin tereddütsüz ve sessiz bir şekilde onun izini takip ettiğinden emin olarak yarım bir gülüş takınmış, ellerini arkasında bağlamıştı.
Saray'ın gürültüsünden tamamen uzaklardı, koşuşturmalardan ya da gelen fermanlardan. Sadece ikisinin sesi çıkardı burada, bir de çekirge ve rüzgarın hareket ettirdiği çiçeklerin sesi.
"Cennet'ime hoşgeldin demeden önce.." Aklına önemli bir olay takıldığı gibi kaşları çatılmış, sesindeki tonu değiştirerek o gün eğilip güzelce izlediği çiçeklerin yanına gelmişti. Bunların kenarı tuğla ile kaplıydı ve bu dört dikdörtgen alanlar harici diğer yerler çimenlerle kaplıydı. Prens her yere dağılmasınlar ve yürüyecek, onlara bakacak yol kalsın diye etraflarına engeller koydurmuştu bir nevi.
