Yine güzel bir rüya, değil mi bu? Gerçek mi yoksa?'Hey, Felix! Gerçeklik mi bu?' sanki sadece kendi sesini duyuyor gibi, fakat karşısındaki adamdan ses çıkmıyor gülerken.
Papatya ve lavantaların karıştığı tarla bomboş, gökyüzünü tamamıyla kaplayan koyi renkli bulutların altında uçuşan bir kış bile yok. Sıradan, hatta yırtık kıyafetlere bürünmüş bir adam ama dudaklarının kenarları sanki bütün pahalı kıyafetlerinin ortadan kaybolmasından rahatsız olmamış gibi kulaklarına kadar varıyor.
O an simsiyah uzun ve ipek saçlı adamın gözüne çok güzel gelmişti bu genç oğlan. Sapsarı saçları ve gülüşünün iç açıcı oluşu, dişlerinin parlaklığı, gözlerinin yaydığı yıldızlar onu ele geçirmiş gibiydi. Bu ele geçirilmeyi tüm bedeninde hissederken sarı saçlı oğlan, hiç bir mücevheri olmadna tarla ortasında şekilsiz hareketlerle ve kendi aklı esinceye kadar dans ediyor.
Yine de bu dansın ona çok yakıştığını düşünmüştü siyah saçlı, çekik gözünün altında bir beni olan, dolgun dudaklı oğlan.
'Felix! Buradayım!!' Yine bir hayal kırıklığı, sarı saçlı oğlanın yakıcı güneş altında sesi çıkmıyor, tıpkı sanki yanıltıcı bir yansıma gibi. Simsiyah saçlı oğlan yavaşça yaklaştı gence, fakat gittikçe bir şeyler değişiyordu. Güneşin güzel sarısı, korkutucu ve yakıcı bir turuncuya dönüyor. Papatyalar ve lavantalar tekere teker solarken sarı saçlı oğlan dans etmeyi kesiyor. En sonunda onun yüzüne geldiğinde, bulutlar kapkara oluyor ve sarı saçlı oğlan da değişiyor.
Felix'in gülümsemesi ürkünç bir şekilde solarken gözlerinden çilleri üzerine yoğun bir kan fışkırıyor.
Siyah saçlı oğlan kaşlarını çattı aniden, güzel rüyasının bir kâbusa dönmesi onu fena halde korkuturken toprağa yapışmış ve tozlanmış yüzü üzerinde ter damlaları utanmadan belirdi. Kulaklarını ise farklı bir ses rahatsız ettiği için şimdiden daha ayık hissediyordu, uzaktan kılıç sesleri ağaçlar arasında yankı ediyordu ve yavaştan yağmurun da başladığını sesten anlamıştı.
Sonunda gözlerini açtığında ve elleri üzerinde denge bulduğunda bir süre olduğu yeri tanımakla meşgul oldu, burası tanıdık bir ormandı. Üzerine yattığı toprağın sadece kuru bir tabaka olmadığını, gittikçe yoğunlaşan papatyalara da sahip olduğunu idrak edince yeni anlamıştı nerede olduğunu; Lee Felix'in mezarı.
Gözleri ağlarken ve dudağı titrerken, burada uykuya dalmış olmalıydı.
Göz torbaları görülür derecede şişti ve halkaları da koyuydu, gözünün akı biraz da olsa kırmızıya döndüğünden her içine yaş dolmaya tenezzül ettiğinde bu çok acıtıyor olmalıydı. Dudakları kupkuruydu, son günlerde bütün iştahı vücudunu terkedip gitmişti ve bir daha geri gelme fırsatını bulamamıştı.
Çünkü Hwang Hyunjin, aşık olduğunu düşündüğü adamın ölmesinin üstüne bir de en yakın arkadaşının onu öldürme suçundan mahzende ölesiye işkence gördüğünü öğrenince kendine bir süre gelememişti.
Askerlerin gözünün önünden kaçmıştı, kimseye görünmek dahi istememişti hatta Lee Minho'yu ziyaret bile edememişti. Ona ne hesap sorabilir, ne de öylece sırtına dostane bir şekilde vurabilirdi. Eli kolu bağlı gibi hissederken sürekli gizli gizli dışarıya çıkar, bir miktar içtikten sonra geceleri buraya gelirdi. Bu sefer sabah vakti bu mezarın başındaydı fakat, artık bunun bile önemi yoktu onun için. Ölen ölmüştü, hata yapan çoktan yapmıştı, her şey olması gerektiği noktaya getirilmişti.
Bu kadar kahrolmaya onun ruhu da artık toktu.
Ayaklandığında birden bastıran yağmuru ve ayaklarının altındaki çamuru bile umursamadan derin nefesler alarak Saray'a hareketlendi. Yakın arkadaşına gözükürse gözüksündü, askerler onu farketse de bir şey olmazdı, kaçması buraya kadardı.
Adımları son bulduğunda bir müddet kapıda bekleyip girişteki askerlere baktıktan sonra derin gözlerle bastı Saray içindeki toprağa, gittikçe berbat bir hortumun içine gömüldüğünü hissetse de başını kaldırdı yukarıya, gözlerinin önüne serilen görüntüyü izledi bir süre solgun bir tenle ve yorgun bir yüzle.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kingdom Of Irises ~ Minsung(Mpreg)
FanficSüsen Çiçekleri zarefet ve huzuru temsil ederler, içinde bulundukları zariflikle bunlara Iris de denebilir. Bang Jisung ise Bang Krallığının Süsen çiçeklerini temsil eden, nişanlanmanın eşiğine sürüklenen ve nişanlısıyla arası pek iyi olmayan bir Pr...