❀ ~36~ ✿

69 10 3
                                    


Hava ılık olmasına rağmen üşütüyordu bedenini, tüyleri diken diken olmuş gibi izliyordu karşısını.

Bulutların gökyüzünü süslediği vakit, sanki bir melek iniyormuş gibi aydınlandı etraf. Çimenler anında esen rüzgarın etkisiyle dans ettiğinde, hepsi sahte birer otmuş gibi gözüküyor. Böcekler yerinden kımıldayamıyor hissettikleri mayhoşlukla, küçük bir çocuğun güzel hayal dünyası gibi boyanıyor çevre huzura.

Renkler göze elle tutulurmuş gibi  görünürken, eskimiş bir odun üzerinde oturan, siyah saçları önüne gelen adam uzun ve ince parmakları ile meşgul. Sanki bir şeyler yanlışmış gibi, kafasının içinde dönen sorular çimenleri ezilmiş bitkilere, aydınlık havayı can yakıcı bir ışığa, bulutları gözleri kör eden katarakt'a bürüyor.

Saatlerdir burada oturan ve birinin bile varlığını sorup soruşturmadığı oğlan, ölümüne çekik gözlerinin dolmasına engel olamadı.

Bu zamana kadar uğradığı her şey, haksızlık değil miydi ona?

Herkesin kendisini güvende hissettiği bir evi varken onun sahip olduğu tek şey kirlenmiş ve çürümüş duvarlardı. İçeriyi doldurduğu bütün kıymetlilerini alıp götürmek istemişlerdi, ondan izinsiz bunları yapmaya çalışan bir yabancı gibi. Kalbindeki minik odacıklar geldiği bu yaşa kadar teker teker boşalmış, sonunda ise nefes aldığında boğulacağı bir açıklık oluşturmuştu orada.

Kapatılması gereken yerin destekçisi de ortadan kaybolduğunda hissettiği tüm anlık duyguları oraya gömmek, herkesten farklı olarak orayı bir çöplüğe döndürmek zorunda kalmıştı.

Hiç bir şeyi yoktu.

Anne ve babası o küçük yaşlarda iken öldüğünde, evinin sahipleri onu terketmişti sanki ve bu sayede kiracılar boşaltmıştı içindeki dokunulmaz aile sevgisini. Hiç bir akrabası kalmadığında, Ada'ya sıkışmış sahipsiz, boş ve çürümüş bir ev olarak görmeye başlamıştı kendisini. Kimse onu teselli etmezdi, çünkü herkesin kayıpları vardı ve aile olarak yaşamaya devam etmek, çok zor olmuştu.

Kendi başına, kirli üstünü bile umursamadan ağaçlara yerde bulduğu ve sivrilttiği taşları fırlatan oğlanın minik elini başka minik bir el daha tuttuğunda, alınacak bedelinin bitmediğini hissetmişti.

Arkasını tehditkar bir ifadeyle döndüğünde ise yıkılacak gibi gözüken, ortalıktan bulunan çer çöple yapılan kulübenin önünde bir çocuk bekliyordu onu. Çekik gözlerinin içinde parlak bir zeka yatan, her katı farklı uzunlukta olup kahverengi saçlara sahip olan, kiraz renginde dudaklarıyla ona öylece bakan bir oğlan. Yanakları tombuldu, giydiği yırtık ve çamurlu hanbok en azından üstünü kapatmayı becerirken boynunda ona büyük gelen bir kolye taşıyordu, el oyması, yonca şekilli bir kolye.

"Arkadaş olmak ister misin?"

Siyah saçlı oğlanın aldığı bu teklif, karşılaşacağı en büyük nimetlerdendi o zaman. İyi ki de kabul etmişti, çünkü kendisinden iki yaş küçük olan bu çocukla takılmak içine kapandığı kirli dünyasından onu koparıp almıştı. Bu sayede yoklukta bile zenginliğin içinde yüzüyormuş gibi kahkaha atarken, o yaşından bu yana kardeşi sayacağı tek bir adam destek olmuştu ona; Minho.

Ona sahip olmak, zavallının teki oldukları için birbirlerine sevgili şakaları yapmak, Hyunjin'i hayata bağlayan tek şeydi. Çünkü o, kimsesizdi. Onu da elinden söküp alırlarsa ne yapardı?

Fakat olmuştu işte, ayağını gelişmiş olan topraklara bastığı gibi güzellik ve cazibe ile bürünmüş bir Soylu'ya gönlünü kaptırmıştı. Tek ailesinin Hyunjin ve babası olduğuna dair söz verdikten sonra kendine daha güzel ve zengin bir aile bulmuştu, eşinin peşinde geziyordu, eşinin sancıları ile ilgileniyordu, eşine gerekirse güzel yemekler bile yapıyordu. Hyunjin ise onu daha fazla paylaşmak istemediğine karar vermişti. Bu canını sıkıyordu, gerekirse evde turşusunu kurardı ama evli bir adam olmasına izin veremezdi.

Kingdom Of Irises ~ Minsung(Mpreg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin